Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

'Birliği sağlarsa yeni bir kamp açarız..'

Yüksel Kanar, “İktidar ve Adalet” isimli siyasetnamelere ilişkin kitabında önemli tespitlere yer verdi.

 Yüksel Kanar, “İktidar ve Adalet” isimli siyasetnamelere ilişkin kitabını tamamladı. Kitaptan bölümleri, “İslâm Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler” alt başlığıyla yayımlıyor bir süredir.

Alanında kaynak olma niteliği taşıyan bu eser üzerinden yazarla siyasetnameler üzerine konuşuldu. Bu söyleşi, ilginç tespitler, kuşatıcı ve derinlikli bakış, incelikli çözümlemeler ve çarpıcı yargılarla dolu..

Zevkle okunacağını umuyoruz.

Siyasetname denilince aklımıza neler gelmelidir?

Siyasetnameler, İslâm siyaset düşüncesi içinde bir türdür. Asıl olarak ahlâk kitapları içinde değerlendirilir. Başta devlet başkanları olmak üzere vezir, vali ve diğer yöneticilere öğüt ve nasihat içeren kitaplarıdır. Daha çok, yöneticilere bilmediklerini öğreten değil, bildiklerini hatırlatan eserlerdir. Çünkü insanlar farklı etkiler altında, doğru olmadığını iyi bildikleri halde o anki ruh halleri dolayısıyla yanlış hareketlerde bulunabilirler. Söz gelimi öfke hali. Yönetici öfkesine hakim olmalıdır der siyasetname yazarları. Bu, devletin başındaki insanın bilmediği bir şey değil, ama çeşitli etkiler altında öfkesini tutamayabilir. İşte siyasetnameler bu hatırlatmalarda bulunur.

Siyasetnamelerin muhatabı sadece yöneticiler de değildir. Bunları aynı zamanda halk kesimleri de okuyabilir. Siyasetname yazarları, eserlerini çeşitli hikâye ve tarihi olayların nakliyle daha rahat okunabilir tarzda yazmışlardır. İçinde verilen nasihatler aslında herkes için geçerlidir. Cömertlik, sözünde durmak, cesaret, ihtiyat, bağışlayıcılık, merhamet, yumuşak huyluluk, kararlılık, görevlerin layık olanlara verilmesi ve en başta da Allah’a karşı görevlerin yerine getirilmesi gibi konular bütün siyasetnamelerde ele alınır. 

 Öyleyse siyasetnamelerin ortak konularından söz edebiliriz.

Evet, biraz önce de söylediğimiz gibi, siyasetnamelerin neredeyse olmazsa olmaz ortak konuları vardır. Biraz önce bunların bazılarını saydık. Bunların yanında ideal bir yöneticiye duyulan ihtiyaç, devletin bir an bile başkansız bırakılamayacağı, ayet ve hadislere dayanılarak anlatılır. Adalet üzerinde ısrarla durulur. Adalet devletin devamı için en başta gelen ilkedir. Adalet dairesi, ya da çemberi denilen bir ilke vardır ki, bu, bir devletin neredeyse bütün işleyişini kendisinde barındırır. Adalet çemberi kısacası şudur: gözetilecek kişiler anlamına gelen raiyye, yani halka karşı adaletli davranacaksın. Halkın refah ve huzuru üretimi artıracak, bu da hazineyi güçlendirecek, yani ekonomik gelişmeyi sağlayacaktır. Ekonomik gelişmişlik ise devletin güvenliğini sağlayan ordu ve askerlik kurumunun devamını sağlayacaktır. Burada halk, adalet, ekonomi ve güvenliğin bir döngü halinde birbirini desteklediğini görüyoruz. Ayrıca istişare ve akıllı insanlarla bir arada bulunma konusu ortaktır.  Etkili bir istihbarat teşkilatına a sahip olması da öyle. Ama en fazla da halka (raiyye) iyi davranma, onların hayat şartlarını kolaylaştırma üzerinde durulur. Çünkü halk, devletin temelidir. Belirttiğimiz gibi adalet çemberinin önemli unsuru da odur. Zulüm ise devleti yok eden bir davranıştır. Adalet ne kadar övülürse, zulüm de o kadar yerilir.

Genellikle geleneksel toplumlarda, mesela Osmanlı toplumunda halkın hiçbir değeri olmadığı, hatta sürü olarak görüldüğü tezi böylece çürütülmüş oluyor?

