Hayrettin Durmuş

Hayrettin Durmuş

Dedem Korkut Dile Geldi

Bir milletin edebiyatı denince o milletin dili, dini, yaşayışı, gelenekleri, tarihi, coğrafyası, kısacası milleti millet yapan ortak motiflerin her biri, her desenin, her rengin görünmesiyle olur. Bunu en iyi Dede Korkut da görüyoruz. Koşan atın ayağı ile ozanın dilinin çevikliği arasında bağ kurmak Dede Korkut’a mahsustur. “Göğsü güzel kaba dağları”, “Gölgelice kaba ağacı”, “güz elması gibi kızaran al yanakları ” Ak otağı, kara çadırı, ince belli kızları, şahbaz yiğitleri Dede Korkut’tan öğreniriz. Dupduru bir Türkçe, akıcı bir dil ve yüreğimizi kabartan destanları onun kitabından okuyoruz.

Dede Korkut Türk Milleti’nin ölümsüzleştirdiği, efsaneleştirdiği bir kahramandır. Oğuz’un kutlu soyundandır. Babası kayıtlarda “Kara Hoca” olarak bilinen Karmış olarak geçer. Kaynaklarda[1] peygamberimiz zamanında yaşadığı “kuvvetle muhtemeldir” denilmektedir. Salur Kazan destanında Büğdüz Emen’in “Giderek peygamberin yüzünü gören, gelerek Oğuz’un sahabesi olan” diye övdüğü kişi Dede Korkut olsa gerek… Hem veliliği, hem de yiğitliği bilinen Dede Korkut Alp Erenlerin de öncüsü kabul edilir. Dede Korkut için “suya seccade salan adam” denir. Sos soylayan, boy boylayan, Oğuz’un akıl danışılan bilge kişisidir Dede Korkut.

Bugün elimizde biri Dresden’de, birisi de Vatikan’da olmak üzere iki yazma Dede Korkut kitabının olduğunu biliyoruz. Dresden nüshası olarak bilinen ve “Kitab-ı Dedem Korkut alâ lisan-ı taife-i Oğuzan” adını taşıyan eserde on iki hikâyenin bulunduğu pek çoğumuzun malûmudur. Vatikan nüshası ise “Hikâyet-i Oğuzname-i Kazan Bey ve gayri” imiyle bilinmektedir.

1940’lı yıllardan sonra Dede Korkut’la ilgili çalışmalar hız kazanmış ve 60 civarında çalışma yayınlanmıştır.

Dedem Korkut ne söylemiş. Haydi! Bengisu fışkıran bir pınarın gözesinden kana kana içelim. Sözün akını, yiğidin iyisini seçelim. Yüreğimizde Korkut Ata’ya bir yer açalım…

 

Allah Devletimize Zeval Vermesin

Bu güzel duayı da Dede Korkut öğretmiştir bize. Asırlar öncesinden bize seslenir… Kulaklarımızı dört açalım ve onun güzel söylerini gönlümüze akıtalım. Bakalım dedem Korkut ne söylemiş:

 

“Allah Allah demeyince işler düzelmez, Kadir Tanrı vermeyince er zengin olmaz. Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez, ecel vakti ermeyince kimse ölmez, ölen adam dirilmez çıkan can geri gelmez.

Bir yiğidin karlı dağ tepesince malı olsa yığar, derer amma nasibinden fazlasını yiyemez. Çağıldayan sulan taşsa deniz olmaz. Büyüklük taslayanı Tanrı sevmez; gönlüne benlik yerleşen kişi de devlet olmaz.

Eski bez pamuk olmaz, kalleş düşman dost olmaz. Kapa polat öz kılıcı çalmayınca düşman dönmez. Er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın sırrıdır;iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağını gönendirir, devletsiz oğul olsa ocağını söyündürür. Oğul da neylesin babası ölüp malı kalmasa. Baba malından ne fayda başta devlet olmasa. Devletsiz şerrinden Allah saklasın cümlemizi, Han’ım hey!”

 

Geleceği Yalnız Allah, Olacağı Sezen Bilir

Gelecekte neler olacağını sadece Allah bilir. Gelecekten haber vermek kimsenin haddi değildir. “İlim malûma tabidir” denmiştir ki bu da bilinenden hareketle bilinmeyeni tahmin etmek, sezmektir. Tarih denen hazineyi çok iyi değerlendirmek suretiyle başımıza gelecekleri tahmin etmek zor olmasa gerek. Hayatın kanunu tıkır tıkır işer vesselam…

Dede Korkut bir konuda söz sahibi olmanın yolunun o konuyu çok iyi bilmekten ve o uğurda çile çekmekten geçtiğini bize şöyle anlatır:

“Ormanları daldan dala çüt gezen Üveyik bilir. Gittiği yerin otlarını geyik bilir. Yeşermiş yerlerin çimenlerini yaban eşeği bilir. Ayrı ayrı yolların izini deve bilir. Yedi derenin kokularını tilki bilir. Gece vakti kervan göçtüğünü çayır kuşu bilir.

Erin ağırını, hafifini at bilir. Ağır yüklerin zahmetini katır bilir. Nerede sızılar var ise çeken bilir. Kolca kopuz gezdirip elden ele, beyden beye ozan gezer; erin cömerdini, cimrisini ozan bilir. Karşınızda çalıp söyleyen ozan olsun. Azıp gelen kazayı Tanrı savsın Han’ım hey!”

 

Her fani gibi Dede Korkut da bu dünyaya konup göçtü. Arkasında asırlardır dilden dile, gönülden gönüle aktarılan hikmet yüklü sözler bıraktı…

 

Hayrettin Durmuş

 

[1] SEPETÇİOĞLU, M. Necati. Dede Korkut. Toker yy. İst.1972 s:18, ayrıca Prof. Dr. Muharrem Ergin’in

TDK yayınlarında basılan Dede Korkut Kitabı. Orhan Şaik Gökyay’ın Dedem Korkud’un Kitabı da önemli bir kaynaktır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.