Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Beyaz Türkün İslamofobisi self kolonyalizmdir

Türkiye’deki başarısız 15 Temmuz darbe girişimi, dünya güçlerini ve Beyaz Türkleri sarsarak korkularıyla bir kez daha yüzleştirdi: İslam’ın hala tarih sahnesine dönme imkanı var.

Zaten 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsa da olmasa da dünyada ve Türkiye’de İslamofobiyi daha da derinleştirip güçlendirecekti: Dünya güçleri ve Beyaz Türkler, küresel terör üzerinden üretip yaydıkları İslamofobiyle parçalayıp güçsüz düşürdükleri İslam milletini tamamen etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar.

Tarihi bir kavram olan İslamofobi, Batılıların ve Batıcıların İslam milletinden korkması ve onu düşman görmesidir.  “Beyaz Türk İslamofobisi”nin bir asırlık tarihi çok trajik, bir o kadar da ilginçtir: Bugün “Be­yaz Türk”ün “Te­le­vo­le Türk’ü” karşısındaki İslamofobisini anlamlandırmakta artık varoşların kenar mahallelerindeki kahvehanelerde bile güçlük çekilmiyor.    

Oysa iki asırdır bu ülkede oynanan batıcılık, medenileşme ve modernleşme oyunun amacı, dini ve milleti tarih sahnesinden kaldırmaktı; toplumdaki sözkonusu  aidiyet ve mensubiyet duygularını köreltmek,  İslam milletinin şahsiyet iddiasını ve kimlik / medeniyet iddiasını yok etmekti.

Bu topluma bu coğrafyada yaşama hakkı, hakikate aidiyet (iman) bağını koparıp mensubu olduğu İslam milletine sırtını dönme, yani bağımlılığı kabul edip Batı’yla kader birliği yapma, modernleşme, sömürge haline gelme, şahsiyet iddiasından vaz geçme anlamında laik, İslam milletini ötekileştirme anlamında milliyetçi, kısaca “Türk milleti” olma karşılığında verilmişti.

Yakın tarihin bir asırdır bağıra bağıra anlattığı, sağır sultanların bile duyduğu bu Batının kese kese kuşa çevirdiği “Türk milleti” gerçeği, sonunda toplumun en alt kesimince bile anlaşılmış durumda.

BİR KOLONYALİST PROJE: TÜRK MİLLETİ

1919’da ku­ru­lan ve ilk mec­li­sin çe­kir­de­ği­ni oluş­tu­ran Ana­do­lu ve Ru­me­li Mü­da­fa­a-i Hu­kuk Ce­mi­ye­ti, şu il­ke­den ha­re­ket edi­yor­du: “… bil­cüm­le ana­sır-ı İs­la­mi­ye yek­di­ğe­ri­ne kar­şı hür­met-i mü­te­ka­bi­le hiss-i fe­da­ka­ri ile meş­hun ve va­zi­yet-i ır­ki­ye ve iç­ti­mai­ye ve şe­ri­a­tı mu­hi­ti­ye­le­ri­ne ria­yet­kar öz kar­deş­tir­ler”. Bütün bağları koparan bu toplum tahayyülünde ırk esas alınıyor, artık onaylanmayan ve ilerde terkedilecek olan ümmet, sosyolojik bir olgu olarak “enasır-ı İslamiye”ye dönüşüyordu.

İlk mec­li­sin giz­li otu­rum­la­rı­nın bi­rin­de ko­nu­şan Mus­ta­fa Ke­mal Paşa ise şöy­le di­ye­cek­tir: “Su­ret-i umu­mi­ye­de pren­sip şu­dur ki hu­dud-u mil­li ola­rak çiz­di­ği­miz dai­re dâ­hi­lin­de ya­şa­yan ana­sır-ı muh­te­li­fe-i İs­la­mi­ye yek­di­ğe­ri­ne kar­şı ır­kî, mu­hi­tî, ah­la­kî, bü­tün hu­ku­ku­na ria­yet­kar öz kar­deş­ler­dir. Bi­na­ena­leyh on­la­rın ar­zu­la­rı hi­la­fı­na bir şey yap­ma­yı biz de ar­zu et­me­yiz. Biz­ce kat’i ola­rak mu­ay­yen bir şey var­sa o da hu­dud-u mil­li dâ­hi­lin­de Kürt, Türk, Laz, Çer­kes ve­sa­ir bü­tün bu İs­lam un­sur­lar müş­te­re­kü’l-men­faa­dir”.

Mus­ta­fa Ke­mal Paşa’nın bu toplum tahayyülünde bir inanç toplumu olan ümmet yok, çıkar ortaklığı yapmış İslam unsurları olarak Kürt, Türk, Laz, Çer­kes ve­sa­ir uluslar var. Mus­ta­fa Ke­mal Paşa’nın bu toplum tahayyülünde, pozitivist, materyalist, laik, milliyetçi ve devrimci anlayış parlamaktadır.

