Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

Bediüzzamanın Papa ve Fener Patriğine Mektubu

 

İslamiyet?e Karşı Patrikhane

 

Patrikhane yalnız Türk milletinin aleyhinde tertiplere girişmekle kalmamakta, aynı zamanda Allah ve Peygamber tanıtılan çevrelerle işbirliği yaparcasına, Kur?an?a ve İslamiyet?e tecavüz hareketlerinin de baş tahrikçiliğini yapmaktadır.   

 

Tarapya metropol idi Yakovos?un ?Nurlu Ufuklara? adıyla yayınladığı eser bu iddiamızın en kuvvetli delillerindendir.

Kendilerine ihtar ederiz: Son pişmanlık fayda vermez ve Kur?an?la oynanamaz.

 

Türk Gazetecileri ve Patrikhane 

 

Patrikhane, Türk milletinin bütün müesseselerine olduğu gibi basına da düşmandır. Bu düşmanlığın sebebi, gazetecilerimizin karanlık işler peşinde koşan patrikhanenin üzerine projektörlerini çevirmesi, maskesini düşürebilmek için onu adım adım takip etmesiydi. Yabancı gazetecilerle irtibatını devam ettiren patrikhane, bu sebeple Türk gazetecilerine karşı boykot ilân etmiştir.

Bu hal dahi, patrikhanenin Türk milletine dost olmadığının bir başka delilidir.

 

Atenogoras?a İsyan Eden Rumlar

 

Patrikhane, yalnız Türk milleti için huzursuzluk kaynağı olmakla kalmamakta, ekmeğini yediği millete nankörlük ve ihanet etmek istemeyen bir kısım Ortodoks vatandaşlarında rahatını kaçırmaktadır. 11 Mayıs 1958 günü Patrikhanede cereyan eden bir hadise sizi bu neticeye götürmektedir. Gazetelerden öğrendiğimize göre, o gün patrikhanede bir kısım Ortodokslar patrik?e hitaben: ?Gediğinizden beri huzurumuz kaçtı, bir an evvel buradan gidiniz.? Diye bağırmışlardır.

Hakikaten Rum cemaatini, Yunan ordusunun akıbetine doğru sürüklemek isteyen Patrikhanenin bu meşum gidişine bir son vermek lâzımdır.

 

Patrik Atenogoras meşru mudur?

 

Lozan muahedesine göre Patriğin Türk tebaası olması lazımdır. Hâlbuki Atenogoras Amerikan tebaası iken patrik seçilmiş ve seçimden sonra Türk tebaalığına kabul edilmiştir. Ve fakat bundan sonra seçim yenilenmemiştir.

Şu halde hukuken Atenagoras?ın patrikliği gayri meşrudur ve hukuken patriklik makamı münhaldır.

 

Netice olarak; 

 

Patrikhanenin İstanbul?da kalmasının bütün ilgiler için ciddi mahsurları vardır. İstanbul Rumları için patrikhanenin devamlı bir huzursuzluk kaynağı olduğunu gördük.

Gizli bir maksat gütmeyip sırf dini vazifelerini görmek isteyecek bir patrik ve patrikhane teşkilatı için de İstanbul?da kalmak mahzurludur. Ortodoksların büyük çoğunluğundan uzak olan bir yerde bulunması ve Ortodoks çoğunluğunun bulunduğu yerlere her gidiş-gelişte pasaport ve vize muamelelerine tabi bulunması elbette ki papazların işlerini zorlaştırır. Böyle bir zorluğa bile bile katlanması için gizli bir maksat takip edilmiyorsa hiçbir sebep tasavvur edilemez.

 

Yunanistan için de patrikhanenin Yunanistan da bulunması elbette ki büyük bir kolaylıktır. Üstelik anayasasına göre devletin idaresinde mühim bir rol verilmiş bir müessesenin yabancı bir devlet toprağında bulunmasını hiçbir hükümetin istememesi mantıkî olurdu.

 

Bütün bunlara rağmen hayretle görüyoruz ki, gerek bu günkü Patrikhane idarecileri, gerek yunan idarecileri patrikhanenin İstanbul da kalması için şiddetle ısrar etmektedirler. Başbakanı Patrik?in elini ayağını öpüyor.

