
Mustafa Yürekli
İslam Birliği yeni jeopolitik güç eksenidir
Dayatılan kapitalist / sosyalist anlayışlar sayesinde çift kutuplu dünya siyaseti, bütün bir insanlığı Batılılaştırdı. Birleşmiş Milletler’in temsil ettiği küresel sistem, kapitalist sosyalist bloklara ayrıştırıp çatıştırarak bağlı devletlerde hem iktidarı hem muhalefeti belirliyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonunda 1950’de kurulan küresel kapitalist sistemde Asya’daki Afganistan, Pakistan, İran, Arap devletleri ve Türkiye gibi İslam ülkeleri Çin ve Rusya’ya karşı İngiltere ve ABD’ye yakınlaşarak çift kutuplu dünyada denge politikaları gütmeyi çözüm sanmışlardır. Atom bombası üreten Çin ve Rusya’ya karşı denge oluştursun diye Hindistan ve Pakistan’a atom bombası üretme izni verildi.
Afganistan’da Zahir Şah zamanında ordunun eğitimi işi Türkiye’den alınıp Rusya'ya verilmişti. Rus subaylar, Afgan ordusundaki subayları eğitmeye başladı. Afganistan’da Rus yanlısı subaylar, 28 Nisan 1979'da komünist devrim yaptılar. Rus çakmağı, Afganistan’ı ateşe verdi, kül etti.
Afganistan, önce Rusya’nın ardından ABD’nin kontrolüne girdi; Afgan halkı perişan oldu. Dünya güçlerinin dayattığı denge siyasetinin varacağı nokta böylece görülmüş oldu..
Ortak Tatbikatlardan Kalıcı Entegrasyona
Karabağ zaferinde, Türkiye-Azerbaycan-Pakistan üçlü diplomatik ve askeri işbirliği önemli bir pay sahibiydi. Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan arasında oluşan güç bloğu sadece askeri manada bir meydan okuma değil, aynı zamanda bir arada olma zorunluluğunu ortaya koyan önemli bir bağlayıcı rol üstleniyor.
Bu bağlamda üç ülke, Türkiye-Azerbaycan-Pakistan, 2021'de Bakü'de gerçekleştirilen Üç Kardeş Tatbikatı'nda bir araya gelerek ayrı coğrafyalarda bulunmalarına rağmen ortak güvenlik ve milli değerler kapsamında bir blok oluşturma potansiyeli gösterdi. Bu gelişme, aynı zamanda bölgeselleşme adına oluşacak yeni güvenlik işbirliklerinin, kısaca İslam birliğinin ne kadar hayati olduğunu ortaya koydu.
Türkiye ile Pakistan arasında savunma sanayi alanında beraberliğin kökleri derinleşmeye devam ediyor. 2018'de Milli Gemi (MİLGEM) projesi kapsamında Pakistan ile imzalanan 1,5 milyar dolarlık anlaşmanın karşılığında verilen Babür sınıfı korvetler, iki ülke arasındaki en kapsamlı savunma anlaşmalarından biri oldu.
Diğer taraftan Türkiye ve Azerbaycan'ın gerçekleştirdiği ortak tatbikatlar, iki kardeş ülkenin stratejik ittifakının göstergesi olmakla beraber hem askeri hem de politik işbirliği dahilinde yüksek katmanlı stratejik ortaklık anlayışı oluşturdu. Örneğin, 15 Haziran 2021'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev arasında Karabağ'ın sembol şehri olan Şuşa'da imzalanan beyannameyle iki ülke arasındaki ilişkiler resmi olarak "stratejik müttefiklik" seviyesine taşındı.
2023'te ise Nahcivan'da gerçekleştirilen Mustafa Kemal Atatürk tatbikatında iki ülke ortak askeri kabiliyetlerini ortaya koyarak, bölgede istikrarı bozmaya çalışanlara karşı askeri entegrasyonun kalıcı olduğu mesajını verdi. Bu bağlamda, Zengezur Koridoru'nun gündeme gelmesiyle beraber ikili koordinasyon ve Türkiye'nin Güney Kafkasya jeopolitiğinde kurumsal etkinliğinin artması bölgede özellikle Rusya-İran etkisine karşı bir direnç oluşturdu.
TANAP'tan Hint Okyanusu'na
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan; Avrasya enerji jeopolitiğinin merkezinde yer almaktadır. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney güzergahlarında kurulan bu eksen; Çin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya için endişe kaynağı oluşturuyor..
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan ekseni hiçbir bloğa mutlak bağlı olmadan kendi stratejik önceliklerini yansıtabilir. Örneğin, TANAP ve Güney Gaz Koridoru özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı'nın akıbeti hala belirsizken, Avrupa'nın Rus gazına alternatif olarak değerlendirebileceği önemli güzergahlar arasında.
Aynı zamanda Türkiye, bu koridor sayesinde hem geçiş güzergahı hem de enerji terminali olma avantajını elinde tutuyor.
