CHP geri dönmemek üzere yıkıldı..
Sol milletimizden özür dileyip helalleşmek zorunda.. Sol milletimizle helalleşmediği sürece ne demokrat olabilir, ne de iktidara gelebilir.
Oysa sol Nazım Hikmet?ten beri biliyor, CHP?nin ölü bir parti olduğunu, bir şiirinden söylemişti CHP?nin alnında ölümün damgasının bulunduğunu.. Nazım?a göre İsmet İnönü liderliğindeki CHP geri dönmemek üzere yıkıldı. Niçin CHP?nin kapısına kilit vurup gitmiyorlar? İşte bu konu ilginçtir..
CHP?NİN ALININDAKİ ?ÖLÜM DAMGASI?
İkinci Dünya Savaşı sonunda 1945?ten itibaren Amerika ile Rusya arasında kutuplaşan dünyada, tek parti diktatörlüğüyle yönetilen Türkiye de Batı?nın ?kapitalist bloku?nun yanına, demokrasiye geçişe zorlanıyordu.
Zekeriya ve Sabiha Sertel'ler, sahibi oldukları Tan gazetesi ve Görüşler dergisinde demokrasi yanlısı bir yayın politikası güdüyordu. O dönemde tek parti iktidarından kurtulmak isteyen Türkiye?yi demokrasiye geçirecek olan Demokrat Partililer de solcu aydınlara katılmış ve bir demokrasi cephesi oluşmuştu: Görüşler'in yazı kadrosunda Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes'in adları, Aziz Nesin, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar'la yan yanaydı.
Basın tarihine "Tan baskını" olarak geçen olay, 3 Aralık 1945 günü Hüseyin Cahit Yalçın'ın Vatan'daki makalesiyle başladı. "Kalkın ey ehl - i vatan" diyen Yalçın, memleketi sevenleri komünistlere karşı mücadeleye çağırıyordu. O gün İstanbul Üniversitesi'nde beliren biri, bütün öğrencileri toplayıp Beyazıt Meydanı'na kadar sürükledi; yürüyüşe geçmeleriyle sayıları 10 bine ulaştı. Ellerinde Atatürk ve İnönü resimleri vardı. Zekeriya Sertel, anılarında Tan Baskını?nı CHP gençlik kollarının organize ettiğini anlatır.
CHP?li gençler, doğruca Cağaloğlu'na, Tan matbaasına yürüdüler. Saat 10.00'da taşlamalarla başlayan saldırı, sopalarla binanın camlarının kırılmasıyla sürdü. Sonra gençler matbaaya girdiler. Ne var ne yoksa yağmalayıp, baskı makinelerini parçaladılar. Daktiloları, masaları, telefonları, kurşun harfleri pencerelerden attılar. Polis seyretti. İktidardaki CHP?nin emniyet teşkilatına açık talimatı böyleydi çünkü.
İşlem bittiğinde Tan matbaası bir harabeden ibaretti. Son yağmacı binanın üzerine bir Türk bayrağı dikti. Ve gençler kâğıt bobinlerinden bir beyaz halı oluşturarak saldıracakları diğer kitapevlerine doğru yürüdüler. Cağaloğlu?ndaki kitapevleri yağmalandı ve yakıldı. Saldırıyı tetikleyen Hüseyin Cahit, ertesi gün olayları "Milli Türk mukavemeti" diye niteleyecekti, derin devletin o günlerdeki adı buydu.
3 Aralık 1945 günü meydana gelen Tan baskınından üç gün sonra Nâzım Hikmet, "Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim" diye başlayan ?Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri - 6 Aralık 1945? başlıklı şiirini yazmıştır..
?Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...?
Nazım Hikmet?in ?onlar? dediği, CHP?lilerdir..
Nazım Hikmet, CHP?lileri ümidin düşmanı olarak tanımlar..
Akar suyun, meyve çağında ağacın ve serpilip gelişen hayatın düşmanı olarak tanımlar, CHP zihniyetini..
Nazım?a göre, CHP?lilerin alınlarına ?damga?sını vurmuştur ?ölüm?. CHP?liler ölüdür, yani kukla. Dünya güçlerinin kuklaları..
Dolayısıyla ?bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.?dir.
Nazım?ın ?CHP?ye ölüm..!? diye feryat ettiği bir şiiridir, okuduğumuz..
O dönemde, İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı?dır..
İktidar partisi CHP, İkinci Dünya Savaşı boyunca faşist Almanya ile İtalya?yı desteklemiştir.. Dönemin Cumhuriyet gazetesi arşivine bakılabilir.
Nazım Hikmet, Zekeriya Sertel gibi dönemin sol aydını, CHP zihniyetini açıkça gericilik olarak tanımlamakta, statükoya karşı bayrak açmaktadır.
Türkiye?de sol, emperyalizmin maşası olan statükoyu karşısına almadıkça milletin yanına geçemez. Milli Şef İsmet İnönü?nün tiranlığı ve CHP?nin tek parti diktatörlüğü ile hesaplaşmadan milletimizle helalleşemez..
Nazım Hikmet?in 27 Mayıs 1960 öncesi şiirleri böyle bir imkanı verirdi oysa..
Tan olayını düzenleyen, Hüseyin Cahit?in "Milli Türk Mukavemeti" dediği o günün derin devletiyle Nazım hikmet?in şiiri üzerinden hesaplaşabilir ama bu imkanı kullanmak istemiyorlar..
"Milli Türk Mukavemeti", Türk demokrasisinin sakat doğmasına neden oldu: Statükoyu savunup ayrıcalıklı seçkinlerin iktidarını savunanlar, Batı?da sağı oluştururken, Türkiye?de solu oluşturdu. Halkı, demokrasiyi, özgürlükleri savunanlar Batı?da solu oluştururken Türkiye?de sağı oluşturdu. Adnan Menderes, İdris Küçükömer?den çok önce Türkiye?deki bu siyasal çarpıklığı dile getirdi..
YÜRÜNMÜŞ YOLLAR YOK SAYILAMAZ
Geçmişi sorgulamak, kişileri, olayları ve ilişkileri yorumlamak ve yaşananları tartışmak 12 Eylül 2010 Anayasada Reform Referandumu?ndan sonra mümkün hale geldi.. Türkiye, 10 yıllık Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde normalleşiyor; insanımız yaralarını sardı, güç topladı, hayırhah bir şekilde hesap defterini kapatıp tarih yolculuğuna devam etmek istiyor.
Bu yüzleşme işi İsmet İnönü ve Celal Bayar?dan sonraki kuşağın işiydi. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş 20 yüzyılın muhasebesine katkıda bulunup tarihi hesaplaşmanın başarılmasını sağlasalardı, yeni yüz yıla daha az sorunlarla girerdik.. Yapamadılar, yaptırılmadı. Askeri darbelerle pekiştirilmiş iktidarını bugüne kadar sürdüren Cumhuriyet seçkinleri, jekoben yönetimlerinin sorgulanması anlamına geleceği için hiçbir zaman geçmişle yüzleşmeye fırsat vermediler.
Yürümüş yollar yok sayılmazdı, hangi yoldan buraya nasıl geldik, yaşanan felaketlere niçin maruz kaldık ve başımıza gelenlerden kim sorumluydu diye durup düşünmek zorunda insanlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1923 -1950 arasındaki 27 yıllık tek parti iktidarı döneminde CHP'nin cami kapattığını, sattığını veya ahıra çevirdiğini açıklamış, CHP Lideri Kılıçdaroğlu da Diyanet İşleri Başkanı'nı hedef göstermişti. Başbakan Erdoğan, Meclis?teki bir sonraki grup toplantısında belgeleri açıklayıp Kılıçdaroğlu?nun Diyanet İşleri Başkanı ve makamından özür dilemesi gerektiğini belirtti.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, tek parti dönemindeki politikaları gündeme geldikçe, tarihçilerin ortaya koyduğu belgeleri tek tek eline alıp olayları kabul ederek her biri için milletten özür dileyebilir mi? Kılıçdaroğlu, İnönü?nün yaptıklarından dolayı ne kadar samimi olursa olsun milletten özür dilemez.. Siyasi hayatı boyunca milletten özür dilemek durumunda olan bir siyasetçi, bu yolla iktidara da gelemeyeceğini bildiğinden sözkonusu erdemli davranışı gösteremez çünkü. Kendisinden önceki CHP liderleri Bülent Ecevit ve Deniz Baykal nasıl İnönü?nün zulümleri için milletten özür dilemedilerse, Kılıçdaroğlu da dileyemez, dilemek istese de partinin görünmeyen sahipleri,kendisini paraşütle liderlik makamına koyanlar izin vermez buna.. Statükonun siyasi kuklaları ne geçmişle yüzleşebilir, ne de milletimizle helalleşebilir..
Geçmişle hesaplaşma işinin medyaya ve politikacılara kalması, bir ülke için büyük felaket anlamına geleceğini düşünüyorum.. Bu tartışma, milletimiz için geçmişle çok acılı bir şekilde yüzleşme haline geliyor.
Oysa bu yüzleşmeyi, yıllar önce, bilim, düşünce ve sanat üzerinden, daha yumuşak bir şekilde gerçekleştirebilirdik ve ülke rahatlardı.
20. yüzyılda yaşananlara sanat/edebiyat penceresinden bakmamızda yarar var.
Mustafa Yürekli- Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.