 

Patrikhane, meşru dini işlerle meşgul olan ve başka işe karışmayan bir müessese ise, bu ısrarın hiçbir manası olamaz. Ancak, eğer patrikhane İstanbul?u, Bizans?ı ihya maskesi altında, Türkiye?den koparıp Yunanistan?a ilhak etmek veya Türkiye?yi büsbütün yok edip bir Bizans imparatorluğu kurmak gayesini güdüyor ise, o vakit İstanbul?da kalmak hususundaki ısrarını anlamak mümkün olur.

 

Lozan muahedesine göre, Patrikhane kendisine çizilen hududu aşmış ve binaenaleyh artık patrikhanenin kapatılması ve Türkiye?den tart edilmesi devletler hukukuna göre hukukî bakımdan caiz ve hatta zarurî olmuştur

 

Türkiye anayasasına göre de hiçbir fert ve zümre için imtiyaz tanınamayacağına göre, gayri tabii imtiyazlara dayanan patrikhanenin kapatılması yine anayasa hukukunca bir zarurettir.

 

İnsani düşünceler de bizi aynı neticeye götürür, zira: ? patrikhanenin kapatılması Rum ekalliyetini huzur ve sükûnete kavuşturacaktır.?

 

Dine hürmet düşüncesi de patrikhanenin kapatılmasını zaruri kılar. Çünkü bir dini müessesenin siyasi tahriklere haince âlet edilmesi samimi dindarca dine saygısızlık sayılması lazım gelir.

 

Esasen, samimi dindar ve iyi vatandaş olan binlerce Rum Patrikhanenin tezviratından müştekidir ve bundan kurtulmak istemektedir.

 

Mevzuatımızda ki dinin siyasete alet edilmesini men eden hükümlerin ve dini cemiyet kurmayı yasak eden ahkâmın Patrikhaneye de tatbiki zaruridir. Zira kanun, bu maddelerin de umumi olarak ?din? tabirini kullanıyor, yoksa dinin siyasete âlet edilmesi diyecek yerde ? İslam Dininin siyasete âlet edilmesi? tabirinin kullanılması gerekirdi.

 

Biz şu veya bu siyasi hal şeklini tavsiyeye girişmiyoruz, ancak bu mevzuun üzerine hukuk ilminin ışığını tutmakla vazifemizi yaptık.

 

Münevver olarak hakikatleri söylemek ve bilmek mecburiyetindeyiz. Bu tehlike üzerine eğilmek isteyenlere karşı efkârı umumiyeti de hazırlamak suretiyle faydalı ve yardımcı olmalıyız.

 

 

 

Bediüzzamanın Papaya Mektubu ve Fener Patriğine nasihati

Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken, şu oldukça genişletilen diyalog dedikleri şeyle bir münasebeti olup olma­dığı, İslam şeriatı açısından bunun bir mahzuru olup olmadığı noktasını dinin usulünü bilenlere bırakarak, onun iki teşebbü­sünü anlatalım:

Birincisi: Şubat 1951?de Üstad?ın izin ve müsaadesiyle talebesi İnebolulu Salahaddin Çelebi, İslam hattıyla yazılmış Risale-i Nurlardan derlenmiş Zülfikar kitabını, Hıristiyanlığın bir nevi dinî reisi olan Papa?ya, müellifi  Bediüzzaman na­mına göndermiş. Zülfikar kitabını teslim alan Papalık Başkâtibi de, Üstad?a mektupla şu mukabelede bulunmuştur.

?Papalık Makam-ı Âlisi

Kalem-i Mahsusu Başkitabet

No: 232247

Vatikan Dairesi

22 Şubat 1951

?Efendim!

?Zülfikar nam el yazısı olan güzel eseriniz, İstanbul?daki makam-ı vekâleti vasıtasıyla Papa Hazretlerine takdim edil­miştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis oldukla­rını bildirirken, üzerinize Cenab-ı Hakkın lütuflarını diledikle­rini tebliğe beni memur ettiklerini arz eylerim. Bu vesileyle saygılarımı sunarım efendim.

İmza
Vatikan Beyin Başkatibi? [29]



Papa?ya gönderilen Zülfikar kitabı neydi, neden bahsediyordu?

Cevap: Zülfikar kitabı üç ana bölümden ibaret çok harika bir kitaptır. Bu bölümler:

1. Kur?an?ın Allah(cc) kelamı olup mu?cizatlı olduğu.

2. Risalet-i Muhammediyenin hakkaniyetinin harika hüc­cet ve delillerle ispatı.

3. İnsan öldükten sonra, tekrar dirilip haşrolunacağının ispatlarından ibaret bir kitap.

