İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

Başkanlığa geçen ülkelerin akıbeti,

Türkiye iktidar partisinin hazırladığı stepnesi MHP’nin desteği ile meclisten geçirdiği 18 maddelik “Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi” adı altındaki Türk tipi başkanlık sistemini içeren anayasa değişikliğini 16 Nisan’da yapılacak referandumla halkın oyuna sunuyor.  

Dünyanın doğudan batıya gelişmiş, demokratik hiçbir ülkesinde parlamenter sistemden başkanlık sistemine seçimle geçiş yapılmamıştır.

Parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçiş için genel olarak hep aynı gerekçeler ortaya sürülmüştür. Seçim sonuçlarında zayıf koalisyon hükümetlerinin kurulması ile oluşan istikrarsız yönetim, yönetimde iki başlılık. Bunu önlemek için başkanlık sistemine geçiş zaruret olarak gösterilir. Ancak başkanlık sistemini her zaman iktidarda olan partiler, başbakan ve Cumhurbaşkanı, (Devlet başkanları) talep ederler.

Başkanlık sistemine geçmek için genel motivasyonu yürütmenin parlamentoya hesap vermek istememesi ve iktidarı başkan olacak kişinin elinde yoğunlaştırmaktır. Başkanlığı öngören kişi kendini parlamentodan bağımsız kılmak ister, her yasa için parlamentonun desteğini almaya çalışmak istemez.

 

Dünyada parlamenter sistemden başkanlığa geçen Afrika da üç ülke vardır. Bunlarda Zimbabwe, Gana ve Malavi’dir. Ne yazık ki bu üç ülkede de sonuç diktatörlüğe varmıştır.

Zimbabwe:

Zimbabwe’de 1980 yılında iktidara gelen başbakan Robert Mugabe’yi bir müddet sonra parlamenter sistem tatmin etmemeye başladı. Daha fazla yetki, daha fazla gücu tek başına elde etme arzusu ağır basmaya başladı. Siyaset bilimciler buna "gücün merkezileştirilmesi arzusu” diyorlar. Parlementer sistem bunun önünde büyük bir engeldi aynı bizde olduğu gibi. Çünkü "Parlamenter sistemde başbakan parlamentonun bir üyesiydi, parlamentoya gitmesi ve kendisine yöneltilen soruları yanıtlaması gerekiyordu. Başkanlık sisteminde ise başkanın parlamentoya hesap vermesi gerekmiyordu." 1987’de Zimbabwe’de yapılan bir anayasa değişikliyle başkanlık sistemine geçti. O yıla kadar sembolik olan Cumhurbaşkanlığı makamı ise kaldırıldı.

Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen Zimbabwe’de bütün yetkileri tek başına eline alan Mugabe yönetimi bir müddet sonra diktatörlüğe dönüştü.  Halen 92 yaşında olan Robert Mugabe Zimbabwe’nin devlet başkanlığı görevini yürütüyor.

Gana:

Başkanlığa geçiş yapan diğer bir Afrika ülkesi Gana. 1957’de kurulan Gana’da da Başbakan Kwame Nkrumah önceleri parlamenter sistemle ülkenin daha iyi yönetileceği düşüncesindeydi. Kısa bir zaman sonra kafasında “Hızlı gelişme hamlesi” fikri gelişince 1960’da parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş macerası başladı.

Nkrumah, başkanlık sistemine geçişin ardından 1964’de ülkede kendi partisi dışında tüm partilerin yasaklanması teklifini halkoyuna sunuyor ve sonuç; İktidar partisi dışındaki partiler yasaklanıyor. 

Nkrumah, 1966'da askeri darbe ile devrildi. 1969 yılında Askeri rejimin sona ermesinin ardından ülkeye yeniden parlamenter sistem getiriliyor. 1972’de yapılan askeri darbeye parlamenter sistemde ülkeyi başbakan olarak Kofi Abrefa Busia yönetiyor.

