İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

17-25 Aralık'tan 15 Temmuz'a FETÖ darbe girişimi,

 

Seçilmiş iktidarı devirmek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönetimini ele geçirmek için tertiplendiği iddia edilen 17- 25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile 15 Temmuz 2016 akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde yapılanmış bir grup üniformalı terörist tarafından kalkışılan “darbe girişimi”. Arkasında hala yerine oturmayan parçalar ve cevaplanamamış birçok soruyu bırakmıştır. Bu nedenle 15 Temmuz akşamı kalkışma bir darbe girişiminden ziyade terörist bir eylem, adeta bir intihar girişimini andırmaktadır. FETÖ tarafından bir gözdağı ve deşifre operasyonu olan17-25 Aralık vak’asının ise, “Darbe” olarak değerlendirilmesi, darbe tanımına uymamaktadır.

17-25 Aralık vak’ası, yargı ve emniyet teşkilatı içerisinde öbeklenmiş FETÖ mensubu görevlilerin özel bir çalışması sonucu elde ettikleri yolsuzluk ve rüşvet delillerini, saklı tutup işleme koymadıkları. Bir tehdit unsuru olarak sakladıkları, sonrasında bu bilgileri aldıkları emir ile iktidara gözdağı vermek üzere deşifre hareketine giriştikleri bir kumpas olarak görülmektedir.

17-25 Aralık vak’asının soruşturmasına 25 Temmuz 2014’te verilen takipsizlik kararına baktığımızda;

Kararın son 30 sayfası ise yaklaşık 60 sayfa delilleri sayılan yolsuzluk soruşturmasının aslında bir “darbe teşebbüsü” olduğuna ikna etmek için ayrılmış.

-İlk delil ise mali şube biriminde kullanılan bilgisayarlarda silinmiş evrakların geri getirildiği ve bazı taslaklarda “’dönemin başbakanı’ Recep Tayyip Erdoğan”, yazdığı iddiası. Burada (27 Mayısçılar, Menderes'e, ”Sabık Başbakan”, 12 Mart'ta Demirel için, ”Devrik Başbakan” denilmesinden esinlenerek, “dönemin başbakanı” ifadesi darbeci ifadesi olarak değerlendirilmiş)

-İkinci delil ise mali şube polislerinin kendi aralarında kullandığı iddia edilen “malispark” isimli programdaki yazışmalar. Bu yazışmalar içinde “bütün kabineyi burada toplayacağız”, “yurtdışından gelecek birabi’”gibi konuşmalar olduğu ileri sürülmekte. Bu iki delile dayanarak olayı “darbe” olarak yorumlamak mantıklı değildir.

 

Bu darbe suçlamasının kanuni boyutuna bakacak olursak;

TCK 312’de düzenlenen darbe teşebbüsü suçu için “Cebir ve şiddet” şartı getiriliyor. “Cebir”den kasıt, “failin amacına ulaşmak için kullanabileceği meşru olmayan yöntemler”. Yani, silah gücü ve hukuk dışı yöntemler olması lazım. Yolsuzluk soruşturmasına bakıldığında, bütün işlemler temel olarak yasal çerçevede sürmüş. Ortada büyük bir yolsuzluk iddiası, telefon konuşmaları var. Telefon konuşmalarını zorlama ve çarpıtma tespitlerle delil olmaktan çıkartarak bu yolsuzluk soruşturmasını darbe teşebbüsüne çevirmek hukuk açısından mümkün değildir.

Bununla birlikte 17-25 Aralık vak’ası rüşvet ve yolsuzluğu deşifre ederken aynı zamanda FETÖ’cülerin de devlet içerisinde devleti ele geçirmeye yönelik bir yapılanmasının varlığını deşifre etmiştir. O dönemde iktidar bu yapılanmaya “paralel yapı” adını koydu, şimdi ise Fethullahcı Terör Örgütü (FETÖ/PDY) diye tanımlanıyor.

 

15 Temmuz kalkışması, Askeri Yargı Kanununda düzenleme yapılması üzerinde çalışmaların tamamlanmak üzere olduğu, yaklaşan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ‘da tespit edilen, çok sayıda FETÖ bağlantılı General, Subay ve Astsubay’ın TSK’dan ilişiklerinin kesileceğinin konuşulduğu bir dönemde gelişmesi bakımından.

