Erdoğan: Ankara'da olsam beni aldatırlar?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Somali'deki açlık dramını örnek göstererek, olayları yerinde görmenin önemine değindi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Somali'deki açlık dramını örnek göstererek, olayları yerinde görmenin önemine değinirken, ''Şimdi biz liderler, olayı bulunduğumuz ülkelerden ya da gelen raporlardan izlersek her zaman yanlış karar veririz. Eğer Ankara'dan Başbakan olarak Türkiye'yi yönetecek olursam beni aldatırlar'' dedi.
Erdoğan, BM Genel Kurulu'na katılmak üzere bulunduğu New York'taki SETA Vakfı'nda düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıya katılarak, konuşma yaptı.
Türk dış politikasının çok yönlülüğü ve Türkiye'nin oynadığı uluslararası rollere değinen Erdoğan, bu çerçevede Somali'deki açlık dramına yardım amacıyla atılan adımın anlamlı olduğunu söyledi.
Türk halkının Somali'ye yaklaşımını, ''Bu nasıl bir kültür, nasıl bir inanç, nasıl bir ahlaki ve vicdani yaklaşım'' diye niteleyen Erdoğan, halkın yardım elini uzatmasının bu açıdan çok önemli olduğunu belirtti. Erdoğan, ayni yardımların dışında hesaplarda şu ana kadar yaklaşık 300 milyon dolar toplandığını ifade etti.
Hastane, okul, havaalanı, yol, su ve temizlikten tamamen yoksun olan Somali'de çöp kamyonu ve traktör olmadığının altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
''Kesilen hayvanların kemiklerinin öbek öbek biriktiği yol kenarlarında çocukların da onlarla oynaştığı bir tablo görüyoruz. Nerede? Başkent Mogadişu'da. Peki, insanlık nerede? Hani gelişmiş ülkeler, BM nerede? BM'nin eli buraya neden uzanmıyor? Bunları ilgililere söylediğim için rahat konuşuyorum ama bakıyorsunuz yardım yok. 20 yıldır savaşın bedelini ödeyen buradaki 10 milyon insan, yaklaşık 10 bini aşkın çocuğunu kaybetmiş bir toplum... Gözlerimizin önünde derisiyle kemiği birbirine yapışmış ve artık iğneyi yapamayacak durumda kalan aciz bir doktor, serum veremiyor. Öyle bir halde. 'Hemen arabayla hastaneye ulaştırın' dediğimiz yavru, 5 dakika sonra haberini alıyoruz vefat ediyor. Böyle bir dünyada biz siyasiler sorumlu değil miyiz? İstediğiniz kadar trilyarderleri idare eden bir yönetim olun hiçbir anlamı yok.
Dünyanın en ücra köşesinde böyle mazlum, mağdur, imkansız çocuklar varsa, bunlar ölüyorsa hepimiz sorumluyuz. Bunu din ile izah edemezsiniz, 'şu ülkedir, bu ülkedir, dost ülkedir' diyemezsiniz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, sadece bir dinin mensupları için açıklanmadı, tüm insanlık için açıklandı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine yönelik acaba ne yapıyoruz veya ne yaptık? İlgililere sordum, en ufak yapılan bir şey yok. Ailemle gittim, protokol takılmadım. İstedim ki hepsi görsün. Bakan arkadaşlarımı, sanatçıları, iş adamlarını, gazetecileri yanıma aldım, hep birlikte bu tabloyu yaşadık.''
-''BULUNDUĞUMUZ YERDEN İZLERSEK...''-
Somali'ye karşı insani, vicdani ve ahlaki görev sorumluluğuyla yardım adımı attıklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Aynı şeyi Darfur'da da yaptık. Darfur'da da tabloyu gördüğüm zaman orada da şaşırmıştım? Darfur'un valisine sormuştum, 'size hiç yardım gelmiyor mu' diye, 'hayır' dedi. Sayın Bush'a ayaküstü o zaman sordum, bana teşekkür etti, 'Darfur'a gittin' dedi. 'Ama hiç ABD'den yardım gitmemiş' dedim. Dedi ki 'olur mu, geçen 800 milyon dolar gönderdim' dedi. Çağırdı. Para gönderilmiş doğru da para halka gitmiyor. Orada araç gereçler var dolaşan. Raportörler var. Onların aldığı paralar var. Oradaki çalışmalara gidiyor. Halka ulaşmıyor. Sadece İtalyanların yaptığı bir okul veya hastane vardı, bir de Suudilerin yaptığı hastane.