1972’de bir kez daha yapılan askeri darbe ile Gana’da da Türkiye’nin kaderine benzer bir şekilde askeri darbeler dönemi yaşanıyor.

Gana'da 1972 yılındaki darbenin ardından yeniden başkanlık sistemine yeniden geçiliyor ve hala Gana bu sistemiyle yönetiliyor.

Malavi:

Başkanlığa geçen üçüncü Afrika ülkesi olan Malavi’de ise; Hastings Kamuzu Banda yönetiminde 1964’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandıktan iki yıl sonra 1966’da Cumhuriyet ilan edildi. Devlet başkanı Banda parlamenter sistemle bağımsızlığını ilan ettikten sonra 1966'da başkanlık sistemine geçti.

Yeni uygulamada parlamento seçimlerinde her bölgeden 5 vekil öneriliyor, Banda vekillerden birini seçip parlamentoya atıyordu. Vekilleri atadığı gibi istediği zaman da görevden alıyordu.

"Böylece Malavi tek adamın yönettiği bir ülke oldu. Banda da başkanlığı bunun için istiyordu: Ülkeyi muhalefet olmadan tek başına yönetmek." İstediği gibi de oldu.

Banda başkanlığa geldikten 5 yıl sonra, 1971'de "ömür boyu başkan" ilan edilmişti. Malavi’de Başkanlığa geçildikten sonra adeta korku krallığı kuruldu. "Bu terör döneminde 20 bin insan yaşamını yitirdi. Banda'ya karşı çıkan herkes ya hapse atıldı ya da öldürüldü" Başkanlık sisteminde parlamentonun başkanı hiçbir şekilde sorgulanmıyordu.

Banda yıllarca ülkeyi mensubu olduğu Malawi Congress Party (MCP) ile tek partili bir sistem ve Kararnamelerle yönetilen parti devletine dönüştürerek diktatör bir rejim ile yönetmeye başlamıştı.

Taki, 1992 yılında birkaç Hıristiyan din görevlisinin Banda'ya ülkede siyasi reformların zamanının geldiğini belirten bir mektup yazmalarına kadar. Bu mektupla başlayan süreçle rejim 1994 yılında yapılan referandum ile sonlanmıştır.

 

Parlamenter sistemden başkanlığa geçişin sonu diktatörlük oluyor.

Parlamenter sistemden başkanlığa geçiş yapan bu üç Afrika ülkesinde başkanlık sisteminin diktatörlüğün yolunu açtığını görüyoruz. Nedeni ise çok açık sınırsız güç elde eden, elindeki güce ömrünün sonuna kadar sahip olmak istiyor. Gücü eline alan başkan daha fazla güç ve tek söz sahibi olmak istiyor. Oturduğu koltuktan kral gibi ölene kadar kalmak istemiyor. Bir müddet sonrada çığırından çıkıyor. Hitler, Mussolini, Pinochet, Saddam Esad, İdi Amin gibi daha bir çok diktatör sayılabilir.

Parlamenter sistemden başkanlığa geçen bu üç ülkenin de benzer şeyler yaşaması, Türkiye'nin de aynı şeyi yaşayabileceği anlamına gelir mi? Dersek. Türk siyasi tarihine baktığımızda iktidara gelen siyasi liderlerin kolay kolay iktidar koltuğunu bırakmak istemediğine şahit oluyoruz.

Koltuğa oturan kalkmak istemiyor;

Cumhuriyetin ilk başbakanı İsmet İnönü’nün 1923’de oturduğu başbakanlık koltuğunu 1937 sonlarında bırakmıştı. 10 Kasım 1938’de M.Kemal Atatürk’ün vefatı ile Cumhurbaşkanlığına seçilmiş, 22 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanlığı görevi sonlandığında yeniden siyasete dönerek uzun müddet başbakanlık koltuğuna oturmak için siyasi mücadele vermiştir. 1960 ihtilalından sonra 25 Haziran 1961’de oturduğu başbakanlık koltuğuna tekrar oturan İnönü, 20 Şubat 1965’te başbakanlık koltuğuna veda ettikten sonra yılmamış siyasete devam etmiştir. Sağlık sorunların artması nedeniyle 8 Mayıs 1972 yılında 87 yaşında iken CHP’nin genel başkanlığından istifa etmiş, bir buçuk yıl sonra 25 Aralık 1973’dede vefat etmiştir.

