İrfan Küçükköy: Prof. Dr. Hayrettin Karaman Abi İle

İrfan Küçükköy: Prof. Dr. Hayrettin Karaman Abi İle

Bir soruya ayrıntılı cevap verirken bunları şöyle sayar. Hacı Veyiszade Mustafa efendi, Akşehirli Ahmet efendi, onun öğrencisi Cemil hoca, Farsça için Haki hoca ve Arif Etik’tir. Konya İmam Hatip Okulu’nun Hayrettin Abisiydi, hâlâ da aynen devam ediyor.

Bir Hatıra

Prof. Dr. Hayrettin Karaman Abi İle

Hayrettin Karaman, 1934 yılında Erzurumlu bir babanın Ahıska (Batum) Türklerinden bir annenin oğlu, olarak Çorum’da doğar. İlkokulu bu ilde bitirdikten sonra bir süre eğitim dışı dolaşır, çeşitli zanaatlarda çıraklık yaptıktan, seyyar satıcı olarak çarşıda, pazarda gezdikten sonra, Çorum’da bir hocanın teşviki ile dini eğitime başlar. Bir hoca da, erbanının malumu Arapça alet ilimlerini (Sarf- Nahiv) okurken 1951’de Türkiye’de imam-hatip okulları, on sekiz sene aradan sonra yeniden açılır.

Ankara’ya gelir, yaşı on altıyı geçtiği için kaydını yaptıramaz. Konya’ya geçer, kaydını yaptırır. Konya İmam-Hatip Okulu’nda bu durumda olanların önce kaydını yapıp sonra yaşlarını mahkeme kararı ile küçültüyorlarmış. Hayrettin Karaman, tanınan süre içinde yaşını küçültemez, ayrılmak zorunda kalır. Ertesi sene, kararı çıkartır ve okula kaydını yaptırır.

Bu arada Konyalı maruf hocalardan özel dersler de alır. Bir soruya ayrıntılı cevap verirken bunları şöyle sayar. Hacı Veyiszade Mustafa efendi, Akşehirli Ahmet efendi, onun öğrencisi Cemil hoca, Farsça için Haki hoca ve Arif Etik’tir. Konya İmam Hatip Okulu’nun Hayrettin Abisiydi, hâlâ da aynen devam ediyor.

Ben Hayrettin abiyi, İmam-Hatip Okulunda, birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim senenin yaz tatilinde tanıdım. Onun ders verdiği mekân dedemden akrabamız, Hacı ömer emminin mescidiydi. Hayrettin Karaman, bu mescitte sakallı, bıyıklı öğrencilere ders okuturken, biz de bir grup arkadaş, Hacı Ömer emminin torunu Ali Osman Koçkuzu (daha sonra prof) da Arapça okuyorduk. Zaten evimiz de aynı sokağın biraz ilerisindeydi. Hayrettin Karaman’ın Ayvalı sokaktaki tek katlı küçücük evinin önünde küçücük kızını (iki-üç yaş) görürdük. Çünkü Hayrettin abi, daha İmam-Hatip Okulu’nun alt sınıflarında iken evlenmişti.

Hayrettin Karaman sadece Arapça ve dini ilimlerle değil, sosyal ve kültürel konularla da ilgilenirdi. Sınıf arkadaşımız Ömer Sakallı’nın babası Zeki Sakallı’nın kitapçı dükkanı, öğrencilerin, hocaların uğrak yeriydi. Daracık dükkan lokal gibiydi. Bazen beş, altı, sekiz kişi içinde saatlerce oyalanırlardı. Buranın müdavimlerinden biri de Hayrettin abiydi. Necip Fazıl Kısakürek “Hür Adam” gazetesinde yazıyordu. Hayrettin abi bu dükkânda, onun yazısını okumuştu da dinlemiştim. Falih Rıfkı Atay ile köşelerinde atışıyorlardı.

Hayrettin Karaman, 1959’da mezun oldu ve aynı sene açılan İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne kaydoldu. Böylece İstanbul’a taşındı. Konya’da başladığı imamlık görevini de İstanbul’a aldırdı. Konyalılar onu Konyalı olarak tanırlar. O da, taşındığı tarihten itibaren, her sene birkaç defa Konya’ya gelerek vefa göstere gelmiştir.

1982’de İstanbul Müftülüğü’nde Şer’iyye Sicilleri’nde görev yaparken (burası gayr-i resmi olarak fetvahane idi) bazı yeni sosyal ve ekonomik konuların hükümlerinin (fetvalarının) vuzuha kavuşması konusu ortaya çıktı. Fetva kurulu başkanı Abdülaziz Bayındır (şimdi prof)’in gayretleri ile İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya’nın, fetva kurulu hocalarının iktisat fakültesinden bazı hocaların, Diyanet Haseki Eğitim Merkezi’nden ve Yüksek İslam Enstitüsü’nden bazı hocaların katılımı ile ayda bir komisyonlar toplandı. Veresiye satışta vade farkı, faizsiz usulde kurulmakta olan finans kurumları, enflasyon döneminde borçların ödenmesi, İslam’da sigorta gibi konular bu toplantılarda görüşüldü. Bu toplantılarda tabii olarak ben de bulunuyordum. Hayrettin abi, bazen katıldığı bu toplantılarda vukuflu konuşmalar yaptı ve bir bakıma komisyonu yönlendirdi. İlmi otorite ve İslami temel kaynaklara sadık kalarak serbest düşünce sahibi olduğunu o toplantılarda keşfettim.

İnternette kendisine çok tevcih edilen ikibin beşyüz sorunun cevaplarını inceledim. Bir kısmı akaid konularıdır. Batıl inançlar hariç, bu konularda akaid âlimleri ittifak halindedirler. Soruların doğru cevapları vuzuh kazanmıştır. “Allah’ın nuru nedir?”, “Allah’ın takdiri değişir mi?”, “Mehdi zuhur edecek mi?” gibi sorulardır. Tevcih edilen soruların bir kısmı çağın teknolojik gelişmesinden neşet etmiş konulardır. “Kur’an’da matematiksel mucize var mıdır?”, “Seferilik bugün geçerli midir?”, “Hayvan keserken bayıltmak caiz mi?”, “Otopsi caiz midir?” gibi sorular, bir kısmı sosyal sistemlerden doğan konulardır. “Devletin sosyal yardımlaşma için kestiği (fak-fukfon gibi) fonlar zekât yerine geçer mi?” “Bazı evlerde banyo, lavabo ve tuvalet aynı oda içinde. Caiz mi?” “Resimli oyuncak imalatı caiz mi?” tabii ki soruları başka tasnifler içinde yerleştirmek mümkündür.

Her müctehit mütefekkirdir, yüksek yorum gücüne sahiptir. Hayrettin Karaman’ı mütefekkir “düşünce adamı” olarak takdim etmek gereklidir. Yaptığı sosyo-kültürel yorumlar, kitapları, dergilerdeki makaleleri, gazetedeki köşe yazıları bu değerlendirmeyi güçlendirmektedir. Ayrıntılarını açıklamak bu satırlara değil, kitaplara sığmaz.

yazının devamı..

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler