İran olayları ve beklenen neticeler

Darbe konusunda, komşu ve kardeş her iki ülke halkı da tecrübeli. Türk halkı daha da tecrübeli. Her tecrübenin, hadiseden önce tedbir; hadise doğunca önleme; sonrasında da, tedavi, bilgi ve beceri sağlaması gerekir. Darbelerde, ülkede kurulu düzeni bulunmayan darbeci için zamanın değeri çok önemlidir. Destekçi devletin kurulu düzeni fayda vermez. Bu bakımdan ilk gün netice alamayan bir darbe başarı ihtimalini büyük ölçüde kaybetmiştir, denebilir. 

Darbeciler, iyi niyetli olabilir mi? İki türlü darbe düşünülebilir. 1) Halk darbesi,kötü yönetim; menfipropaganda ve iktidara yöneltilen zan ve iftiralarla sıkıntıdan patlatılan halkın doğurduğu kaosta bir grubun iktidarı ele geçirmesi? Bu darbelerin en büyüğü Rus ihtilali idi. Kaç nesli kamplarda tüketti ve kendi de bitti. En küçükleri, dünya globalleşirken, özerk bölgelerin evcilik oynama hayali. Olması zor ve nadir. Olsa da, faydası yok. Çünkü kaos ve anarşinin, eşkıya ve soyguncudan başka kazananı olmaz.  2) Genellikle iktidarı ele geçirmekte başarı sağlayan darbeciler, düşman devletin maşası, yani bir tür, düşman devletten izin alıp kendi ülkesinde, “Sömürgeci valisi” olmak isteyen kimseler gibidirler. 

Sömürgeci valisi olacak kimselerin, meydanlarda gösteri yapanlarla ilgileri teşvikten ibarettir. Yetkilenecek darbeciler, kurum, muhalefet partisi ve sermaye olarak, daha önceden sömürgecinin isteklerini savunmasıyla geçer not alması gerekmektedir. Bir kere mutlaka ülkenin MEGA yatırımlarla kalkınmasına, havaalanı, nükleer enerji, tank, uçak gibi şeyler yapamamalı, tank tamiri için dahi sömürgecilere, İsrail’e muhtaç olarak kalmalıdırlar. Yerli sömürge valisi, yabancısından daha kötüdür. Çünkü düşman Müslüman’ın başörtüsüne, sakalına, ibadetine karışmayabilir. Yerli sömürge valisi, “Ben bunlara karışmazsam efendim benden şüphelenir. Ezanı bile değiştireyim” diyor.

İstisnasız her tür darbecinin kaos ve anarşiden yararlanarak iktidarı ele geçirdiği bilinmesine rağmen, her zaman saflıkla bu tür olaylara katılan olmuş ve olmaktadır. Bu gafleti azaltmak için, ayrı bir dikkat ve gayret gerektedir. 

Ortadoğu’da bu derece felaketler yaşanır, İsrail heyecanla teşvik ederken, İran halkının İsrail’in peşine düşeceğini ümit etmenin, tecrübede yeri yoktur.  “İsrail, halk uyansın da, darbe olmasın diye, ‘Olsun!’ diyor” ihtimalini öne çıkarmak için, “Halk hareketinin teşvike ihtiyacı olmadığını zannetmek lazım bir. İki: Darbe, mahalle kavgası değil, düşman devlet çıkarını ilgilendiren bir olaydır. Düşman, iyi niyetlilere değil teröristlere, desteklerinin, gelip geçici olmadığını göstermek zorundadır. Gezi darbe olaylarında iki ağaç söküldü diye ilk günden binlerce gazeteci, kamera geldi. Niye? “Bu olay basit değil! Plan önemli!” dediler. Şimdi ABD ve AB’de FETÖ ve teröristlere verilen kıymet ne? “Biz, her zaman arkanızdayız” demek değil mi?    

Yakıp yıkarak girilen yol darbeye çıkar. Hiçbir darbe millet lehine gelişmez. Ülke fakirleşir. Sömürgecinin isteğinden fazla hizmet eder. Milletçe ve ümmetçe yapacağımız iş, ülkede tahribata yol açmak değil, halk ilgi ve iradesiyle sandığı güçlendirerek istikrarı, vahdeti ve hizmeti devamlı hale getirmektir. 

