Kanunlar 202 yıldır fıldır fıldır!.....

 

Medeni ve ileri bir toplumda insanlar kanunlara güvenerek yaşarlar, mal sahibi olurlar, hizmet yüklenirler ve iş yaparlar. Halbuki, kanunların egemenliği tam değildir.

Osmanlının varisi ve Türkiye?nin gerçek sahibi Türk Müslüman Milletidir. Türk milleti ise XII asır müddetle İslam Kanunlarına, Türk ve İslam geleneklerine göre yaşamıştır. Bir milleti idare eden kanunların o milletin inançlarından, geleneklerinden ruh alması lazımdır. Türk kanunlarda Türk ve İslam inanç ve geleneklerinden ruh almalıydı.

Halbuki; Medeni ve Ceza kanunları gibi büyük ve temel kanunların birincisi İsviçre?den, ikincisi İtalya?dan alınmıştır. Bu memleketlerin ikisi de Hıristiyan dinine sıkı sıkı bağlıdırlar. Kanunlarına, kendi din kitapları İncil?in(tahrif edilmiş) ruhunu ve anlamını üfürmüşlerdir. En mükemmel ve son ilahi kitaba dayanan bir toplumu, eksik ve tahrif edilmiş bir eski kitaba dayanan kanunlarla idare etmek tabii sayılamaz.      

Kaldı ki; İncil?in hukukla ilgili kısımları ancak mahdut olarak aileye temas etmektedir. Diğer suçlar hakkında hükümler vermemekte, sadece bazı nasihatler vermektedir. Kur?an ise hayatın her cephesi hakkında kurallar koymuştur. Bu hükümlerin aynen tatbiki mümkün görülmeyebilir, fakat ruhunu korumak ve devam ettirmek mümkün ve lüzumludur.

Ahlak telakkileri kanunlarda geniş ölçüde yer alır, her maddenin altında, o milletin ahlakı ve seciyesi vardır. Ahlak ile hukuk kuralları devamlı olarak birbirlerine etki yapar. O kadar ki hukuk kuralları birer müeyyideye bağlı ahlak kurallarıdır.

Kanunlar milletin seciyesinin koruyucusudur, seciyeyi yıkan kanun, kanun değildir. Zira ?kanun milletin arzusunun ifadesidir? Millete rağmen başka milletlerden kopya edilerek alınan kanunlar toplumu bozar, çünkü hazır eşyaya, hazır elbiseye benzer, vücuda göre biçilmiş ve dikilmiş değildir. Kanunlar da milletin inançlarına, adetlerine ve seciyesine göre biçilmiş olmalıdır.

Cumhuriyet devrinde bizde yapılan en büyük içtimaî ve hukukî hatalardan biri budur. Bu hatalar kanunların mutlak egemenliğine engel olmuştur.

Mesela: İslam hukukunun enine boyuna ve derinliğine işlediği ve onu otuz yedi maddede derlediği kanunî Şuf?a müessesesi hakkında Medeni kanunda tek madde vardır. Bu da 659. maddedir. Bu tek maddenin tarihi bir müesseseyi derleyip düzenleyemeyeceği bellidir. Bu sebeple,  Şuf?a hakkındaki 11 içtihat tevhidi kararı ile binlerce içtihat kararı bilinmedikçe bu müessese lâyıkıyla bilinemez. Halbuki, Mecelle otuz yedi madde ile otuz yedi bin anlaşmazlığı tüzeltmiştir.

Sık sık değişen kanunlar hâkimleri ve vatandaşları şaşırtarak güven ve itibar kaybına uğramıştır.

İcra ve İflas kanunu ticarette ahlaksızlığa, dolandırıcılığı adeta himaye etmektedir. Danıştay?ın kararını hükümetler tanımamakta, Devlet kendisine karşı işlenen suçlarda şahin olmuş; millet, aile ve şahsi suçlarda aflar çıkararak adeta suça teşvik etmiştir. Tahkim, GB, AİHK, AB vs..aleyhimize çalışan kanunlar?..     

Sıkıyönetim kanununun yürürlükte sayılması yüzünden Anayasanın yasakladığı işlemler yapılmıştır, yani Anayasa bozulmuştur. Ve buna karşı hiçbir müeyyide bulunamamıştır.  

İki haftadan beri Anayasa oylaması ve tartışmaları hararetle devam ediyor. Hukukçu olanlar olmayanlar, bilenler bilmeyenler, sevenler sövenler hepimiz yorumlar yapıyoruz.

Ama, Siyasetçiler ise büyük çoğunluğu suskun. Siyasi partiler kanununun getirdiği genel başkan iradesi onları suskun yapıyor. Verilen emre uygun el kaldırıp oy veriyorlar. Sanayicisi, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, işçisi, çiftçisi, yaşlısı, genci başta olmak üzere toplumun duyarlı kesimleri açılımın açmazını görüyor. Ama dinleyen de yok, ciddiye alan da! 

Akademik çevreler izleyici konumunda. Konuşanlar ise gazeteciler, partilerin yetkili ağızları. Halk ne dediklerini anlamıyor.  

İsterseniz tarihsel süreç içerisindeki gelişime bir bakalım. Sonra bugünü yorumlayalım. 

Bu bağlamda; 29 Eylül 1808 tarihli Sened-i İttifak anlaşması tarihidir. 1908 ise İkinci Meşrutiyet'in ilanıdır. Senedi İttifak sadece bir yıl uygulanabildi.  

İkinci adım 2. Mahmut'un oğlu 1.Abdülmecit döneminde. 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı ilanıyla atıldı.

Sonra Abdülmecit, 1845'te Meclisi Vala'da (Danışma Meclisi) Tanzimat Fermanı ilkelerine ve Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerine saygı göstereceği sözü verdi. Kâğıt üstünde kaldı. 

Ardından 1853'te Tanzimat Fermanı ilkelerini uygulamak için Meclis-i Ali-i Tanzimat kuruldu. Sonuç alınamayınca 18 Şubat 1856'da Islahat Fermanı yayınlandı. Yine Osmanlı halkına can ve mal güvenliği, adalet, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi güvencesi verildi. 1861'de 1. Abdülmecit'in yerine geçen kardeşi Abdülaziz, Tanzimat ve Islahat fermanlarına bağlı kalacağını taahhüt etti. Uygulama değişmedi.  

Daha sonra 23 Aralık 1876'da 2. Abdülhamit'le Kanun-i Esasi ilan edildi. Yani Osmanlı'nın ilk anayasası. 2. Abdülhamit bir yıl sonra askıya aldı. Ancak 1908'de, İttihat ve Terakki'nin önderliğinde İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra yeniden yürürlüğe konulabildi.  

İhsandan çağdaş haklara; 1808'den 1908'e kadar, yüz yıl boyunca Osmanlı'nın hukuk devleti ve reform girişimleri sonuç ver(e)medi. Çünkü gerek fermanlardaki, gerekse Teşkilatı Esasi'deki hak ve özgürlüklere aslında halka lütufları, yani ihsan gözüyle bakıyorlardı.  

Halkın egemenliğin, yetkinin, hak ve özgürlüklerin tek kaynağı olması, TBMM'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilatı Esasiye Kanunu ile başladı.

1808?den 1908?e ve 1921?den 2010?a kadar çıkarılan Kanunlar,  202 yıldır fıldır fıldır!.....

Evet. Beklenen özgürlük, hak ve yetki hakkın, halkın emrinde olamadı çünkü;İthal ve İhtilal kanunları  Er?in den, Şef?ine, Burjuva?sından, Bonjörlü Paşa?sına, Papa?sından PKK?sına, Rum?undan Ermeni?sine, Yahudi?sinden Yahova?sına, Kosava?sından Kelaynak kuşuna ??.kullanılan haklar bize kalmadı.

Taze bitti. Bir başka medeniyete??.

 

Selim Elçi, 05.05.10, adana

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.