Fikret Ertan: Bir yazı için en az yedi saat çalışırım...

Fikret Ertan: Bir yazı için en az yedi saat çalışırım...

 Türkiye'nin en iyi dış politika yazarlarından biri Fikret Ertan. Zaman'ın kuruluşunda yer almış bir isim. Gazetenin en eskilerinden. 1988 yılından...

 

Türkiye'nin en iyi dış politika yazarlarından biri Fikret Ertan. Zaman'ın kuruluşunda yer almış bir isim. Gazetenin en eskilerinden. 1988 yılından beri köşe yazarlığı yapıyor. Bilgiyle yorumu harmanlayan bir üslubu var.

Yazılarını altı yedi saatlik titiz bir okuma ve araştırmanın sonunda kaleme alıyor. On yıldır baba ocağı Eskişehir'de yaşıyor. 1948 doğumlu Ertan, hiç evlenmemiş. Yalnız ve münzevi bir hayat sürüyor. Bu kendi tercihi olduğu için halinden pek şikayetçi değil. "Yalnızlık bir şükür vesilesi benim için." diyor. Kalp rahatsızlığı sebebiyle sağlık sorunları yaşıyor. Mümkün olduğunca az kişiyle görüşüyor. Günde 15-20 dakikalık yürüyüşler yapıyor. Onun dışında vaktinin çoğunu odasında çalışarak ve kitap okuyarak geçiriyor. Fikret Ertan'la Eskişehir'de evinde buluşup uzun bir sohbet gerçekleştirdik.


Fikret Ertan: Bir yazı için en az yedi saat çalışırım

On yıldır baba ocağınız olan Eskişehir'de yaşıyorsunuz. Dış politika yazan birisinin taşradan o yazıları kaleme alması şaşırtıcı. Buradan zor olmuyor mu dünyayı takip etmek?

Evet, insanlar şaşırıyor. Bu şaşkınlık, sanırım dünyayı takip etmek için illa ya İstanbul'da ya Ankara'da olmak gerektiği varsayımından kaynaklanıyor. Ama ben muhabir değilim. Diplomatları, yabancı konukları birebir takip şartını kendim için gerekli görmüyorum. İnternette 20'ye yakın takip ettiğim kaynak var. Bu sitelerin bir kısmına para ödüyorum. Onun ötesinde İngilizce televizyon kanallarını izliyorum. Bütün bilgileri bir araya getirip bunlardan yazı yazmak için insanın birikiminin ve sağlam bir muhakemesinin olması gerekiyor. Ben verilerden doğru sonuçlar çıkarıp insanlara doğruya yakın bilgileri vermek sorumluluğunda hissediyorum kendimi.

Köşenizde sadece yorum analiz yapmıyorsunuz, bilgi de veriyorsunuz. Kimsenin temas etmediği konulara dikkat çekiyorsunuz.

Benim yazarlık çizgim o biçimde şekillendi. Yazımın hemen uçup gitmesini istemem. Yazılarımda somut bilgi, rakam, isim olsun ki hafızada kalsın. Spekülatif alana giren biri değilim. Komploları ve komplo teoriciliğini sevmiyorum. Yazdıklarınızla insanları yanlış kanaate sevk etmeniz mümkün. Ama biz insanları aldatamayız, kandıramayız, kültürümüz bunu gerektiriyor. İnsanlara doğru bilgiyi vermekle yükümlüyüz.

İnternet sizin için büyük bir imkân. İnternet yokken bu bilgilere nasıl ulaşıyordunuz?

İnternet Türkiye'de 1995'te falan çıktı ama çok zayıftı. 2 binli yıllardan sonra belli bir düzeye geldi. Bundan önceki dönemde yabancı dergi, gazete alarak bu açığı kapatıyordum. Ayrıca kitaplara başvururdum. Televizyon yaygınlaşmadan radyo başında 3-4 saat geçirirdim. Amerika'nın Sesi, BBC, İsrail'in Sesi'ni dinlerdim.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Günde dokuz saatten aşağısı kurtarmaz. Bu vaktin dört saate yakını internettle kaynakları taramakla geçer. Yazıların çıktısını alırım. Hem bu arşiv imkânı da sağlar. Oradan okurum. Gözümün önünde o bilgiler olmalı. 100-150 sayfa haber çıktısı aldığım olur.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabah erken kalkarım. Beş buçuk civarı... Bilgisayarın başına oturur hemen çalışmaya başlarım. Sitelere göz atıyorum. Saat 10.00'a doğru dışarı çıkıp Türkçe gazeteleri alıp geliyorum. Onları okuyorum. Hangi konuyu yazayım diye düşünüyorum. Konuyu belirledikten sonra tekrar derinlemesine kaynaklara bakıyorum. Tatminkar bir seviyeye ulaştığım anda oturup yazıyorum. Bir buçuk saatte yazıp bitiriyorum. Ama öncesi yedi saat sürer.

Eskişehir'den evvel hep Ankara'da mıydınız?

2000 yılına kadar Ankara'daydım. 1994'te by-pass ameliyatı oldum. Sonra hastalığımız nüksetti, damarların bir kısmı kapandı. Başka tedavi yolları aradık ama tekrar ameliyat olamayacak durumda olduğumuz anlaşıldı. Hayatı hafife almak gerektiğini söyledi doktorlar. Bu arada ailevi sorumluluklar ortaya çıktı. Doğduğum, büyüdüğüm yer olan Eskişehir'e döndüm.

Hayatı daraltarak mı yaşıyorsunuz?