İlk bakışta, Harp Okulu komutanı Talat Aydemir’in 27 Mayısçıların ordudan tasfiye için atama ve gözaltına alınmalarını engellemek için giriştiği 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 ayaklanmasını andırmaktadır. Bu girişim Talat Aydemir ile Fethi Gürcan'ın idamıyla sonuçlanmıştı. Birde emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun 9 Mart 1971 emir komuta zinciri dışında gelişen darbe girişimidir. Bu da 12 Mart muhtırası ile sonuçlanmıştı.

 

15 Temmuz’a nasıl gelindi?

15 Temmuz’a gelen yolda, TSK emir komuta merkezindeki Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve Laik’lerin tasfiye edilmesi yerine FETÖ’cülerin atanmasını sağlamakla başladı. Bunun için önce, 1980 darbesinden sonra TSK’nde kadrolaşmaya hız veren Gülen cemaati (FETÖ) mensuplarının önü açılacaktı.

Ardından aradan geçen zaman zarfında yüksek rütbelere ulaşan FETÖ’cü subayların TSK içerisinde emir komuta seviyesine yükselmesi sağlanacaktı. Bunun içinde hem FETÖ’cü generallerin komuta merkezine atanması hem de devletin yönetimini ele geçirmek için harekete geçileceğinde, FETÖ’cülerin önlerinde duracak General ve subayların TSK’den uzaklaştırılması gerekiyordu. İşte bu noktada FETÖ/PDY’nin yargı ayağı devreye girdi, FETÖ/PDY’ci yargı mensupları tarafından asılsız iddia ve düzmece deliller ile TSK’de General, yüksek rütbeli subaylar olmak üzere yüzlerce muvazzaf ve emekli asker Ergenekon ve Balyoz adı verilen davalar ile tutuklanarak savunma hakkı dahi verilmeden mahkûm edildiler.

 

Yurtta Sulh Harekâtı” adı verilen, Genel Kurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk, Genel Kurmay Pers. Plan Yön. D.Bşk.Tuggeneral Mehmet Partigöç ve General, Amiraller Şube Başkanı Kurmay Albay Cemil Turhan yönettiği, bu darbe harekâtına. 1.ve 2.Ordu Komutanlığı, Hava, Deniz Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığına bağlı, bir grup General, Amiral ve Albay ile toplam 8651 askerin,. ( TSK’nin yüzde 1,5 oranında) 3 Gemi, 11 Uçak, 24 F-16, 37 Helikopter, 172 Tank ve 246 Zırhlı araçla katıldığı bu darbe girişiminin, ön tehdidi iki saatte milletin gücü ve polis’in müdahale ve mücadelesiyle. Tamamı ise, 15 Temmuz’u 16’sına bağlayan sabaha karşı bastırılmıştır.

Bu darbe girişiminin başarıya ulaşamadan önlenmesinde öncelikle milletin direnişi, ardından gece 03.00 de yapılacak darbe harekâtının deşifre olması ile alelacele harekâtın saat 21.30’a alınmasının ekili olduğu görüşü hâkimdir.

Bu görüş her ne kadar doğru olsa da, darbecilerin TSK içerisinde henüz yeterince hâkimiyet kuramadığı, çok büyük bir organize boşluğu olduğu, bunda birbirlerini fazla tanımamanın her birinin dışarıdan “abi”ler tarafından farklı haberleşme metodu ile bir araya gelerek harekete geçmelerinin etkisi de büyüktür. İstanbul ve Ankara dışında neredeyse bir hareketliliğin olmadığı, burada da yapılan hareketin, bir darbe hareketi görünüşünden ziyade bir terör eylemi, intihar eylemini andırdığını söylenebilir.

Gözaltına alınan ve tutuklanan faillerin ifadeleri kalkışmanın bir “darbe” girişimi olduğu hakkında önemli deliller olsa da; 15 Temmuz kalkışmasının cevabı henüz bulunmamış soruları ve yerine oturmayan parçalarından dolayı henüz üzerindeki sır perdesi kalkmamıştır. Yargı süreci Ergenekon ve Balyoz davalarına benzemez ise, bu süreçte sorular cevabını bulacak, eksik parçalar tamamlanacaktır. Bununla birlikte 15 Temmuz hareketi ne olarak adlandırılsa adlandırılsın, devletin varlığını ortadan kaldırmaya, demokrasiyi askıya almaya yönelik alçakça bir girişim olarak tarih sayfalarında yerini alacaktır.

 

İbrahim Halil SİPAHİ

29.07.2016/adanapost.com

twittercom/ihalilsipahi

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.