Kağnı Gölgesindeki İt, Genco Erkal, Soner Yalçın ve Asuman

Dolandırdığı ahali peşine düşünce topukları yağlayan Zübükzâde İbraam Bey'in artık kaçacak yeri kalmaz. Son çare olarak, “Allahuekber” deyip mezarlıkta namaza durur.

Ahali, “namaz kılarken öldürürsek günaha gireriz” endişesiyle naçar beklemeye koyulur.

Gel gör ki, Zübükzâde'nin “namazı” bitmek bilmez.

Ahaliden biri, “Hey kurban olduğum Allah bu nasıl namaz; teravih desen, Ramazan değil…” der; bir diğeri de şöyle taaccüp eder: “Yahu bu namussuzun alnı secdeye gitmezdi, bu neyin namazı…”

İlk mektep yıllarında okuduğum Aziz Nesin'in “Zübük / Kağnı Gölgesindeki İt” romanından aklımda böyle kaldı. (Tekin Yayınevi'nden ilk baskısı kütüphanemde var ama ne yalan söyleyeyim, sırf söz konusu repliklerin “orijinallerini” iktibas için de bakmaya üşendim.)

Mezkur romana epigraf olarak da şu atasözü seçilmişti: “İt, kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgem sanırmış”.

FETÖ'nün hal-i pürmelali de böyle değil mi? AK Parti'nin gölgesinde yürürken toplumsal karşılıklarının olduğunu zannetmediler mi?

Cibilliyetleri de Zübükzâde İbraam Bey'le tıpatıp aynı.

Kaçarlar, “hicret ettik” derler; enselenirler, “Medrese-i Yusufiye'ye girdik” derler; beddua ederler, “mülâane yaptık” derler; darbeye kalkışırlar, “tiyatro” derler, ila ahir...

Şimdilerde “sekter siyasi atmosfer” sayesinde “Ataürkçüler”i taklaya getirmeye çalışıyorlar.

Bakın, “Vatanım Sensin” diye bir dizi yaptılar. Deşifre edilince, dizinin konseptini oluşturan FETÖ'cü senaristin adını jenerikten çıkarttılar ama konsept aynı kaldı tabii. Baktılar yine olmuyor, her bölümde Mustafa Kemal, İzmir Marşı falan gırla gidiyor.

Taktik hep aynı…

Son zamanlarda aralarına sızdıkları taraftar gruplarına “İzmir Marşı” söylettirip “Mustafa Kemal'in askerleriyiz” sloganları attırıyorlar. (En iyi bildikleri şey de sızmak zaten. Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı Fatih Gürsul ByLock'tan tutuklu diyeyim de, ötesini varın siz hesap edin.)

Sözcü gazetesi derseniz, zaten “Atatürkçüleri” FETÖ'nün hedeflerine koşmak için kuruldu. (Fehmi Koru yıllar önce sahibinin “The Cemaat” evlerinde yetiştiğini yazmıştı.)

Şunu unutmayın: FETÖ'ye “hizmet” etmek için “maklube” yemeniz, hatta, herhangi bir dinle iltisaklı olmanız gerekmez; FETÖ'nün hedefe koyduğuna eşzamanlı saldırmanız ziyadesiyle yeter.

Sözcü gazetesinin yaptığı da baştan beri bundan ibaret…

Uzun lafın kısası, Atatürkçüleri “Atatürk”le avlamaya, daha doğrusu hedefleri doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar.

“Muhafazakarları” da “dinle”; Allah'la kandırmışlardı. O kadar ki, bir yandan “Kutsal Doğum Haftası”yla gözlerini boyarken, öte yandan Kelime-i Tevhid'den Hz. Peygamber'i çıkartmışlardı.

Dün bu hokkabazlıklarını, “Ortodoks Kemalist ceberut örneklere” muhafazakarların gözlerini çevirterek gerçekleştirmişlerdi.

Bugün ise Atatürkçülerin gözlerini “diktatör” algısıyla körleştirip mevzi kazanmak istiyorlar.

“Sekter siyasi atmosfer” nasılsa, “15 Temmuz darbenizi kırıp elinize verdiği için mi diktatör diyorsunuz?” sorusuna engel.

Hep bu atmosfer yüzünden saklandıkları yerden zizil (solucan) gibi çıkmaya başladılar.

Öyle bir atmosfer ki bu, düzey, akıl mantık bırakmıyor!

Yılların Genco Erkal'ı “hayır” kampanyasına katkı sunmak için Wolfgang Borchert'ten, “Sen. Fabrika sahibi./ Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse / yapacağın bir tek şey var: / HAYIR de!..” dizelerini terennüm edebiliyor.

Genco Erkal'ın bir Türk köylüsünü (Ali Özgentürk'ün “At” filminde Hüseyin karakteri) yorumlama tarzı üzerine Can Yücel vaktiyle, “İtalyan köylüsünü iyi canlandırdı” demişti.

Biz ne diyelim; referandumu da İtalyan gibi yorumlamış, mı diyelim?!

Sözcü gazetesinin entelektüel köşe yazarı Soner Yalçın olsaydı “Google” marifetiyle Wolfgang Borchert'e girer, oyunlarından ve şiirlerinden bahseder, 26 yaşında (1947'de) aramızdan ayrıldığından bahsedir, biz de, “bu adamdaki kültür insanı kompleksten öldürür, canını seven kaçsın” derdik.

www.yenisafak.com/yazarlar/salihtuna/yazının devamı...


Salih Tuna

Yeni Şafak

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar