Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Ölümden kurtarmak için...


İçeride gerçekten ne olup bittiğini bilmiyoruz.

Acaba "ölüm orucu"na yatanlar, Başbakan'ın dediği gibi bir kişiden mi ibaret, geriye kalanlar bir şekilde yiyip içiyor mu, Adalet Bakanı'nın açlık grevinde olduğunu söylediği 600'ü aşkın insan ne yapıyor, 51 günü bulan ölüm orucu hakikaten kalıcı hasarlar veya ölümler getirecek noktada mı bilmiyoruz.

Bildiğimiz bir şey var, o da bu işi örgütün yönettiği. Örgütün, politik hesaplar uğruna, cezaevlerindeki, bir kısmı çocuk yaşta olan insanların hayatıyla kumar oynadığı...

Dün Zaman gazetesinin haberinde yer aldı, ele geçen yazılı belgelere göre, KCK tutuklularının davası, avukat tayinine, savunma tarzına, revir çıkışlarına kadar örgüt tarafından denetleniyor.

Bu gerçeği unutmadan çözümü aramak lazım.

Evet, öncelikli hedef, cezaevlerinden hiçbir cenazenin çıkmaması.

Örgüte rağmen bunu başarmak...

Açlık grevleri için öne sürülen şartların, siyasi hedefler olduğu ve bu tür eylemleri yokuşa sürmekten başka nitelik taşımadığı, medyamızın en safdil kalemleri tarafından bile kabul ediliyor. Ama işin içine insan hayatı girince de, devlete, size bize, örgütten daha insaflı, daha insancıl, daha şefkatli ve daha sorumlu olmak düşüyor.
Örgüt ne de olsa; her türlü insanlık dışı eylemi yapabilir kabulü net.

Şayet devlete emanetse

Bu durumda, devlete düşen iş, öncelikle cezaevlerindeki kişileri, örgütün tasallutundan kurtarmak olmalı.
Başbakan da, Adalet Bakanı da açık açık söylemiyorlar mı?

-Cezaevinde kalan kişinin güvenliği, sağlığı devlete emanettir diye...

Devlet, bir insan ölüm orucuna bireysel bir kararla yatsa bile, bir noktadan sonra müdahale edip, onun canını kurtarmakla yükümlü. Burada ise, örgüt tasallutu söz konusu.

Öyleyse devlet, öncelikle cezaevlerindeki bu örgüt tasallutunu ortadan kaldırmak durumunda.
Nasıl yapılabilir bu?

Şu an açlık grevleri bir kısmı için 51 günü doldurduğuna göre, bir kere tamamı tıbbi müdahaleyi gerektiren bir noktada demektir. O zaman, bunların hastane şartlarına taşınmaları gerekir.

Evet, devlet bir hastane düzenlemeli, orada bir kişilik, iki kişilik odalarda, bir yandan tedavi sürerken bir yandan da mahkum ve tutukluların aileleri ile görüşebileceği ortamlar hazırlanmalı. Aileleri örgütün gözaltından da korumak şartıyla...

Açlık grevine yatırılanların ya da vücutlarına bomba bağlayıp canlı bomba haline getirilenlerin öncelikle bilinçlerinin örgüt tasallutundan kurtarılması gerekiyor. Örgüt militanının öncelikle anayı babayı aşacak bir siyasi bilinç yüklemesine maruz kaldığını, örgüt işini azıcık bilenler bilir. Örgüt militanlığı, tam bir tecrit uygulamasıdır.

Ölümün rantına oynayanlar

Devlet, bu tecridi kırmak ve gençlerin ruh dünyasına sevgi ve bilginin ulaşmasını sağlamayı başarmalıdır.
Babalar gelsin, anneler gelsin, kardeşler gelsin ve örgüt tutsağının dünyasına, dağın dışında bir pencere açılsın.
Örgüt, cezaevindeki tutuklu ve mahkuma, "revire bile gelişigüzel çıkmama" talimatı veriyor. "Ferdi avukat tutma" diyor. Bunlar örgüt cenderesinin somut göstergeleri.

BDP'liler "Açlık grevini sona erdiren yok" diye vaveyla koparıyor. Bu da örgüt cenderesinin bir başka göstergesi. "Ölümleri dramatize etmek", sadece "siyaseten kullanım" değeri açısından anlamlı. Yoksa, ölüm oruçları limite yaklaştıkça kullanım değeri artıyorsa, örgüt neden o ranttan vazgeçsin!

Bakın hepimiz, "insanlığı" gene de devlete hatırlatıyoruz çünkü devlet, yakasına yapışılabilir ya da insani açıdan sorgulanabilir bir şey. Örgüte "insanlık" hatırlatması yapan var mı?

Devlet, grevdekilere sağlık hizmeti vermeye ve örgüt cenderesinden kurtarmaya yöneldiğinde, bakın bir vaveyla daha kopacak BDP cenahından. Evet, iğrenç bir şey çünkü gençlerin ölümüne oynuyorlar, yaşamalarına değil.

 

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.