Münzevî, yalnız bir hayat sürdürmeye çalışıyorum. Yalnız olduğum için yemeği dışarıda yiyorum. Günde 15-20 dakika yürürüm. Çok fazla dışarıda kalmıyorum. Entelektüel ilgi olarak geniş bir alan var kafamda. Ruh halim de kısır sayılmaz. İkisini birleştirerek belli sorumlulukları yerine getirip insanlara faydalı olmaya çalışıyorum.

'Münzevî, yalnız bir hayat sürüyorum.' dediniz. Yalnızlık zor olmuyor mu?

Yalnızlık zor ama şikayetim yok. Şikayet etsem de bir anlamı olmayacak. Çünkü benim seçtiğim bir yol. Yalnızlık şükür vesilesi benim için. Yalnız olunca bazı sıkıntılar da olmuyor. Ben insanlarla olan sıkıntılara fazla dayanan bir insan değilim. Bu sözümden geçimsiz bir insan olduğum anlamı çıkarılmasın. Kalabalıklar içinde de yalnız bir hayat sürüyorum denilebilir.

Peki hiç aklınızdan geçirir misiniz, evlenip çoluk çocuğa karışsaydım diye?

İnsanın aklına gelmiyor değil! Geliyor tabii. Bazen kendimi sorgularım. Acaba bu yolu seçmekle doğru mu yaptım diye. Hasta ya da zayıf olduğumda gelir bu tür düşünceler. Ama zamanla yalnızlığa tahammül etmeyi de öğreniyorsunuz.

Kuruluşundan beri Zaman'dasınız. Sizi Zaman'ın ilk yıllarına götürsek neler söylersiniz?

1986'da bir nevi boşta gibiydik. Nabi Avcı, bir gazete projesinden bahsetti. Fehmi Koru, Alaaddin Kaya, Mehmet Doğan vardı. Bir araya geldik. O zamanlar yaşım 38. O dönemde dünyada ve Türkiye'de ilginç olaylar oluyor. İran'da devrim olmuş. İslamî hareketler yükseliyor. İslam dergisi çıktı, 100 bin sattı... Zaman, o dönemde, fikri yönden güçlü bir gazete olsa bu işleri yönlendirir diye çıktı. 25 kişiydik yola çıktığımızda. Fikir derinliği olan, insanları aldatmayan, kendi dışındaki dünyaları da öğreten bir gazete istedik.

Sizin göreviniz neydi?

Ben dış haberler müdürüydüm. Yeni Şafak'ın yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert vardı. Yine NTV Roma muhabiri Lütfullah Göktaş vardı. Almanca, İngilizce, Arapça hatta Fransızca tercümeler yapardık. Adeta bir tercüme bürosu gibiydi bizim servis. O kadar çok çalışıyordum ki... Sabah 09:00'da geliyor, gece 23:00'te çıkıyordum. O dönemin arşivlerine bakanlar görürler. Türkiye'de o zaman hiç kimsenin yapmadığı sayfaları yaptık. Kimsenin ilgilenmediği alanlara girdik. 'Romanya casusları' mesela 'İran Gate'...

Zaman'ın aldığı mesafeyi nasıl görüyorsunuz?

Doğrusunu söylemek gerekirse bugünü hayal etmemiz mümkün değildi. 800 bine dayanan tiraj, bol sayfa, bu kadar yetişmiş eleman, yurt dışı baskıları... Bunları 80'lerin Türkiye'sinde görmek mümkün değildi. Ama gelinen noktada Zaman okurlarının, gönüllülerin payı çok. Bizim sayemizde değil. Zaman, bugün yaptığı yayınlarla Türkiye'nin millî politikasını belirler konumda. Mesela füze kalkanı meselesinde Rus büyükelçiyle röportaj yaptı arkadaşlar. Türkiye, Rusların itiraz noktalarını Zaman sayesinde öğrendi. Karar merciindeki insanları aydınlatıyorsunuz. Tartışma zemini yaratıyorsunuz.

Dış politika merakınız nasıl başlamıştı?

Çocukluğumda başladı. Ülkeleri merak ederdim. Atlaslar hep elimin altındaydı. Onları incelemek, okumak en büyük meşgalemdi. Hangi ülke hangi kıtada, nerede petrol çıkıyor, hangi maden nerede?.. Birçok ansiklopedik bilgiyi çocukluğumda öğrendim. Hâlâ işime yarar o bilgiler. Dünya haritası hep gözümün önündedir. Zamanla bu merakım büyüdü. Tarihe ve uluslararası ilişkilere yöneldi. Sonra askerlik, güvenlik ve savaş gibi çeşitlendi. Bu konularda yazmayı seviyorum.

Dış politika dışında bir alana mesela edebiyata ilginiz var mı?

Yirmi küsur sene önce edebiyata yatkındım. Hatta şiir yazardım. 70'lerde bütün klasikleri okudum. Dünyaya ilgim artınca edebiyat tarafım biraz zayıfladı. Biz Nihal Atsız, Abdullah Kozanoğlu okuyarak büyüdük. Öyle bir kültürle yetiştik. Dini hassasiyetler de o yıllarda verildi. m.tokay@zaman.com.tr

***

Davutoğlu gibi birikimlisi gelmedi

Ahmed Davutoğlu ile 1980'li yıllardan beri tanışırım. Eşi Eskişehirlidir. Burada çay ocaklarında oturup konuşmuşuzdur. Bugüne kadar Dışişleri'nin başına onun kadar birikimlisi gelmedi. İsmail Cem de birikimliydi ama. O daha ziyade Batı'yı bilirdi. Davutoğlu hem Batı'yı hem Doğu'yu iyi biliyor.

ZAMAN

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler