Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Başbakan'ın isyanının anlamı


Avrupa ile ilişkilerimiz bir kere daha sıcak gündem haline gelmiş bulunuyor.

Başbakan açıkça isyan ediyor:
"54 yıldır kapıda bekletiyorsunuz. Bu oyalama, affedilir, dayanılır bir şey değildir" diyor.
Haksız mı?
Sonuna kadar haklı.
Bu isyana, olumlu bir cevap gelir mi?
Biraz zor. "2021 yılında belki" deniyor AB'ye tam üyelik için.
Başbakan, "En az on ülkeden daha iyi durumdayız" diyor, ama AB Nuh deyip peygamber dememekte ısrar ediyor.
Fasıllar askıda. Açılan ve kapanan fasıl yok.
Bugün Rum ambargosu, yarın Fransız, öteki gün Alman ambargosu.
"Olamadınız, olamadınız, olamadınız!"
Bir türlü Avrupa standardına erişemiyoruz.
Bu ilişki, aşağı yukarı 2 asırdır böyle.

İki boyutlu ilişki

Avrupa ile ilişkimiz tarih içinde iki boyutlu gelişmiş.
Bir boyutunda, genelde Batı'ya ama özelde Avrupa içlerine doğru ilerleyiş var.
Kendi değer yargılarına sonsuz güven içinde bir toplum, İslam dünyasının bayraktarı bir toplum, Batı'ya doğru ilerliyor ve gittiği yere, kendi uygarlık değerlerini taşıyor. Kendi dünya görüşüne yönelik en küçük bir güven zaafı taşımıyor.
Bu yürüyüş Avrupa'nın göbeğine kadar ilerliyor.
Sonra zaaf başlıyor. Zaafın çok farklı boyutları üzerinde durulabilir. Bir mağlubiyet psikolojisi bütün ruhları kapsıyor. Son merhalede bu zaaf hali Batı dünyasında "Hasta Adam" algılamasına kadar uzanıyor.
Hasta Adam ne olacak?
Sonunda "Hasta Adam"ı öldürüp, mirasına konma noktasına kadar geliyorlar.
Bu, Osmanlı'nın yıkılışı ve İslam coğrafyasının talan edilmesi demek.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında sadece üç tane bağımsız İslam ülkesi kalıyor. Onlardan birisi Türkiye. Geriye kalan tüm İslam coğrafyası sömürge haline geliyor.
Türkiye'nin bağımsızlığı da, adeta gözetim-denetim altında bir bağımsızlık niteliği taşıyor.
Bugünün sorusu şu:
- Türkiye-Avrupa ilişkileri, hangi psikoloji çerçevesinde yürüyecek?
Avrupa kendi adına nasıl bir psikoloji taşıyacak, Türkiye'nin hangi haletiruhiye içinde olmasını bekleyecek?

Artık onurumuza dokunuyor

Ve Türkiye nasıl bir psikoloji içinde olacak?
Şu soru, bu noktada anahtar bir nitelik taşıyabilir:
- 54 yıldır kapıda bekletilme hali nasıl bir durumu ortaya koymuş oluyor?
AB'nin patronları cenahından bakıldığında 54 yıl kapıda bekletilebilecek bir ülke olarak görünüyoruz hâlâ.
Ve Türkiye'nin geldiği noktada bu artık, onurumuza dokunuyor.
Tayyip Erdoğan işte bunu seslendiriyor.
Üstelik AB'nin tavrında, Hırvatistan için yollar açılırken Arnavutluk ve Bosna'ya yönelik rezervler de dikkate alındığında, dini bir duruş da gözleniyor.
Avrupa'da Hıristiyan ülkelere kolaylık, Müslüman nüfusun çoğalmasına karşı ambargo.
Belli ki Avrupa, elinden gelse Türkiye'nin ve İslam dünyasının burnunu sürtmeye devam edecek.
Bu algı yanlış mı, abartılı mı? AB'nin tavrını, iyiye yorup, işkenceden zevk almak anlamına kendi kendimizi suçlamaya devam mı etmeliyiz?
Avrupa hâlâ Türkiye'ye bakarken "Hasta Adam" damgasını elinden bırakma yanlısı görünmüyor.
Ama tarih, 20'inci yüzyılın başında donup kalmadı.
Avrupa da o Avrupa değil, Türkiye ve İslam dünyası da o günlerin ezilmiş dünyası değil.
Denklemler değişti, değişiyor, daha da değişecek.
Tayyip Erdoğan, İslam coğrafyasının kalbini yansıtıyor.
En yanlış olan, Avrupa'nın ona kibirle karşılık vermesidir. İslam dünyasını bir yüzyıl sonra bile, Birinci Dünya Savaşı sonlarının şartlarında tutmak, asla mümkün değildir. Bunu en çok Avrupa'nın idrak etmesi gerekiyor.

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.