Darbeciler ne kadar kalabalıkla gelirlerse gelsin, iktidarı ele geçirecek organize güç, dayanağını kalabalıkta değil, devlet gücünde arayacaktır. Yani darbeci gurup köksüz ağaç gibidir. Bunları yönü, siyasi rüzgâra, kuvvete göre değişir.

Darbecinin, tutunacak iki dala ihtiyacı vardır. Asıl tutunacakları ve yönlendirici güç, dışardaki düşman kanattır. İçerdeki kanatmillet oyuyla iktidar olma ümidini kaybetmiş ve particiliği, ne olursa olsun iktidar olmaktan ibaret gören partilerin, darbecileri bir fırsat olarak görme hırsıdır. Giderek, kendilerini iktidar yapmayan millette de kinlenebilirler. Darbeci kazanırsa, milletin beslemesi gereken üç kapı açılmıştır: Darbecilerin kendisi. Sömürgeci devlet. Ve iç kanat olan parti. Dışardan gelen yardım, işe yaramaz sade millete borç olur. Düşman, yalnız darbeciye sahiplenir. Şimdiye kadar düşman, hıyanetini, “Biz, dünyada huzuru ve dengeleri bozacak iş yapmayız, ama “Bizim çocuklar yapmış olabilir” gibi sopanın kendi ellerinde olduğunu, kısmen tehdit, kısmen hukuka saygı olarak bir tavır takınıp geçerlerdi. Trump’la beraber, açıktan milletlere meydan okuma haline getirdiler. İnsanlık vicdanına tosladılar. Hâlâ farkına varamadılar.

Artık darbelere taraftar olma; devlet ve devlet başkanlarına karşı çirkin ifadeler marifet ve güç gösterisi haline geldi. Ama hedeflerini kaybettiler. ABD’nin BM’deki reddi; AB’de hükümet kuramadan geçen aylar, darbesiz bir darbedir. Trump’ın, tek hedefi devletini zenginleştirmekti. Yaptığı bütün silah satımları ve hizmetleri toplasan tabii afetlerle gelen ek yıkımı karşılamaz. Merkel hâlâ boşlukta. 

Devlet politikası ve devlet adamlarının şahıslarına karşı, sadece fitne kurumlarıyla değil, devlet olarak da karıştırıcı bir rol üslenmeye, karıştırmaya, kan dökülmesini tahrikgayreti,İsrail ve İsrail’in peşinde sürüklenen Amerika politikası, İran’a karşı son derece net bir şekilde gündem oldu.

İran’daki karışıklığa, Trump ve İsrail’in açıktan destek vermesi, “Ne netice doğuracak?” diye detaylara girmeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açık. İran, tarihi deneyimlere sahip bir millet, İsrail emellerine hizmet etmez, edemez. 

İnsanın olduğu gibi, devletlerin de, “Şer zannettiği şeyden hayır doğabilir.” “Bir musibet, bin nasihatten hayırlıdır” hikmetli ifadesi de, aynı gerçeğin, “İkaz ve ibret olma” yönünü öne alarak ifade edilmesinden başka bir şey değildir.Ümidimiz bu hadiseler, İran için hayırlı kararların alınmasına vesileolacak, İran için olduğu gibi, bütün ümmet ve dünya barışı için de önemli bir imkân olacaktır. 

Özellikle dünyanın globalleştiği, sınırların şeffaflaştığı, devletleri çeşitli anlaşmalarla yakınlaşıp bütünleşmeye gayret ettikleri bir çağda İslam’a karşı, ümmeti mezhepçilikle parçalama dikkatsizliğinden daha büyük bir kötülük düşünme imkânı yoktur. “Ben Müslümanım” diyen hiç kimsenin kendisine, ümmet dışında farklı bir yer edinmeyi düşünmesine; özellikle Allah’ın, nimetiyle kardeş yaptığı ümmetimizin, kardeşliği ret gibi bir cinayeti kabullenmesi mümkün değildir.

İmanımızın en tabii gereği olarak ümmetimiz,devletlerimizin, istişare, anlaşma ve dayanışmalarla politikalarını, vahdete erdirmelerini, bir an önce bu fetret döneminin bitmesini hasretle beklenmektedir. İnşallah ümmetin duası, kısa zamanda, en güzel ve mükemmel bir şekilde gerçekleşecektir. Hamd Allah’a! 

www.yeniakit.com.tr/yazarlar/hasan-aksay/

 

Önceki ve Sonraki Yazılar