Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Davutoğlu'nun ufku içinde


Daha önce yazdım mı hatırlayamadım ama içimden geçti, "Keşke" dediğim oldu, "Barış sürecinin koordinasyonunu Ahmet Davutoğlu yapsa."

AK Parti hükümetleri döneminde gerek danışman, gerek bakan olarak Davutoğlu'nun üstlendiği misyon, benim okumama göre, bu coğrafyanın restorasyonu idi. Bu coğrafya dediğim şeyin içine Asya, Afrika, Balkanlar ve Kafkasya giriyordu. Bünyesinde çok farklı etnik, dini, mezhebi aidiyetleri taşıyan ama geçmişte büyük bir barış iklimine tanıklık eden coğrafya. Lime lime olmuştuk ve lime lime oluşun 100'üncü yılını idrak etmekteydik.

İşte böyle bir dönemde, Türkiye'de yeni bir kadro, belki de tüm bu lime lime oluş sürecinin sancıları içinde büyümüş bir kadro, yetki almıştı. Belli ki millet, bu kadroya ülke siyasetini emanet etme zamanının geldiğini görmüştü.

Bir zihniyet restorasyonu için

Ahmet Davutoğlu, hemen tüm zihni birikimini, belki de bu sancının izalesine odaklamış bir sima idi. Gençlik yıllarından bu yana, yüreğine, dimağına, bu aşk ve bu sancı yer etmişti.

Danışman olarak göreve çağrıldığında, çağıranların yüreği ile kendi yüreği arasında derin buluşmalar olduğunu gördü. Kolları sıvadı. Stratejik derinlik dediği şey, onun yüreğinin sınırlarını, yani şu yukarıda zikrettiğim büyük coğrafyayı ifade ediyordu.

Şu geçen 10 yılda Davutoğlu, Asya'da konakladı, Afrika'da konakladı, Balkanlar'da konakladı, Irak'ın aşiret çadırlarında konakladı, Suriye'de Esed'in yüreğine girmek için çırpındı, Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta geceler boyu dil döktü.

Hepsinde, Diyarbakır'daki konuşmasına benzer şeyler söyledi.

100 yılın gurbet iklimini aşmaya ve gittiği yerlere Türkiye'nin kadim muhabbetini taşımaya çalıştı.

Her gittiği yerde saatlerce konuştu. Kimileri onun, bilimsel bir şehvet sergilediğini sandı. Ama o, yürekleri yeniden inşa etmenin gerekliliğine inanmış ve sanki bugünün misyonuna gelinceye kadar kadim bir kalp-dimağ restorasyonunu sağlamaya soyunmuştu.

Diyarbakır'da diyor ki: "Başbakanımız Libya'ya gittiğinde şükür secdesine kapandım. Bakın işte, bıraktı zannettiğiniz kardeşleriniz geldi, dedim."

Öcalan bu vizyonu anlayabildi mi?

Ahmet Davutoğlu şunu söylüyor son söz olarak Diyarbakır'da:

"Kadim birliktelikleri inşa etmek o kadim birliktelikten yeni bir siyaset anlayışı ortaya çıkarmak ve insanoğlunun büyük restorasyonunda öncü bir rol üstlenmek. Onun için Birleşmiş Milletler'de etkin bir şekilde mücadele ediyoruz, onun için yeni bir bölgesel düzen arayışı içerisindeyiz. Neye dayalı bir bölgesel düzen? Ortak güvenliğe, çok kültürlü yapıya, kültürel etkileşime, ekonomik karşılıklı bağımlılığa ve ortak kader bilincine. Sadece Türkiye içinde bir ortak kader bilinci değil, bütün bu bölgelerde yeni bir ortak kader bilinci oluşturacağız. Ve bu kader bilincinin üzerinde kadimden gelen ve en çok da Diyarbakırlılar'ın anladığı, anlayabileceği, geliştirebileceği o değerlerle birlikte yeni bir siyaset kuracağız. İşte o gün geldiğinde tekrar bu medeniyetin, kadim medeniyetimizin özneleri olarak tarihe döneceğiz ve bütün insanlığa işaret saçacak fikirlerin, anlayışların, değerlerin öncüsü olacağız."

Ben Davutoğlu'nun resmettiği bu vizyonun, Türkiye dahil bu coğrafyanın bütün iklimlerinde, yürekten paylaşıldığına inanıyorum.

Aklıma gelen soru şu:

-Acaba barış sürecinde etkin bir aktör olarak devreye giren Öcalan, bu vizyonu anlayabildi, daha ötede içselleştirebildi mi? Sadece "Ah keşke..." diyebiliyorum.

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.