Nur risaleleri içinden hususiyle bu kitabı seçip gönderme­sinin herhalde ve elbette bir mana ve bir hikmeti vardı. Kur?an, Risalet-i Ahmediye ve haşir gibi, imanın üç büyük rükünlerini Hıristiyan aleminin reisine tebliğ etmesi herhalde bir vazife idi.

İkinci Teşebbüsü:
1953 yaz aylarında, yanına üniversiteli talebelerinden birisini alarak, İstanbul Fener Patriği Athenagoras ile görüşmüştür. Bu görüşmede Üstad Patrik?e sormuş: ?Hıristiyanlığın din-i hakikisi olan tevhid ve nübüvveti kabul ettiğiniz gibi; Hz. Muhammed?i(a.s) de pey­gamber ve Kur?an-ı Kerim?i de kitabullah olarak kabul ederse­niz ehl-i necat olacaksınız.?

Patrik Athenagoras
cevabında: ?Ben kabul ediyorum.? de­yince, Bediüzzaman: ?O halde siz bunu dünyanın diğer ruhani reislerine de söylüyor musunuz??

Patrik: ?Söylüyorum amma, onlar kabul etmiyorlar? de­miş. [30]

Bediüzzaman?ın Papa?ya gönderdiği Zülfikar kitabıyla, Hıristiyanların başı ve reisine yazılı bir tebligatta bulunduğu gibi, Fener Patriği?ne de şifahi bir tebligatta bulunmuştur. Şu iki mühim teşebbüs, yani İslam dini adına İslamın temel akidesini tebliğinde olsun, yazımızın üst taraflarında eserlerin­den yaptığımız alıntılardaki manalar olsun dinimize, İslam akidesine ters düşen yanlış bir şey var mıdır?.. Şeriat, usuliddin ve akaid ilimlerine dayanarak ?Vardır!? diyen varsa, hemen fi­kir meydanına çıksın görüşelim. Kuytu köşelerde, karanlık mihrakların emirber neferliğinde fısıltı ile şeriatsız bir şekilde konuşmasınlar.

Mevzuna bir iki nokta daha ilave edelim:

1. Tevhid akidesini ve İslam dininin temel prensiplerini ehl-i kitaba (Hıristiyan ve Yahudilere) tebliğ etmenin iki yolu vardır. Birisi, mektup ve kitap göndermekle; ikincisi şifahi gö­rüşerek tebliğ etmektir. Bu iki tebliğ yolu, şahsî teşebbüs ve gi­rişimdir. Kuvvetli müslüman devletler, maalesef şimdiki de­virde mevcut olmadığından, devletten devlete umumi tebligat yapılamamakta, gereği de yerine getirilememektedir. Halbuki, Kur?an bu tebligat ve davetin yapılmasını emrediyor. (Âl-i İmran Suresi, 64)

Ve bu çağrı ve nida, Kur?an-ı Kerim?in daha birçok ayetlerinde geçmektedir. Bu durumda Bediüzzaman Hazretleri bu emre uyarak, şahsen Hıristiyan ruhanilerinin en ileri gelenlerine o tebliğ ve daveti yapmamalı mıydı?.. Yani bazı alim-i cahillerin, örümcekli kafalarındaki gibi; ta ezelden onları (yani Hıristiyan siyasilerini değil, ruhani dindarlarını) kendimize ebedi can düşmanı ve bî-eman hasım olarak sayıp asla ve kat?a hiçbir görüşme, hiçbir yanaşma göstermeme tarzında mı olma­lıydı?.. Hayır!..

Bir başkasının hareketiyle Bediüzzaman mes?ul ola­maz!..

Evet, Hazret-i Bediüzzaman?ın Hıristiyanlık alemine ve ehl-i kitaba bakış açısı çerçevesinde, onun eserlerinden ve şahsi teşebbüs şekillerinden derleyip sunduğumuz örnekler se­rapa Kur?anîdir, hadisîdir ve İslamî icma?ın hülasasıdır. Şayet birileri bu Kur?anî müstakim çizgiden tam gitmezse, ifrat veya tefrit edip çizgiyi aşsa ve bu vaziyet bir kusur ve hata sayılsa; elbette Bediüzzaman Hazretlerine sirayet ve teması olamaz. Velev ki, bu çizgiyi aşan onun bir talebesi, çok yakını olmuş olsa da...

2. ?Dinlerarası diyalog?
meselesine gelince: Bunda ?şahsî kanaatimize göre? biri müspet, biri menfi iki noktaya dikkat etmek gerekmektedir.