Kısaca “Türk milleti” olmak demek, tarihteki millet-i hakime pozisyonundan vaz geçip cemaat haline düşürülmeyi, bir başka ifadeyle sosyolojik olarak çoğunluk olduğun halde ekonomik ve siyasal açıdan azınlık görülmeyi, Batının dayatması darbelerle gayrimeşru şekilde ilan edilen yeni düzeni, ekonomide, politikada, bürokraside su başlarını Beyaz Türklere, sosyolojik olarak cemaat olan “seçkin azınlık”a devretmeyi kabul etmek demektir.

BEYAZ TÜRK SELF KOLONYALİSTTİR

Prof.Dr.İd­ris Kü­çü­kö­mer’in ak­tar­dı­ğı­na gö­re, Milli Mücadele yıllarında Garp Cep­he­si Ko­mu­ta­nı olan İs­met İnö­nü bir grup su­ba­ya yap­tı­ğı ko­nuş­ma­da şöy­le dedi: “…İçin­de bu­lun­du­ğu­nuz va­zi­ye­ti bi­le­si­niz … Pa­di­şah düş­ma­nı­nız­dır. Ye­di dü­vel düş­ma­nı­nız­dır … kim­se işit­me­sin mil­let düş­ma­nı­nız­dır”.  Dolayısıyla seçkin azınlığın, yani Beyaz Türklerin temsilcisi olan İsmet İnönü’nün, Anadolu’da millet-i hakime olan İslam milletinden korkusu anlaşılır bir durumdu..

Osmanlıda Batılıların işbirlikçi Hıristiyan azınlıkları kışkırtmak için  Meşrutiyet döneminden sonra destekleyip yükselişe geçirdiği milliyetçiliğin çekirdeği olarak İslam milletine dair üretilen düş­man ta­sav­vu­ru, İttihat Terakki’nin ideolojisiydi ve genç Tür­ki­ye dev­le­ti ku­rul­duk­tan son­ra da de­vam ede­cek­ti.

De­mek ki Cum­hu­ri­yet, mil­le­tin ken­di­sin­den kor­ku­yordu. Ne­den? Çün­kü mil­let de­mek, bir ta­raf­ta iman, yani İslam dini, öte ta­raf­ta et­ni­si­te öte­si bir kim­lik olan Müslümanlık, yani tarih, medeniyet ve ümmet de­mek. Ümmet (Müslümanlık, İslam mil­letine mensubiyetle dahil olduğumuz tarih, medeniyet havzası) de­mek, kısaca Cum­hu­ri­yet eli­ti­nin, o günün Beyaz Türklerinin ar­tık terk et­mek is­te­di­ği ta­rih ve medeniyet de­mekti.  

Batılılaşarak di­ni bir “araz” ola­rak gör­en laik/seküler et­ni­si­te­lerin, mut­lak ve ku­ru­cu bir de­ğer ha­li­ne gel­di­ğin­de, öte­ki et­ni­si­te­ler­le ça­tış­ma­sı, ka­çı­nıl­maz ha­le ge­lecekti. Et­no-se­kü­ler mil­li­yet­çi­li­ğin ta­nım­la­dı­ğı Türk­lük ya da Türk milliyetçiliği, sa­de­ce aidiyet bağı parçalanmış, İs­lam’dan ko­par­tıl­mış de­ğil­di. O ay­nı za­man­da “ağa ve şeyh­le­rin hü­küm­ran­lı­ğı al­tın­da te­rak­ki ede­me­miş”,  ge­ri ve il­kel et­ni­si­te­le­re (ümmete) de kar­şı­ydı ve mensubiyet bağını da parçalayacaktı.

Bu yüz­den Cum­hu­ri­yetin ilk Beyaz Türkleri ve emirlerindeki toplum mü­hen­dis­le­ri, Ana­do­lu sat­hın­da “Türk”ten baş­ka bir şey gör­mek is­te­mi­yor­lar­dı. Pozitivist, materyalist, ateist, laik, milliyetçi ve devrimci Türk, liberalizim, milliyetçilik, sosyalizim ve muhafazakarlık formasyonlarından biriyle Batıcılaştırılırken, self kolanyalist anlayış ve İslamofobi de yerleştiriliyordu.

Kı­sa sü­re­de “ana­sır-ı İs­lam” ol­mak­tan kur­ta­rı­lan ve mua­sır me­de­ni­ye­tin bir üyesi ola­rak ilan edi­len bu Batıcı Türk mil­le­ti na­sıl bir mil­let­ti? Bu­ra­da­ki “Türk” hiç de zan­ne­dil­di­ği gi­bi Kürt’ün ya da Arap’ın üs­tün­de ya da Ba­tı’ya mey­dan oku­yan bir Türk de­ğil­dir; aksine self kolonyalist bir Türk’tür, yani kendini Batının sömürgesi durumuna düşürmüş Türk.

Batıcılıkla, self oryantalizm ile self kolonyalist anlayış kazandırılmış, ta­rih ve me­kan al­gı­sı da­ral­mış, ken­di­ni mu­hay­yel bir geç­mi­şe ve ya­ban­cı bir ge­le­ce­ğe ait his­se­den bir Türk mil­le­ti vardır artık tarih sahnesinde. Ta­nı­mı hâ­lâ ya­pı­la­ma­mış, sa­bı­ka­lı bir “mua­sır me­de­ni­ye­t”e dâ­hil ola­bil­mek için ne ol­du­ğu­nu bin yıl­lık bir tec­rü­bey­le or­ta­ya koy­muş İs­lam me­de­ni­ye­ti hav­za­sı­nı terk et­me­si ön­gö­rü­len bir Türk mil­le­ti.

BEYAZ TÜRKÜN İSLAMOFOBİSİ

20. yüzyılın ikinci yarısında, çift kutuplu dünyada Türk milleti, demokrasi ve kapitalizm adına Sovyetler Birliği’nin güney kapısını tuttu. Dünya gücü olan İslam devleti, Batı emperyalizminin bir sınır kapısındaki karakolu haline getirilmişti.

21. yüzyılın ilk yarısında, küreselleşme adı verilen bu dönemde, Hıristiyan dünyasını (AB ve Rusya) emrine alan Amerika’nın, tarihin sınavı olan Çin Savaşı öncesinde, Türk milletine biçtiği misyon, küresel terörizm üzerinden kabarttığı İslamofobiyi beyaz zenci rolüyle meşrulaştırıp İslam milletini etkisiz hale getirmesine yardım etmektir.

21. yüzyıla girerken artık Türk milleti deyince, Beyaz Türklerin yönettiği, aydın zümresi self oryantalizmle toplumdan kopmuş, yabancılaşmış, parçalanmış ve yozlaşmış bir ülkeden, self kolonyalist hale gelmiş bir toplumdan söz ediyoruz. Bütün iç ve dış sorunlarının çözümünü  BM’de arayan, Avrupa Birliği kapısında sabırla bekleyen, NATO’nun emir eri haline düşmüş bir toplum anlıyoruz.  

Bu­gün bu Türk­le­rin Laila’da va­tan kur­ta­ran­la­rı­na “Be­yaz Türk”, va­roş­lar­da ömür tü­ke­ten­le­ri­ne de “Te­le­vo­le Türk’ü” di­yo­ruz! Dün ol­du­ğu gi­bi bu­gün de kolonyalist Beyaz Türkler, İslamofobinin kökleşmesi ve yaygınlaşması için çalışıyorlar.

Beyaz Türk’ün günümüzdeki İslamofobisi, Tür­ki­ye’de Te­le­vo­le Türk’ünün aidiyet bağı güçlenip di­nin ala­nı ge­niş­le­di­ğin­de Cum­hu­ri­yet’in ge­ri­ci bir re­jim ha­li­ne ge­le­ce­ği; mensubiyet bağını güçlendirip et­nik ve kül­tü­rel kim­lik­ler ku­cak­lan­dı­ğın­da ise ül­ke­nin üni­ter ya­pı­sı­nın yok ola­ca­ğı kor­ku­su­nu yaymak şeklinde tanımlanabilir.

Küreselleşme sürecinde Amerika, AB ve Beyaz Türkler, Te­le­vo­le Türk’ün ne bilinçlenmesini, hakikate aidiyet duygusunu geliştirmesini, kendine gelmesini ve özünü bulmasını kabul eder ne de BM, AB ve NATO’dan kopup İslam milletiyle kader birliği yapmasını, hakikat medeniyeti inşa etmesini ve İslam birliğini..

Toplumsal bilincin açılması; gericilik ve üniter yapı söylemleriyle önlenmeye çalışılıyor.  Beyaz Türkler, topluma bir ta­raf­tan gericilik üzerinden se­kü­ler-mo­dern­leş­me­ci zih­ni­ye­ti­ dayatıyor, öte ta­raf­tan da üniter yapı üzerinden et­ni­si­te­ye da­ya­lı ulus ta­sav­vu­ru­nu..    

Dünya güçlerinde ve Beyaz Türklerde İslamofobiyi depreştirip güçlendiren gerçek artık görünen köy olduğundan kılavuz istemiyor:  İslamofobinin kaynağı, “Te­le­vo­le Türk’ünün şehadet arzusuyla sağlamlaşan aidiyet duygusu ve karakteri; vatan sevgisiyle sağlamlaşan kader birliği yaptığı İslam milletine mensubiyet duygusu, tarih bilinci ve medeniyet iddiasıdır. 

Türkiye’deki 15 Temmuz başarısız darbe girişiminde dünya güçlerini ve Beyaz Türkleri sarsan Te­le­vo­le Türk’ünün şahsiyet ve medeniyet iddiası karşısında, küresel İslamofobik kabarış daha da artacaktır..

Mustafa Yürekli

Haber 7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.