Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Günah işleme özgürlüğü!



Günah işleme özgürlüğü! (1)

Kürtaj tartışmaları ile birlikte dinin "günah" saydığı şeyle seküler sistemlerin "suç" saydığı şey arasındaki ilişki, yeniden tartışma ortamına girdi.

Kürtajı savunmak, bir yerde "Günah işleme özgürlüğü"nü savunmak noktasına geldi.

Zina tartışması yapılırken de, kimi yazarlarımız zinanın dince günah sayılmasından yola çıkarak "Günah işleme özgürlüğü istiyoruz" başlıklı yazılar yazdılar.

Aynı yazarlarımızın mesela "Suç işleme özgürlüğü istiyoruz" tarzında bir yazı yazmayacaklarını düşündüğümüzde, günah ile suç arasında mutlak ayrılıklar bulunduğu gibi bir yanlış kanaatin oluştuğu sonucu ortaya çıkıyor.

Doğrusu şu ki, günahın küçümsendiği, çoğaldığı, kitleselleştiği, paralel biçimde suçun da yaygınlaştığı ve en azından zihni platformda suç olmaktan çıkarıldığı bir çağı yaşıyoruz.

Her gün daha vahim boyutlarda işlenen günahlar, büyük günahların bile kanıksandığı bir halet-i ruhiye oluşturuyor.

Onlarca cinayetin işlendiği bir vasatta bir tek insanın öldürülmesi haber bile olmuyor.

İşkenceye dönüşmeyen insan hakları ihlalleri raporlara girmiyor.

Sesini duyuramayanların yaşadığı "zulüm", zulüm muamelesi görmüyor.

Her günah işlendiğinde

Beşeri düzenlerin "suç" yaklaşımı ile vahyin "günah" nitelemesi arasındaki açı gittikçe büyüyor ve "günah"ın günah olduğunu bildirmek "suç" haline getiriliyor.

Bir hocamız vardı, "Eğer, derdi, insan her günah işlediğinde o günahı işleyen uzuvda bir ışık yansa, insanın bünyesi yanıp sönen ışıklarla dolardı."

Eğer, her uzuv, kendisini yaratan Kudret'in ölçüleri dışına çıktığında, hayatiyetini kaybetseydi, sokaklarda ölü kalpli, ölü gözlü, ölü dimağlı insanlardan geçilmezdi!

Günah, Peygamberimiz'in ifadesiyle baktığımızda, kalbi kirleten bir eylem.

Buna göre günah çoğaldıkça kalpteki kirler ya da kalbi kirliler çoğalıyor demektir.

Acaba insan neden günaha yöneliyor?

Burada, günahın mahiyetine ilişkin hassasiyetin kaybolmasının etkisi var mıdır?

Acaba insan "günah neden günah" sorusunun cevabını mı kaybetti ki böyle bodoslamasına günah bataklığına doğru koşuyor?

Günah dini bir kavram.

Dinlerin yapılmasını isteyip de yapılmadığı, yapılmamasını isteyip de yapıldığı zaman ortaya çıkan davranış tarzı diye tarif edilebilir.

Din, Yaratıcı'nın insan için koyduğu kurallar bütünüdür.

İnsan toplumlar halinde yaşadığına göre kurallar, bireysel planda kalmıyor, bir toplumun inşasını da öngörüyor demektir.

Günah, ilahi kuralın ihlali anlamına geliyor ve bu yönüyle hem ferdin hayatını hem içtimai alanı alakadar ediyor.

Dinin sistem mantığı

Dinin günah mantığı, tamamen kendi sistem mantığından çıkıyor.

"Dinin sistem mantığı" denildiğinde de, inanç, ibadet, muamelat, ukubat diye ifade edilen dini alanların iç içe girmiş bütünlüğünü anlamak gerekiyor.

İnsanın var oluşunu Allah'ın iradesi ile birlikte düşünen bir inanç sistemi, insanın yeryüzü macerasını da bununla bağlantılı olarak değerlendirecektir. Ve insanın yeryüzündeki macerasına ölçüler konması, "yaratış"ın bir mütemmim cüz'ü olacaktır.

Böyle bir ilişkiler ağı, inançtan toplumsal ilişkilere ve yaptırımlara uzanan bir sistem tutarlılığı demektir.

Hadise şudur:
Allah'a göre insan ve toplum.
Allah'a göre günah ve sevap.
Allah'a göre mükafat ve ceza.
Allah'a göre bir sosyal düzen.

Şüphesiz şu sayılanların tümünü yorumlama ve inşa işi, yine insan eliyle olacaktır.

Ama insan, yaptığı işin Yaratıcı bakımından durduğu yere dikkat edecektir.

-Bu işe ya da bu konuda Yaratıcı ne diyor?

Bu soru, bu alanda sorumluluk alan insanın öncelikli meselesi olacaktır.

Günah işleme özgürlüğü, bu çerçevede, Yaratıcı'yı dışlama özgürlüğü haline geliyor.

Peki insan Yaratıcı'yı dışlayarak insani bir düzen kurabilir mi? Bence asıl üzerinde düşünülmesi gereken mesele budur.

Günah işleme özgürlüğü! (2)

İnsanlar "suç işleme özgürlüğü" istemez, çünkü suç, toplum düzenini tahrip eder. Ama laik düzen çerçevesinde "günah işleme özgürlüğü" isterler.

Demek ki günahın, toplum düzenini fesada vereceğini düşünmezler. Acaba öyle midir? Günahın toplum düzenini fesada uğratması gibi bir sonucu yok mudur?

Bu soru, dünkü yazımda ifade ettiğim, "Günah Yaratıcı'nın koyduğu kuraldan sapmaktır" yaklaşımından yola çıkarak şöyle de sorulabilir: Yaratıcı'nın koyduğu kuraldan sapılırsa yeryüzü fesada gitmez mi?

Düşünüyorum ki, bunun için "Günahın neden günah olduğu" ya da kural ihlalinin nasıl bir savruluşa zemin hazırladığı konusunda bazı örnekler üzerinde düşünebiliriz:

Diyelim Allah'ı inkâr günahı

Diyelim, Allah'ı inkâr (küfür) ya da O'na ortak koşmak İslam'a göre büyük günahlardan biri. Peki ama neden günah?

İslam'ın bu konudaki mantığı şu:
Allah'ı inkâr veya O'na ortak koşmak, insanoğlunun bütün zihin sistemini kuracağı ana yapıda bir sapma niteliği taşıyor.

"Küfür" kelimesi, örtmek anlamına geliyor ve burada "Gerçeğin üstünü örtmek" demek oluyor. Gerçek ne? Gerçek, bu kâinatın bir yaratıcı olmaksızın var olamayacağı hususu...

Bunu inkâr, bir anlamda insanın kendi varlığını inkâr demek. Kendi gerçekliğinin üstünü örten bir insan, başka neyi doğru algılayabilir ki?

O zaman bir anlamda tüm varlığı inkâr gibi bir işe girişiyorsunuz. İslam bunu insanlıkla bağdaştıramıyor. Ki insan, İslam'a göre özel bir varlık.

Yaratıcı'nın "ruhundan üflediği" bir varlık. Ağaçtan, kuştan, yerden, gökten, sudan topraktan farklı bir varlık. Bilinç verilmiş olan bir varlık. Ve o varlık, kalkıp, kendi gerçekliğinden başlayıp her şeyin üstünü örtüyor.

İnsan Yaratıcı'yı inkâr ettiğinde ne olur ki... Bunun insanın ve toplumun hayatına yansıması nedir ki, böylesine büyük bir günah işlenmiş olsun?

Yaratıcı'yı inkâr ederek de sağlıklı bir toplumsal düzen kurulamaz mı?

Evet, İslam da aynen bu açıdan bakıyor bu konuya?

İnsan Yaratıcı'yı inkâr ettiğinde, bu inkâr orada, insan zihnindeki bir olgu olarak durmuyor.

Yaratıcı'yı inkâr üzerine kurulu düzen

İnkâr, bir toplumsal düzene dönüşüyor ve o düzenin ana zemini gücü gücü yetene ilkesi oluyor.

Yarın Yaratıcı'ya, yani kendisinden ve her şeyden güçlü bir Kudret'e hesap vermeyeceğini düşünen insan, azgınlaşıyor. İlahi kelam olan Kur'an'da bu insani azmanlaşma şöyle ifade ediliyor: "İnne'l insane le yatğa en reahü'stağna-İnsan kendisini müstağni gördüğünde azgınlığa yöneldi." (Alak Suresi, 6)

Yaratıcı'ya ortak koşmanın varıp oluşturacağı sosyal düzen de Yaratıcı'nın kurallarını ihlal yönelişinde insanın sırtını dayamak istediği bir kudret arayışına tekabül ediyor ki, bu da başka bir "kevni fesad"ın kapısını aralıyor. Kur'an bu konuda şöyle uyarıyor: "Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, bunların ikisi de mutlaka fesada uğrar, yok olurlardı." (Enbiya Suresi, 22)

Diğer iman esaslarının inkârından da Yaratıcı'nın inkârında olduğu gibi, bir sistem parçalanması ortaya çıkıyor ve "İnsanın ana koordinatları nasıl belirlenecek" sorusu ortada kalıyor.

Ahiret inancının inkârı ise, kötü niyetli insana, bu dünyada bir şekilde yanlışlıklarını gizleyebilme imkânı bulabildiği takdirde dilediğini yapma fırsatı tanıyor.

Böylece insanı dizginleyen nihai supapları devreden çıkarmış oluyor.

İnsanın sırf kalp hayatını ilgilendirir gibi farz edilen inanç esasları alanındaki günahlar-sevaplar, böylesine toplumsal bir gaye ile alakalı ise, toplum hayatını düzenleyen ölçüler ve onların yaptırımları çok daha hayati maksatlara bağlı olmalıdır.

Yarın daha toplumsal meselelerle ilgili "İslam ölçüleri" ile konuyu değerlendirmeyi sürdüreceğim.

 

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.