Şimdi biz liderler, olayı bulunduğumuz ülkelerden ya da gelen raporlardan izlersek her zaman yanlış karar veririz. Bunu sadece uluslararası bazda söylemiyorum. Ulusal bazda da bu böyledir. Ülkemin başkenti Ankara. Eğer Ankara'dan Başbakan olarak Türkiye'yi yönetecek olursam beni aldatırlar. Onun için 81 vilayeti dolaşmak, yatırımları yerinde görmek zorundayım. Yatırımları yerinde görmezsem o yatırımlar ne zamanında biter, ne de biter. Onun için gideceksin, bizzat takip edeceksin. Takip edersen netice alırsın. Takip etmezsen netice alamazsın. Bu uluslararası bazda da böyle. Başbakan Yardımcım 2 ayda bir Somali'ye gidecek. Oradaki çalışmaları yerinde inceleyecek, bizzat o getirecek. Çünkü siyasinin sorumluluğu farklıdır.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Benim mevcut yönetimin bir numaralı kişisi Beşer Esad ile olan ilişkilerim gayet iyiydi, ailece görüştüğüm bir kişiydi. Cumhurbaşkanımın aynı şekilde ailece görüştüğü bir kişiydi. Peki, biz bu tavrı niye ortaya koyuyoruz, çünkü biz ilkeler üzerinden konuşuyoruz. Eğer, siz tanklarla, toplarla halkınıza zulmederseniz, onları öldürürseniz bizim sizinle ne dostuluğumuz kalır ne kardeşliğimiz kalır, orada her şey biter'' dedi.
Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından NY Üniversitesinde düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Erdoğan, Yeni Ortadoğu'nun kurucu hamlelerinin yapıldığı üç bölge ülkesini daha geçen hafta bizzat ziyaret etmiş olmanın avantajı ile bu hitabı yaptığına işaret ederek, şunları söyledi:
''Bu itibarla sözlerim bizzat yerinde yapılmış gözlemlere ve süreci sokaklarda birebir yaşamakta olan insanlarla gerçekleştirdiğim temaslara dayanmaktadır. Bu çerçevede şunu açıklıkla söyleyebilirim ki: Yeni bir Ortadoğu doğmuştur ve bunun büyüyerek devamının önünde durmak mümkün değildir. Ancak, tehiri söz konusu olmaktadır ama er geç halkların arzuları gerçekleşecektir. Bölgede yaşanan değişimden korkmamak, aksine bunu tüm dünya için bir fırsat olarak görerek desteklemek ve kolaylaştırmak gerekir.
Tabiatıyla önümüzdeki süreç çok kolay olmayacaktır. Tarih boyunca benzer süreçlerden geçen bütün ülkelerde olduğu üzere, bazı alanlarda daha hızlı, diğerlerinde daha yavaş ve aksak bir geçiş süreci yaşanacaktır. Ancak bugünden istikamet bellidir. Her ülke kendi dinamikleriyle, kendi halkının iradesiyle katılımcı demokratik bir yönetime dönüşecektir. En son Libya örneğinde de görüldüğü üzere, günümüzde diktatörlerin halklarını baskı altına alarak iktidarlarını devam ettirmesi artık mümkün değildir. Çünkü halklar artık ne baskıdan korkuyor, ne de içi boş vaatlere kanıyorlar.''
-''BİZ, SİSTEM İHRACININ GAYRETİ İÇİNDE DEĞİLİZ''-
''Burada sizinle bir gerçeği de paylaşmak istiyorum: Ben, kişisel ilişkiler ağı üzerinden konuşmuyorum, ilkeler üzerinden konuşuyorum'' diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Eğer kişisel ilişkiler ağı üzerinden konuşacak olsam şu anda Libya ile ilgili böyle bir konuşma yapmamalıyım veya biraz sonra değineceğim Suriye ile ilgili de böyle bir konuşma yapmam gerekir ama ben kişisel ilişkiler ağı üzerinden değil, ilkeler üzerinden konuşuyorum. Eğer bu ilkeler, insanların evrensel değerlerine yönelik ilkeler, çiğneniyorsa o zaman bu ilişkileri bir kenara koyabilmek insanlığın erdem şartıdır. Bunu gösteremeye mecburuz, bunu gösterdiğiniz zaman işte halkalar o bekledikleri huzura, refaha kavuşacaklardır.
