Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Kürt sorunu-Türkiye farkı


Kürt sorunu, İslam coğrafyasındaki hareketlilikte, ateşin üstündeki kestane gibi en sıcak sorunlardan biri. 4 ülkenin sınırları içindeki Kürtler, ortak bir gelecek inşası noktasında adımlar atmaya çalışıyor.

Bu hareket tabii ki, bu dört ülkede duyarlılıklar oluşturuyor. Her ülke yönetimi açısından, bir, Kürtler'in insan hakları taleplerini karşılama sorunu var, iki, bu taleplerin sınırları zorlayıcı nitelik kazanma ihtimaline karşı tedbir alma sorunu var.

Uzun vadede de olsa, dört ülke Kürtler'inin bir bayrak altında toplanma ve "Büyük Kürdistan" oluşturma hedefine yönelmesi, her ülkeyi tedirgin ediyor.

Kuzey Irak'ta Kürtler'in göreceli bir bağımsızlık statüsü edinmeleri, -onlar henüz Irak'tan bağımsızlaştıklarını söylemeseler dahi- Türkiye dahil diğer ülkeler için de örneklik teşkil eder mi? KCK'nın "özerklik talebi" benzeri bir yapılanma arzusu mudur" soruları, en azından Türkiye ölçeğinde sık sık gündeme geliyor.

Demirtaş: Türkiye farklı

Bu arada, ilginç bir değerlendirme, BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş tarafından CNN Türk'teki bir programda seslendiriliyor.

Demirtaş, "Türkiye'nin demografik gerçekliği"ne vurgu yaptığı konuşmasında, tek başına bir "Kürdistan özerk bölgesi"nden değil, 20-25 adet "yerinden yönetim bölgesi"nden söz ediyor. "Demografik gerçeklik" olarak zikrettiği şey ise, "Kürtler'in Türkiye nüfusu ile çok fazla kaynaşmış olması."

Demirtaş
'ın sözleri şöyle:

"Türkiye'de BDP Kürtler'e statü, özerklik projesi öneriyor. Doğrudur. Biz de Türkiye'de Türkiye'ye özgü bir yönetim modeli öneriyoruz. Irak'ta demokrafik olarak Araplar ve Kürtler çok fazla iç içe geçmediği için Kürtler Kürdistan bölgesinde yoğun olarak tarih içinde yaşadıkları için, orada coğrafyaya bağlı modeller harekete geçti. Suriye de hakeza öyledir. Türkiye kadar iç içe geçmişlik yoktur demografik olarak. O nedenle Türkiye'ye özgü bir modeli tartışmak durumundayız. Türkiye'ye özgü model şu olabilir: Sadece Kürtler'e özgü bir özerklik yerine bir yerinden yönetim modeli olarak Türkiye'nin katı merkeziyetçi model yönetim tarzından vazgeçerek bütün bölgelerde yerinden yönetimin hayata geçirilmesi lazım. Bunun için de 20-25 bölge oluşturulabilir."

Böyle bir değerlendirme, Özgür Gündem gazetesine "Demokratik Cumhuriyet özerk Kürdistan" başlıklı bir raporla daha önce Hatip Dicle tarafından da yapılmış. Dicle orada, Kürtler'in yüzde 70-80'inin Kürdistan'da yerleşik olmadığını, başka yerlere dağıldığını, bir kısım Kürt'ün asimile olup Türkleştiğini, "Kürdistan" coğrafyasında önemli bir Türk nüfusu bulunduğunu, Mardin, Siirt, Urfa gibi illerde önemli Arap azınlık yaşadığını, Asuri-Süryani, Asuri-Keldani bulunduğunu, ayrıca inançlar açısından da çok heterojen bir yapı olduğunu ifade ediyor. Dicle de, 20-25 özerk bölge oluşturulmasını teklif ediyor.

Bu idrak çok önemli

Kürt meselesinin konuşulduğu zeminde "Türkiye'nin demokrafik gerçekliği"nin idraki çok önemli.

Hem Dicle'nin hem Demirtaş'ın sözlerinden, aslında "Kürtler'e statü" arayışının devam ettiği anlaşılıyor. Özellikle Doğu-Güneydoğu'daki yapılanmada, bu statü arayışı daha da öne çıkıyor. Ancak, "İstanbul, İzmir, Mersin ve Antalya'daki Kürtler'i ne yapacağız" sorusunun onları bu "demokrafik gerçekliği" idrak noktasına getirdiğini görüyoruz. Aslında "Türk-Kürt evliliklerini ne yapacağız", "Doğan çocukların etnisite aidiyetini nereye koyacağız" sorularının da henüz sorulmadığını söylemek mümkün.

Gerçeğe uyanmak. Sanırım asıl sorun bu. Belki asıl gerçeğin idraki "ulusçuluk"un bu coğrafyaya uymadığı olacaktır.

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.