Birinci, müspet nokta: Eğer niyet ve gaye, o gibi içtima? ve buluşmalardaki fırsatı bir ganimet, bir vesile ittihaz edip; İslamın güzel ahlâkını, nezaket ve mehasinini, İslam akidesinin hakikatdarlık ve doğruluğunu ve İslamın medeniyet anlayışını bir tebliğ, bir izhar ve bir davet ise, herhalde bunda bir beis, bir sakınca yoktur. Bilakis gayet matlub ve merğub bir hareket sa­yılmalıdır. Çünkü Kur?an bu tebliği birçok ayetleriyle emredi­yor.

İkinci, menfi nokta: Eğer niyet ve gaye, birinci müspet noktaya mugayir olarak; halen Kur?an?ca hükümleri nesh edilmiş olan Tevrat ve İncil?in pek çok tahrifat neticesinde semavilikten tamamen uzaklaşmış vaziyetlerini nazara alma­dan, bir nevi sahih ve salimliklerini kabul ederek, mevcut halleriyle semaviliklerini kalben iddia etse ve bu manada ?se­mavi dinler arası diyalog? dese ve bunları hak birer din telakki ederek, tebliğsiz ve davetsiz olan bir sohbet şekline bürünürse, işte o zaman çok yanlış olur, hata olur, günah olur. Amma ni­yet (güzel niyet, hayırlı niyet, Islama hizmet niyeti) toprağı al­tına, basit hareketleri ibadete çevirir. Lakin bu gibi işlerde za­hir halin de ehemmiyeti büyüktür.

?Hoşgörü? de bunun gibi iki yanlı ve iki kanatlıdır.

Bir yanı: Hoşgörü, yani müsamahadır. Müsamaha ise; çıkmaza, müşkülatlı zorluklara sapma değil, âsanlığa, yumuşaklığa yö­nelme ve yönlendirmedir. Bu müsamaha ve hoşgörü; cahillere, bilmezlere, ne yaptığının farkında olmayanlara veya hür fikir ve düşünceye sahip kimselere karşı uygulanır ve uygulanmalı­dır.

İkinci yanı:
İslamın izzetini, namusunu haleldar eyleyen, İslamın ve Kur?an?ın hükümlerine karşı bilerek karşı gelen, inkâr eden ve hatta o hüküm ve kanunları söküp atmak yolunda teşebbüse girişen cani ve tâği kimselere karşı yapılacak şey, Peygamberin(a.s) emriyle ?el-Buğzu fillah?, Allah namına buğz ve adavet beslemektir. Aksi halde, bu cani canavarlara karşı ?hoşgörü? uygulanırsa; imanın zafiyetine, hakka değil, batıla temayüle bir işaret gibi olur.

Bakınız bu hususta Bediüzzaman Hazretleri ne diyor:

?Ma?sum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkarane şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedid bir gadr ve vahşi bir vicdansızlıktır.. Ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzlerce ehl-i imanın su-i akibetine sebeb olan ve müthiş günahlara sevkeden adamlara şefkatkarane tarafdar olmak ve merhametkarane cezadan kur­tulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şeni? bir gadrdır.? [32]

[29] Emirdağ Lâhikası, s. 62.; Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. 3, s. 2042.
[30] Şu ahirki hadisenin izahatı için bkz.: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, C. 3, s. 1837.
[31] Âl-i İmran Suresi, 64.
[32] Emirdağ Lâhikası, s.75

 

 

 

 

Bartholomeos Patriğinin basına yansıyan haberleri:

 

 

Bugün haçlı torunlarının günümüz basınındaki kampanya haberlerini görelim!

İstanbul?da ilk olarak Fener Rum Patrikhanesi?ni ziyaret eden Yorgo Papandreu, Bartholomeos Patrik ile görüştü.

Patriği Bartholomeos, Papandreu?nun görevini layıkıyla yerine getireceğinden emin olduğunu belirterek, kendileri için en önemli meselelerin başında Türk-Yunan dostluğunun geldiğini söyledi. Papandreu ise, patrikhanenin ekümenikliğiyle birlikte diğer dinlerle, İslamla Ortodoksluk arasında önemli rol oynadığını, bunun da Türk-Yunan dostluğuna katkı yaptığını söyledi. Kıbrıs sorununun barışçıl müzakerelerle çözülmesi gerektiğini belirtti.