Tunus'ta, Mısır'da ve Libya'da değişimin öncüleri ile yaptığım temaslarda bu doğrultudaki kararlılığı bizzat gözlerinde gördüm. Değişime halen ayak sürüyen rejimler ve liderleri de artık bu gerçeği görmek durumundadırlar. Biz de sadece bir grupla görüşmüyoruz, kim bizimle görüşmeyi arzu etiyse hepsiyle görüştüm. Cumhurbaşkanı adaylarıyla görüştüm, parti liderleriyle görüştüm hepsiyle görüştüm. Neden? çünkü o bölgede huzuru tesis edecek yeni bir dönem için eğer bize düşen bir görev varsa hazır olduğumuzu söylemek için. Biz sistem ihracının gayreti içinde değiliz. Böyle bir çabamız yok Türkiye zaten sistemiyle ortada olan bir ülkedir. Çünkü bizlerde bedel ödeye ödeye bir yere geldik ve o süreçleri yaşaya yaşaya... Eğer bizlerden bir eyler almak, transfer etmek isteyenler varsa ha biz bu konuda gücümüzde destek oluruz. Anayasa tecrübelerimizden tutunuz, ülkenin ekonomik yapısını yapılandırmaya varıncaya kadar ne isteniyorsa bu konuda elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Çünkü bunların hiç birisi bizim değişemez tapulu mallarımız değildir. Bunların hepsi insanlık içindir. Bunu vermeye hazır olduğumuzu de söyleyeyim.''
-''İNSANLAR ORADA ACIMASIZCA ÖLDÜRÜLMEYE DEVAM EDİLDİ''-
Başbakan Erdoğan,''Bu yönetimler ya değişim sürecine önderlik ederek gerekli reformları biran evvel hayata geçirecekler ya da tarih sahnesinden çekileceklerdir. Seçim onlarındır, Tunus, Mısır, Libya, halkınındır, son kararı her zaman onlar verir, vermelidir'' dedi.
Bu noktada hem uluslararası toplum hem de Türkiye için özel önem arzeden Suriye'deki duruma da kısaca değinmek istediğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Zira 'Arap Baharı' olarak isimlendirilen hareketin bir sonraki durağının bu ülke olacağı artık kesindir; kesin olmayan bu dönüşümün nasıl gerçekleşeceğidir. Bizim arzumuz rejimin bu gerçeği görmesi ve reformlarla değişimin önünü açmasıdır. Benim mevcut yönetimin bir numaralı kişisi Beşşar Esad ile olan ilişikilerim gayet iyiydi, ailece görüştüğüm bir kişiydi. Cumhurbaşkanımın aynı şekilde ailece görüştüğü bir kişiydi. Peki, biz bu tavrı niye ortaya koyuyoruz çünkü biz ilkeler üzerinden konuşuyoruz. Eğer, siz tanklarla, toplarla halkınıza zulmederseniz, onları öldürürseniz bizim sizinle ne dostuluğumuz kalır ne kardeşliğimiz kalır, orada her şey biter. Siz, onlar teröristi diyemezsiniz. Çünkü siz denizden koskoca Laskiye şehrini bombalayacaksınız, 'niçin böyle yaptınız' diye sorduğumuzda verdiği cevap 'bunlar terörist'. Koskaca bir şehir terörist olur mu? Nerede buldun o teröristi böyle saçmalık olur mu? Buna ne biz inanırız ne Suriye'nin mazlum insanları inanır. İşte bunlar bizim hemen çizgiyi değiştirmemizini önemli nedeni.
Sürecin başından beri yaptığımız tüm telkin ve uyarılar da bu yönde olmuştur. Telefonlarla bir kere, iki kere, üç kere, dört kere, beş kere görüşmeler yaptım. Özel temsilcimi gönderdim daha sonra Dışişleri Bakanımı gönderdim. Ardından tekrar bir kez daha aradım ve her şeyimizi açık sözlü kendilerine söylerdim ama ne yazık ki hiçbir şey değişmedi. Hala insanlar orada acımasızca öldürülmeye devam edildi.''
-''SON FIRSAT PENCERESİNİ BİR AN EVVEL DEĞERLENDİREREK...''-
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Beşşar Esad'ın tüm vaatlerine rağmen bugüne kadar gereken adımları atmamış olması halkın barışçı talepleri baskı yöntemleriyle susturulmaya çalışılmıştır. Bu itibarla, yönetimin halkın gözündeki meşruiyetini ve güvenini kaybettiği bir aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Halbuki, zengin toplumsal yapısı ve tarihi birikimiyle, Suriye'nin bölgede pozitif dönüşüme yeni bir emsal oluşturacak şekilde farklı bir çizgi ortaya koyması mümkündür. Suriye yönetiminin halen açık bulunan belki de son fırsat penceresini bir an evvel değerlendirerek, gereken tüm reformları somut bir takvim içerisinde uygulamaya geçirmesi şarttır. Aksi takdirde, Ortadoğu'nun bu önemli ülkesinde etkisi tüm bölgede hissedilebilecek sancılı bir dönemin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Bakınız, tanıştığımız andan bu yana 9 yıldır bir şey söyledim: Gelin olağanüstü hali kaldırın, çok partili döneme geçin, Anayasanızın 8. Maddesini değiştirin, nedir o? Her şey Baas partisi ile belirlenir, Cumhurbaşkanını Baas partisi belirliyor. Böyle saçmalık olur mu? Halkı siz neyin yerine koyuyorsunuz. Halkın iradesi nerede? Halkın iradesini hiçe sayan böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi?''
-''ARTIK YENİ ADIM DÖNEMİ GELMİŞTİR''-
Erdoğan, Suriye'de medyanın da serbest bırakılması çağrısında bulunduklarını ifade ederek, ''Her şey güdümlü. Her şey belli otorite altında. 'Çalışıyoruz, yapacağız, yaptık' deniliyor, her şey lafta. 'Yaptık' denilen şey, ne yazık ki acımasızca tam aksine devam ediyor ve dürüst davranılmıyor, doğru konuşulmuyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, diğer tüm bölge ülkelerine olduğu gibi Suriye'ye de halkın meşru talep ve beklentilerinin yerine getirilmesi için her türlü çabayı sarf edeceğini ifade etti.
Hatay'da 7 bin 500 Suriyeli'nin barındığını belirten Erdoğan, Türkiye'ye döndükten sonra en kısa sürede buradaki kampı ziyaret edeceğini söyledi. Kampı ziyaret ettikten sonra, süreci değerlendirerek, yeni bir adım atacaklarını anlatan Erdoğan, ''Artık yeni adım dönemi gelmiştir. Bunu kampı ziyaretten sonra yapmayı kararlaştırdık. Bu adımı atmaya mecburuz çünkü Suriye, beklenen adımı atmak durumundadır. Buradaki zulme seyirci kalamayız. Aramızdaki sınır 910 kilometre, ayrıca aramızda akrabalık bağları var. Bu akrabalık bağlarını bir kenara koyamayız'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'nin dostluğu ve işbirliği her geçen gün daha fazla aranırken, ülkemizin gerçekleştirdiği dönüşüm başka ülkelere de ilham verir hale gelmiştir. İşte, yeni Ortadoğu'nun doğuşu bakımından Türkiye'nin sağlayabileceği en anlamlı katma değer de burada ortaya çıkıyor. Bölge halklarına verdiği umut ve ilhamla Türkiye, bölgedeki gelişmeleri doğru istikamette yönlendirme imkanına sahip nadir ülkelerden biridir'' dedi.
New York'taki SETA Vakfı'nda düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda konuşan Erdoğan, 1980'li yıllardan sonra Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgenin ölçeğinin genişlediğini, Türkiye'nin, Avrupa'nın veya Asya'nın dış çeperindeki bir ülke olmaktan çıktığını ifade etti.
Türkiye'nin yeni ve çok daha geniş bir düzlemin merkezinde yer aldığını belirten Erdoğan, dünyanın geleceği açısından stratejik önemi son derece büyük olan bu yeni düzlemin, Türkiye'nin hem tarihi hem de coğrafi açıdan zengin bir birikiminin bulunduğu bir coğrafya olduğunu söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin bölgesindeki hemen bütün ülkelerle ortak tarihe, güçlü dostluk, kardeşlik ve akrabalık bağlarına sahip olduğunu dile getirerek, ''Bugün ortak bir geleceği inşa etmek üzere yaptığımız bütün ortak çalışmalar, köklü bir zemin üzerinde yürütülüyor'' dedi.