 

Türkiye’de çok partili sisteme geçildiği 1946 yılında, CHP’den ayrılarak kurulan Demokrat Parti (DP)’nin Adnan Menderes liderliğinde 24 Mayıs 1950 seçimlerini kazanmasıyla, Başbakanlık koltuğuna oturan Menderes ardı ardına yapılan 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanmış. 27 Mayıs 1960 ihtilalı ile on yıldır aralıksız oturduğu koltuktan indirilerek 17 Eylül 1961 yılında idam edilmişti.

 

27 Ekim 1965’de bu defa DP’nin ardılı olara kurulan Adalet Partisi ve Süleyman Demirel dönemi başlıyor. Araya 1980 askeri darbesi ve siyasi yasaklarında girdiği dönem içerisinde Yedi defa iktidara gelen altı kez koltuğundan indirilen “Baba” ve “Çoban Sülü” lakaplı fötr şapkasıyla özdeşleşen Demirel, başbakanlık koltuğunu yedincisinde Cumhurbaşkanlığına seçilerek terk ediyordu. 16 Mayıs 2000 tarihinde Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdiğinde 76 yaşında olan Demirel, tekrar siyasete dönmedi. “Bir bilen” olarak 2015 tarihinde vefat edene kadar yeni siyasetçilere akıl babalığı yaptı.

 

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile darbe hükümetinde başbakan yardımcılığı koltuğuna oturan, yeniden demokrasiye dönüş döneminde kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) ile 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan seçimleri kazanarak tek başına iktidar ve başbakan olan Turgut Özal ardından 1987 seçimlerini de birinci parti olarak tamamlayarak koltuğa sıkıca sarıldı. Turgut Özal farklı bir siyasetçiydi.  Özal’da Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan gibi çok hırslıydı, başkanlık sisteminden yanaydı. İktidar gücünü elinde tutmasına rağmen herhangi bir girişimde bulunmamıştı. Belki de 1987 de siyasi yasakların kaldırılması için yapılan referandumu, devletin tüm imkânlarını kullanması rağmen kaybetmiş olması Özal’ı bu girişimde bulunmasına alıkoydu. Özal 9 Kasım 1989’ta Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Görev süresi dolmasıyla meclis tarafından Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu 17 Nisan 1993 tarihinde ani bir şekilde ölmeseydi daha uzun yıllar siyaset sahnesinde koltuk peşinde mücadele edecek bir yapıya sahipti.

 

Birde kırk yıl siyasi lider olarak başbakanlık koltuğu mücadelesi veren ancak, kısa sürelerle beş kez azınlık veya koalisyon hükümetlerinde başbakanlık koltuğuna oturan CHP ve DSP lideri Bülent Ecevit var. O da 2002 tarihinde 77 yaşında ayakta duramayacak kadar sağlığı bozuk bir durumda oturduğu başbakanlık koltuğunu koalisyon ortakları ile anlaşamaması nedeniyle aldığı erken seçim kararı ile koltuğunu bırakmış, dört yıl sonrada vefat etmişti.

Cumhuriyet tarihinden buyana ülkemizde iktidara gelen ve Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan ve bir kez o koltuğun tadına varanın kalmak istemediği ayan beyan ortadadır. Buna göre, bugün de gündeme getirilen ve sınırsız, kontrolü neredeyse imkansız bir başkanlık sistemi için hazırlanan anayasa değişikliği ile bu gücü eline alan bir siyasetçinin, bunu ülkeye güç katmak mı? Kendisi güç sahibi ve hesap vermemek için mi? İstediğine artık siz karar verin.

 

İbrahim Halil SİPAHİ

25.02.2017/adanapost.com

twitter.com/ihalilsipahi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.