Fener Rum Patriği Bartholomeos, Heybeliada'da bulunan Ruhban Okulu ile ilgili olarak ''Okulun açılacağından umutluyuz ve Ankara'dan, hükümetimizden resmi bir haber bekliyoruz'' dedi.

Bartholomeos, ''İki komşu ülke ve halk arasındaki dostluğu her zaman desteklemeye devam edeceğiz'' dedi.

 

Patrik Kirill, gerek örtülü-gerekse açık biçimde rekabet ede geldiğini Fener Patriği Bartholomeos'la da görüştü. Hıristiyan âleminde, özellikle karar vericiler, siyaset yapıcılar arasında bu kadar ilgi çeken başka ziyaret çok azdır.

Halen ABD'de ekonomik gücü ve etkinliği yüksek bir Rum lobisi var.  İki milyonun üzerinde oy deposundan bahsediyoruz. Türkiye'ye gelen ABD başkanları bu nedenle tüm dini liderleri kabul ederler ama Fener Patriği'ne ziyarete giderler.

Rusya'da komünizmin çöküşünden sonra genelde din, özelde Ortodoksluk hızla güç kazanıyor. Bunda Putin'in dini bir silah gibi kullanma stratejisi çok etkili.

Görünürde Fener ve Moskova Patrikhaneleri yakınlaşsa da arka planda siyasi bir mücadele hep sürecek. Bugünlerdeki 'Ruhban Okulu açılsın' talepleri biraz da Moskova Patrikliği'ne karşı Fener'in elini güçlendirmeye dönük.

Bugün zengin Amerikalıların büyük bölümü ruhani liderleri olarak Bartholomeos'u tanıyorlar

Perde arkasında Fener gibi Rus ve Yunan patrikleri de 'eşitler arasında birincilik iddiası' taşıyor. Ekümeniklik mücadelesi kalıcı olarak kolay çözümlenecek gibi değil.

Osmanlı, Ortodoks cemaatleri kontrol etmek gibi bir stratejik aklı kullanmış. 

Kirill de, bu gezinin Fener Rum Patrikhanesiyle ilişkilerin tazelenmesinin yeni bir başlangıcı olacağını umduğunu belirterek, Patrik Bartholomeos'un, ''Hepimiz tek bir birleşik Ortodoks kilisesinin parçasıyız'' mesajına katıldığını dile getirdi.

''Eski Tirilyeliler''in çocukları ve torunları için beldeyi ziyaret etmenin büyük anlam taşıdığını ifade eden Bartholomeos, şöyle devam etti:

''Eski Tirilyelilerin çocuklarının, torunlarının buraya gelmeleri, onlar için büyük bir sevinç vesilesidir. Çünkü atalarını hatırlıyorlar, onların mezarlarında dua ediyorlar. Herkes kendi kökleriyle bağlıdır. Bu insanın vicdanından, içinden gelen bir duygudur ve burada çok büyük bir hoşgörü ve misafirperverlik buldukları için gerek Atina'dan gerekse Rafina'dan belediye başkanları başta olmak üzere büyük bir misafir kafilesi geldi.'1-2 Temmuzda Tirilye'de olacağız.????gibi cüretkar açıklamalar.

Fener Rum Patrikhanesi yalnız ruhani ve ruh bani yetki ile yürütme edebilecek bir müessese olarak İstanbul?da kalmasına müsaade edilmiş olmasına rağmen, Türk milletine ve devletine ihanet ve silah çekerek, hain emelleri için emperyalizmin casuslarıyla bir olarak haçlı zihniyetini diri tutmaktadırlar.

 

Avrupa Birliği ve açılım sevdasına; K.K.T.C çıkmazı, PKK karanlığı, Gümrük birliği aymazlığını, dinler arası diyalog hülyaları?.. Kudüs, Irak, Türkistan, Azerbaycan, Afganistan, Hindistan, Pakistan ?. Tüm Müslüman halkın bulunduğu yerde kan, terör, tecavüz ve gözyaşı hâkim olmasını sağlayan, sözde dünya barış edebiyatının öncüleri, gözcüleri, kötürüm aklın sözcüleri; D8 (D20), NATO, Avrupa birliği üyeleri ile işbirlikçileri, maskelerinin altındaki gerçek yüzleri ise; Dünya insanlığına en çok silah satan, fuhuş, uyuşturucu, enerji, ilaç?vs ticareti ile sömürü düzeni kurmuşlardır. Nihilist mantığın öngörüsü ile bütün insanlığa canilik, hainlik ve kördüğüm aklı sunan, pozitivist örnekleri ile sömürge devletleri oluşturarak, halkların mallarını çalma, canlarını katletmek ve nükleer silahl, bilgi, teknik, sınaî hırsızlığıyla, virüs tehdidi ?.vs. ile insanlığa eli kanlı jandarmalık taslamalarına(?) eylemlerine seyirci kalarak, destek vermiş oluruz.