Söz konusu Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan stratejik üçgeninin bir başka önemli kazanım alanı, enerji koridorları ve jeoekonomik vizyon çerçevesinde oluşacak çıkar alanlarıdır.
Pakistan'ın coğrafi konumu, Çin'in Yeni İpek Yolu projesi kapsamında oldukça kritik. Bilhassa Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (ÇPEK), Çin'in Sincan yani Doğu Türkistan bölgesinden başlayarak Pakistan'ın Gwadar Limanı'na ulaşan devasa bir proje. Altyapı, enerji, kara ve demir yolu ile yaklaşık 62 milyar dolarlık olan ekonomik koridor Çin'in "Deniz İpek Yolu" projesinin en kritik aşamasıdır.
Dolayısıyla, bu proje bölge açısından adeta bir "kalkınma motoru" konumunda. Projenin verimli ve güvenli çalışabilmesi için Türkiye-Azerbaycan-Pakistan stratejik üçgenini merkez alması gerekiyor.
TANAP, Hazar Koridorları ve Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru tam kapasiteyle çalıştığında Avrasya'nın çok merkezli güç vizyonuna yönelik büyük jeopolitik katkılar sunacaktır. Bu sayede üçlü ittifak ekseninde yükselen jeoekonomik imkanların kapıları aralanacaktır.
Yeni Jeopolitik Güç Ekseni: İslam Birliği
Pakistan ile Hindistan arasında yıllardır süregelen ve dondurulmuş sorun halini alan Keşmir'e karşı; Türkiye, açık şekilde Pakistan tezlerine destek vermeye devam ediyor.
Pakistan, 22 Nisan 2025'te Hindistan'ın Pahalgam kasabasına düzenlenen saldırının sorumlusu olarak kendilerini gösteren Hindistan yönetimine karşı bunun "sahte bayrak operasyonu" olduğu karşılığını vermişti.
Nükleer kıyametin gölgesinde 1947'den beri devam eden Keşmir sorunu bugün "su kartı" üzerinden boyut değiştirdi. Bu noktada, Pakistan istikrarsızlaştırılarak savaşa sokulmak isteniyor ve özellikle Türkiye-Azerbaycan aksıyla olan ortaklığının önüne geçilmeye çalışılıyor. Türkiye ise her koşulda Pakistan halkının yanında olduğunu ifade ediyor.
Bir Avrupa ülkesi olan Türkiye'nin coğrafi ve stratejik konumunun da katkısıyla uyguladığı bağımsız dış politikası, Avrasya'nın önemli aktörleri olan Rusya, Çin ve İran ile diyalog kurma avantajını sağlıyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başladığı ilk günden itibaren tarafların Türkiye'ye olan güveni, çatışmanın küresel boyutlara ulaşmasını önledi. Bir darbeyle karıştırılan Suriye, Türkiye’nin kontrol ve desteğiyle İsrail’e yem olmayacak.. Bu küresel itibar Türkiye'yi giderek güvensiz hale gelen dünya düzeninde diğer dondurulmuş sorunların çözümünde anahtar konuma getirdi.
Dolayısıyla Türkiye, Batı'dan Doğu'ya köprü kurabilen ve Rusya-Çin-ABD hattında, Türk Devletleri Teşkilatı’yla tesis ettiği denge siyasetiyle bölgeselleşme politikalarına sahada ruh verebilen güçlü bir kaldıraç görevi görüyor.
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan; yalnızca bölgesel güvenlik denklemini değil, aynı zamanda yeni bir jeoekonomik yükseliş paradigmasını da birlikte inşa ediyor. D8 ekonomik entegrasyonu burada anmaya değer. Bu jeoekonomik yükseliş, Batı merkezli uluslararası düzenin sınırlarını Doğu'dan zorlayan yeni bir jeopolitik hakikat olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan son dönemde genişleyen çok yönlü işbirliği alanları, ilişkileri, entegrasyon çalışmaları enerji platformu, savunma sanayi ve jeopolitik olarak da stratejik düzlemde gelişmeye itti.
Günümüzde bölgesel ittifaklar kısa vadeli koalisyonlar üzerinden şekillenirken ve "Doğu merkezli" jeopolitik fay hatları kaymalar yaşarken bu üç önemli bölgesel aktör arasındaki yakınlaşma barış temelli ekonomik kalkınma modelleri için büyük fırsatlar sunuyor. Dahası insanlığın ufkuna ağan İslam birliği, yeni jeopolitik güç ekseni olarak ilham verici yüzünü gösteriyor..
Doğu Avrupa’nın da bir parçası olan Anadolu Yarımadası; Türk Devletleri’ni ve Kafkasya’yı Anadolu’ya bağlayan Azerbaycan; Güney Asya’da elindeki atom bombasıyla önemli bir güç olan Pakistan'ın İslam Birliği amacıyla oluşturacağı jeopolitik üçgen blok, hem yeni bir bölgesel güvenlik doktrinin inşası için uygun zemin hazırlayacak, hem de refah ve kalkınmanın önünü açacaktır.
Mustafa Yürekli / Haber7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.