Hz Mevlana " Mesnevi " adlı eserinde şöyle bir hikâye anlatır
Bir gün Lokman'ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler Hizmetçiye " git, oğlum Lokman'ı çağır" dedi Lokman gelince efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi Lokman o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman'ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu Böyle, böyle karpuzu tamamını yedi; Yalnız bir dilim kaldı Efendisi " Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz" dedi .Çünkü Lokman öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı Bir eyyam acılığından âdete kendisini kaybetti. Sonra "A benim canım efendim, böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var? Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?" dedi. Lokman dedi ki:" Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızık landım ki utancımdan adeta iki kat olmuşumdur Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım Çünkü vücudumun bütün cüzleri senin nimetlerinden meydana geldi Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum; bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzleri hak ile yeksan olsun! Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı? Sevgiden bakırlar altın kesilir Sevgiden tortulu, bulanık sular arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur Bu sevgi de bilgi neticesidir Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki?
Ya biz? Söylediklerimizin ve yaptıklarımızın acaba yüzde kaçı isyan kokuyor? Hava durumundan bile şikâyet edip duruyoruz Biz Rabbimizin kullarıyız Neden hemen en ufak şeyde "bu acı" diye feryat ediyoruz? Bugüne kadar gelen bunca nimetlere karşı nankörlük olmuyor mu? Biz de Lokman gibi yapmalı değil miydik? Acılar gelse bile bize şeker sunulmuş gibi yemeli değil miydik? Lokman "Karpuzu veren senin lütuf elin bana onun acılığını göstermez" diyor Ya biz ne diyoruz?
Hz Mevlana şöyle der:
Allah'a şükretmek herkesin boynunun borcudur Kavga etmek, suratını ekşitmek, "şükür" değildir
Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre karşılık bu kadar nimeti kim verir?
Şükür, nimetin canıdır, nimetse deriye benzer Çünkü seni Sevgiliye kadar ulaştıran şükürdür
Nimet, insana gaflet verir; şükürse uyandırır Padişahın şükür tuzağıyla nimet avla!
Şükretmeyenden güzellik de kaybolur, hüner de, sanat da Artık bir daha ondan bir eser bile görünmez
O küfür inadı, maymun âdetidir Şu hamd ve şükür ise Peygamberin yoludur
Nimet ve ihsanlarına karşılık Allah'a şükret, fakat sana ihsan eden kişiye de şükret, onun adını da an!
Allah kıyamet günü kuluna "Ne getirdin, sana verdiğim nimetlere karşılık ne yaptın?" der
Kul der ki: "Yarabbi! Sana candan ve gönülden şükrettim Çünkü o rızık ve ekmek, asıl-esas bakımından sendendi"Allah der ki: "Hayır! Sana bağışta bulunan kişiye şükretmediğin için, bana da şükretmedin
Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun Hâlbuki onun yüzünden benim nimetlerime nail olmadın mı?"Şükret ve şükredenlere köle ol; onların huzurunda öl de ebedîlik bul!
Ehlullah şöyle diyor:
Hoştur bana senden gelen
Ya hil'at ü yahut kefen,
Ya taze gül yahut diken
Kahrın da hoş, lûtfun da hoş
Gelse celâlinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa:
Kahrın da hoş, lûtfun da hoş
Peygamberimiz (SAS) buyuruyor ki:
"Kıyamet Günü "hamlediciler ayağa kalksın" diye ses gelir, bu ses üzerine bir zümre ayağa kalkar, onlara özel bir sancak verilerek hepsi cennete gönderilir"
Sahabeler "hamlediciler kimlerdir?" diye sorarlar Peygamber (SAV)\'imiz: "Her durumda Allah (CC)'a şükredenlerdir"
HAYIRLI CUMALAR
KALIN SAĞLICAKLA…..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.