Böyle bir yanlış kanı, tarihimizi bilmeyen ve daha da ilerisi geçmişe karşı kin ve öfke duyan kimselere ait. Yüzyıllarla ifade edilen bir devlet hayatı, ancak sağlam kurumlarla mümkündür. Özellikle biraz önce belirttiğimiz dört ilkeye uygun davranışlar bu uzun ömrü sağlamıştır Osmanlı Devletine.

Hilafet anlayışına değinebilir miyiz?

Hilâfet veya İmamet konusu, asıl olarak Ahkâmu’s-Sultaniye türünün konusudur. Bu türün yazarları, İslâm hukuku konusunda öne çıkan çok değerli aydın kişilerdir. Bu hukukçuların en tanınmışı ve ilk yazarlarından biri olan kişi, aynı zamanda türün de adını taşıyan Ahkâmu’s-Sultaniye adlı eserin de sahibi olan Maverdi’dir. Bu kitaplarda, devletin kuruluşu ve devamı için gerekli olan bütün kurumlar ele alınır. Ancak siyasetnamelerden bazıları da hilâfet konusu üzerinde durmuşlardır. Bu önemli bir konudur ve bu önemin asıl ortaya çıktığı yer de İslâm Birliğidir. Siyasetnamelerde halifenin taşıyacağı özellikler geniş olarak anlatılır. Bazıları da biraz daha ayrıntıya girerek, söz gelimi, aynı zaman diliminde birden fazla halife ve dolayısıyla birden fazla devlet olup olmayacağı konusuna değinir ve bunun olamayacağı hükmünü belirtirler. Bunun tek istisnası vardır: Birbirinden çok uzakta, örneği deniz aşırı, başka bir kıtada olması hali.

Biliyorsunuz, Müslümanlar Asrı Saadetten Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar hep tek devlette ve aynı coğrafyada yaşamışlardır.  Bir ikinci devlet İslâm Birliğini bozacağı için tasvip edilmemiştir. Bu yüzden de gerçekten Müslümanlar hep güçlü olmuşlardır. Günümüzdeki dağınıklık ve Müslümanların kurduğu birçok ulus-devlet,  Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonradır ve Müslümanlar güçlerini bundan sonra yitirmişlerdir. Bugün işgaller ve zulümler altında yaşayan içler acısı durum bu birliğin yitirilmesinden dolayıdır. Yüce Allah da zaten bu birliğin şartını, Allah’ın ipine topluca sarılmak olarak belirliyor. Ayetteki yani topluca, hep birlikte anlamına gelen “cemian” kelimesi, yeryüzünde yaşayan bütün Müslümanlara işaret eder. Onun için İslâm Birliği çok önemlidir. Bunun için sınırların birleştirilmesi şart değildir. Günümüzde siyasi ve ekonomik birliklerin örnekleri çoktur. Eğer bu birliği sağlarsak, dünyanın var olan kamplarına karşı yeni bir kamp olarak çıkabiliriz. Bu hayal değildir; çünkü yüzyıllarca bu birlik sağlanmış ve sonuçları da görülmüştür.

Batılılar ve içimizde onların güdümündeki kimseler, Müslümanların devlet kurduklarını ve devam ettirdiklerini, ama siyaset alanında bir düşünce üretmediklerini söylüyorlar. Gerçekten de öyle mi?

Bu tamamen kasıtlı ve gerçeklere uymayan bir iftiradır. Niçin kasıtlıdır: çünkü devlet kuran, hem de bunu uzun süreler devam ettiren Müslümanlar, kurmayı ve yaşatmayı biliyorlar demektir. Bu kimlerin sayesinde olmuştur sorusuna verilecek cevap ise, bunu söyleyenlerin kasıtlı oluşlarını ve cehaletlerini gösterir. Gerçek ise şudur: Müslümanlar siyaset üzerine çok düşünmüşler ve sayılamayacak kadar eser vermişlerdir. Sadece siyasetnameler alanında ulaşılabilen 250 dolayında eser bırakmışlardır. Ben bunun çok da fazla olduğunu inanıyorum. Çünkü ne yazık ki kütüphanelerimizde bulunan kitapların tam tasnifi henüz yapılmış değil. Avrupa devletlerinde ise bu tasnifler yapılmıştır ve aynı türdeki eserlerin sayısı 50-60’ı geçmez. Elbette bu konudaki eserler yalnızca siyasetnamelerden ibaret de de değil. Asıl yoğunluk “ahkâmu’s-sultaniye” ve “şeriatü’ş-ier’iyye” türlerindedir. Bunlar yanında kelamcı ve filozofların, mutasavvıfların devlet hakkındaki kitapları ve görüşleri de dikkate alınırsa bu konudaki literatürün genişliği kendiliğinden ortaya çıkar. Sadece şiilerle ehlisünnet mezhepleri arasındaki hilâfet ve imamet tartışmaları ile bu iki mezhep ulemasının görüşlerini içeren kitaplar, Avrupa’da yazılan kitaplardan kat kat üstündür. Batılıların yukarıda belirtilen iddiaları, kendi önyargıları yanında, Müslüman ülkelerdeki kendi hayranlarının bilgisizliklerine hitap etmektedir. Bilen insan aldanmaz.

Peki, siyasetnamelerin günümüz için ifade ettiği önem nedir?

Devlet yönetimiyle ilgili sorunlar dün neyse bugün de odur. Sadece şartlar ve yöntemler farklılaşıyor. Bugün çeşitli devlet ve rejim şekillerinden söz ediyoruz. Hele hele demokrasi denilen bir şey var ki, her kapıyı açan tam bir maymuncuk. Biz de siyasette bunlara uyuyoruz. Oysa bizim, devlet yönetimiyle ilgili tarihten getirdiğimiz önemli deneyimlerimiz var. Bunlardan hiçbirini devreye sokmamışız. Biraz önce de söylediğimiz gibi, siyaset düşünceci hakkında geniş bir literatür oluşmuş halde. Bunlardan faydalanmıyoruz. Siyasetnameler bu bakımdan önemli. Siyasetçilerimiz bunlarla beslenmeli ve sorunlarına bunların penceresinden bakmalıdırlar. Bugün örneği bir Doğu sorunumuz var. Sadece iki unsur kalmışız bir arada, bunları da birbirinden ayırmak isteyenler var. Oysa nice dil, renk, din ayrılığı olan unsurlarla bir arada barış içinde yaşamışız. Bunun dayandığı ilkeler bu tür eserlerdedir.  Diğer türlerle birlikte siyasetnamelerin günümüze göre yeniden ve ciddi biçimde yorumlanması önümüze çok önemli yollar ve fırsatlar açacaktır. Onlardan öğreneceğimiz bir İslâm Birliği ilkesi bile içinde bulunduğumuz çaresizlik için önemli bir çıkış yolu açacaktır.

Sizin “İslâm Siyaset Düşüncesinde Siyasetnameler” altbaşlığıyla “İktidar ve Adalet” adını taşıyan bir kitap yazdığınızı biliyoruz. Niçin böyle bir kitap ve nasıl bir kitap olacak?

Kitap İslâm siyaset düşüncesinin zenginliğini ve özgünlüğünü göstermek, günümüz siyasetçileri için bir el kitabı olmak ve bütün bunlardan habersiz olan gençlerimizi, kapılacakları komplekslerden kurtarmak için yazılmıştır. Siyasetnamelerin niçin, kimler için ve kimler tarafından yazıldığı, hangi konuları içerdiği ve ortak konularının neler olduğu gibi başlıklar içeren genel bir giriş bölümünden sonra, kırkın üzerinde siyasetname kitabının tahlili yer alıyor kitapta. Tek tek kitaplar veya makaleler bir yapının ihtişamını yeterince göstermez. Ama bu eserlerin topluca gösterilmesi, siyaset kültürünün zenginliğini göstermesi bakımından önemli. Ben şahsen, çoğu üzerinde gerekli çalışmaların yapılmadığı, tarihi, sosyolojik ve felsefi açılardan önemleri ortaya konulmamış olan bu eserlerin bu açılardan incelenmesini bekliyorum. Bu araştırmaları yapacak yeterlilikte akademisyenlerimizin bulunduğuna da inanıyorum. Bu yapılmadığı sürece, büyük emeklerle yazılmış bu kadar eserin bize hiçbir faydası olmayacaktır.

Mustafa Yürekli / Vavelif Dergisi, Sayı: 23, Mayıs 2017

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.