Ortaklaşa kaldırılan vize rejimleri ve ulaşımdan iletişime kadar ilişkileri kolaylaştırmak amacıyla atılan adımların etkisiyle, Türkiye'nin komşu ülkeleriyle arasındaki ticaret hacminin hızla büyüdüğüne dikkati çeken Erdoğan, sosyal ve kültürel temaslar yoğunlaşırken, karşılıklı anlayışın geliştiğini ve ülkeler arasında güven ilişkisi tesis edildiğini belirtti. Başbakan Erdoğan, bu süreçte Türkiye'nin artan imkan ve kabiliyetlerinin de bu yaklaşımın hayata geçirilmesine önemli katkı sağladığını vurguladı.
Türkiye'nin 15 sene öncesine kadar dış yardım alan bir ülkeyken, bugün yılda bir buçuk milyar dolar yardım veren bir ülke konumuna geldiğinin, dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi durumunda olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
''Ancak, Türkiye'nin bölgesine ve ötesine yönelik artan etkisinin ardında sadece ekonomik faktörleri görmek yanlış veya yetersiz bir yaklaşım olacaktır. Türkiye son on yıldır sağladığı siyasi istikrarı en verimli şekilde kullanmış, demokrasisini olgunlaştırmış, toplumsal huzuru pekiştirmiş ve ilerlemeyi kalıcı kılacak değerleri sağlamlaştırmıştır. Nitekim, Türkiye'nin dostluğu ve işbirliği her geçen gün daha fazla aranırken, ülkemizin gerçekleştirdiği dönüşüm başka ülkelere de ilham verir hale gelmiştir. İşte, yeni Ortadoğu'nun doğuşu bakımından Türkiye'nin sağlayabileceği en anlamlı katma değer de burada ortaya çıkıyor. Bölge halklarına verdiği umut ve ilhamla Türkiye, bölgedeki gelişmeleri doğru istikamette yönlendirme imkanına sahip nadir ülkelerden biridir.''
Erdoğan, Balkanlardan Kafkasya'ya, Somali'den Afganistan'a, İran'dan Ortadoğu barış sürecine kadar uluslararası toplumun gündeminde en ön sıraları işgal eden tüm meselelerin Türkiye'nin de dış politikadaki öncelikleri olduğunu ifade etti.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında başlattığı üçlü girişimleri, Afganistan ve Pakistan ile sürdürdüğü üçlü görüşmeleri ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi yönünde attığı adımları bu politikaya örnek gösterdi.
Türkiye'nin İran'ın nükleer programına ilişkin sorunların diyalog yoluyla çözümüne yönelik girişimlerde bulunduğunu da anımsatan Erdoğan, Somali'deki insanlık dramının sona erdirilmesi yönünde üstlendiği öncü rolün, yapıcı ve etkin dış politika anlayışının tezahürü olduğunu söyledi.
-İSRAİL-FİLİSTİN İHTİLAFI-
Başbakan Erdoğan, İsrail-Filistin ihtilafının çözümü yönündeki çabalarının da çok önemli olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Zira, on yıllardır bölgeyi içten içe kemiren ve uluslararası alanda adalet duygusuna olan güveni zedeleyen bu sorunun, artık bu şekilde devam etmesi ne kabul edilebilir, ne de gerçekçidir. Bu itibarla, meselenin Arap Baharı'nın gölgesinde kalmasına veya dar çıkar hesaplarına heba edilmesine göz yumulmamalıdır. Aksine, Arap Baharı'nda mesafe kat edildikçe ve halkların siyasete katılımı arttıkça, sorunun çözülmesi üzerindeki baskı da mevcut adaletsizliklere duyulan tepki de artacaktır. Bu sebeple daha fazla vakit kaybedilmeden barış sürecini canlandıracak adımların atılması ve barışın önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Ancak bugün gelinen noktada bu hususta iyimser olmak maalesef güçtür. Zira İsrail, uluslararası toplumun tüm çağrılarına rağmen barış sürecinin önünü açacak adımları atmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Bir yandan işgal altındaki Filistin topraklarında yasa dışı yerleşimler devam ederken, diğer yandan Gazze halkına uygulanan insanlık dışı ambargo da hukuksuzca sürdürülmektedir. Artık buna bir son verilmelidir.
Ben buradan hem şahsıma, hem sizlere soruyorum: Bir toplum düşünün ki, bir ülke düşünün ki adeta açık hava hapishanesinde yaşıyor. Şu anda Filistinli, bulunduğu yerden dışarı çıkamaz. Gazze'li hiç çıkamaz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Tel Aviv'i ziyaret ettim. Filistin'e geçiyorum, geçerken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak yarım saat sınırda bekletildim. 'Niçin beni burada bekletiyorsunuz?' Bana verilen cevap şu; güvenliğiniz için. Ben Filistin'e geçiyorum. İmza ise imza, her şeyi vereyim. Neyin güvenliği? Benim böyle bir sorunum yok. Hiçbir zaman bir İsrailli ülkeme geldiği zaman 'güvenliğiniz için yarım saat sınırda beklemeniz gerekir' demedim. Benim böyle bir talimatım olmadı. İşte bunlar bizi üzen münasebetler. Bugün Filistin'e bir kasa domates sokmak istesen İsrail'in iznine tabi. Bu nasıl bir yaklaşım?
İsrail'e sadece bölgeye ve dünya barışına değil, kendi halkına da zarar veren bu politikalarını değiştirmesi için gereken baskı başta ABD olmak üzere yapılmalıdır. Bu yönde atılacak ilk adım, barış sürecindeki dengesizliği ortadan kaldırmak ve Filistinliler'e hak ettikleri devlet statüsünü vermek olmalıdır. Yıllar yılı hep ''iki devletli Ortadoğu; İsrail, Filistin' söylendi. Bu olmadığı zaman bir neticeye varmak mümkün değil. Filistin'in devlet olma hakkı verildiği anda Ortadoğu rahatlayacaktır. Şu anda burada siyasi bir spazm yaşanıyor. Bunu anlatmamız lazım. Mahmud Abbas BM Genel Kurulu'nda dün konuşurken salonun oradaki yaklaşımını gördük. Demek ki Genel Kurul'daki yaklaşım büyük ölçüde bunu istiyor.
'BM Güvenlik Konseyi'nde ne olur?' Bir defa BM Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesi lazım. BM Güvenlik Konseyi'nin, şu andaki yapısıyla dünyaya adalet dağıtmak mümkün değil. Dünya 5 ülkenin egemenliği altında gidiyor. Daimi üyeler ne derse o. Bunu devlet başkanlarıyla, hükümet başkanlarıyla görüştüğümüzde söylenen şey şu; 'Doğru. Haklısınız değişmesi lazım'. Evet, değişmesi lazım. Çünkü Daimi üyeler dünyayı temsil etmiyor, kendilerini temsil ediyor. Kendi arzuları, istekleri neyi gerektiriyorsa o istikamette karar veriyorlar. Evetse evet, hayırsa hayır. Böyle bir şey olmaz. Bu düzeltilirse inanıyorum ki üye ülkeler çok daha rahatlayacak. Bu adımı atmak hepimizin ortak görevidir ve bunu seslendirmeye mecburuz. Özellikle sivil toplum örgütlerinin bu istikamette yapacağı çalışmalar ciddi zemin oluşturacaktır. Er geç ben bunun olacağına inanıyorum çünkü talep her geçen gün artıyor.''
Türkiye'nin Filistin liderliğinin BM'ye yaptığı devlet olma talebine gerekli desteğin hep birlikte verilmesini isteyen Erdoğan, Türkiye'nin bu talebi sonuna kadar destekleyeceğini ve bunu dış politikanın öncelikli bir konusu olarak takip edeceklerini vurguladı.
Erdoğan, ''Zira, iki devletli çözüm vizyonunun hayata geçirilmesi için bu bir seçenek değil, bir mecburiyettir. Keza, Gazze halkı üzerindeki ablukanın kaldırılması için gerekli adımlar da ivedilikle atılmalıdır. Gözlerimizin önünde masum insanların siyasi çıkarlar uğruna zulme uğramasına izin vermemeliyiz'' diye konuştu.
Başta BM olmak üzere bütün uluslararası kurum ve kuruluşlara bu zulme ve haksızlığa artık ''dur'' denmesi noktasında büyük sorumluluklar düştüğünü ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Gazze halkına destek olmak ve ihtiyaç duydukları yardımları kendilerine ulaştırmak için bundan böyle de elinden gelen çabayı sarf etmeye devam edeceğini söyledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.