 

Haçlı zihniyeti, firavunvâri hilelerle dünya insanlığına, Makvelizm mantığını kabullendirmek, uyutmak ve Kapitalist sistemin devamı için her yolu mubah görerek yollarına devam etmek, dünya basının en seçkin haber ağlarını kurmakla bilgi kirliliğinin baş aktörüdürler. İnsanlığa hep gülen yüzlerini göstermişlerdir. Bu Siyonist haber kanalları; Ağlamak, ölmek, sömürülmek, aşağılanmak, köle ruhlu olmak sadece mazlum halkların işidir. Bu mantığı (kötürüm aklı) dünya insanlarına zorla kabullendirmişlerdir.

 

Haçlı torunları dedelerinin sözüne özüne uyarak: ?Müslümanları oyun ve oyuncakla oyalamalı, gerçekleri düşünmekten alı koymalı.? Sözü ilham kaynakları olmuştur. Ve başarmışlardır. Biz her zaman alacaklı olmamıza rağmen hep vermek zorunda kalıyoruz, çünkü dünyadaki sistem (kapitalizm) kurucusu onlar??!

Son yıllarda haçlı torunları bir olmuş, Anadolu insanlarını kesen, tecavüz eden, hainlik, casusluk merkezlerini canlandırma hülyası ile Pontus ve Ayasofya hayalini gerçeğe dönüşmesini sağlamak için, Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar açılmasını, (ihraç) haklarını almak istiyorlar.

 

Haklarını afakî değil, kanuni olan Lozan Antlaşmadaki haklarını hemen vermeliyiz. Yaptıkları faaliyetler neticesinde Patrikhanenin İhracı gerekmektedir. Yetkililere duyurulur. Bu konun önemini, tarihi, siyasi, ticari ve felsefi boyutlarını 6 bölümde açıklamaya çalıştım. 

 

Günümüzde mevcut basın yayın organlarının muhtevası incelenip değerlendirildiğinde maddî zenginlik geçmişte olduğundan daha fazla söz edilmektedir. Hemen her insanın ilgisini çekecek usul ve vasıtalarla bunların zarureti ve herkesin - helal haram ayırt etmeden- bir an önce bunlara ulaşması öğütleniyor. Öyle ki, artık ? Hayat sadece ekmek ve bir kısım maddî nimetlere, zevklere kavuşmaktan ibaret? zannedilmektedir. 

 

Zîrâ insan, biri madde diğeri ruh olmak üzere, iki unsurdan yaratılmıştır. İnsanın maddi varlığı, büyüyen, gelişen, hareket eden cismidir. Onun ruhî yönü ise, düşünen, bilen, irade eden, seven, nefret eden? manevî varlığıdır.

 

İnsan, maddî varlığı için bilgiye, tekniğe, sınaî ilerlemeye muhtaçtır. O, Cenabı Hakk?ın ikram ettiği rızkı, bunlar vasıtası ile elde etmeye çalışır. Bunun yanında ve bunlardan çok daha önemli olarak, manevî bilgi (inanç) ile ruhun gıdasını ve hayatiyetini kazanır, huzur ve saadete erer.

 

İslam, insanları toplayan, onları hak, adalet, merhamet ve hayır üzerinde birleştiren bir dindir. Çünkü o, sadece bir ferdi, bir toplumu değil, bütün insanlığı, adalet ve fazilet esasında birleştirmeyi temel almıştır. Onun getirdiği adalet ve fazilet ilkeleri bütün insanlığı kucaklayacak, arz üzerindeki bütün insanları saadete erdirecek mahiyettedir.

Papa ve Fener Patriği bunu çok iyi bilmektedir. Korkuları ondandır. İnsanlığı tek kanat uçurma hülyaları bundandır??

 

Ya Rab! Bizi dosdoğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir. A

 

 

Mehmet Yürekli 
22.10.09 
 

 

Yazarın Lozan edebiyatı ve Ruhban Okulu yazısının devamıdır. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.