Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Sancılı günler

 

Türkiye'nin çok sancılı bir süreçten geçtiğinden kimsenin şüphesi yok.

Sadece bir güne sığan olaylar bile "fevkaladenin fevkaladesi" niteliği taşıyor.

-İki amiralin kimi suikastları içeren "Kafes Planı" çerçevesinde ifadesinin alınması...

-Bir ordu komutanına celp gönderilmesi.

-Bir ilin başsavcısının (İlhan Cihaner) makamında arama yapılması, gözaltına alınması, sonra tutuklanması... Sonra, Şemdinli'yi hatırlatan bir uygulama ile tutuklama talebinde bulunan savcının (Özel Yetkili Savcı Osman Şanal) yetkisinin HSYK tarafından kaldırılması...

Bunlar, "normalleşen Türkiye"nin kaçınılmaz sancıları mı yoksa zaten girift sorunları bulunan ülkenin daha da girift sorunlar içine sürüklenmesi mi?

-Genelkurmay Başkanı iki gün önce "Sabrımız taşıyor. Bizim de bildiklerimiz var" açıklarız diyor, iki gün sonra Denizci subaylara "Bağrınıza taş basın, şövalye ruhu kuşanın" çağrısında bulunuyor.

Ne bu?

Türkiye'de, sistem-toplum ilişkilerinde sancılar yaşandığı bir gerçeklikti.

Sandıkla gelenlerin sandıkla değil, ipte veya silahların gölgesinde gittiği bir ülke idi Türkiye.

Askerin kendisinde her şeyi belirleme yetkisi gördüğü bir ülke idi.

Vatandaşın iradesine güven duyulmayan ve ara sıra terbiye edilmesi gerektiği öngörülen bir ülke idi.

Ama bir yandan da demokrasi vardı. Hem asker vesayeti hem demokrasi, işte bu sancı demekti.

Türkiye daha yeni 28 Şubat post-modern darbesini yaşadı.

Ardından AK Parti hükümeti geldi. Sonra bir kere daha geldi, bu arada tüm direnişleri aşarak "son kale" diye nitelenen Çankaya sakinini değiştirdi, şimdi "alternatifsizlik"ten dolayı bir kere daha geleceği görülüyor. Tüm bu gelişler ve kalışlar, meşru zeminde gerçekleşiyor.

Ama AK Parti, 28 Şubatçı odağın içine sinmedi hâlâ da sinmiyor.

O odak, kimi boyutlarıyla hâlâ" devletin içinde duruyor.

Acaba boş mu duruyor?

Acaba, AK Parti'ye karşı, sandık dışındaki girişimleri hoş mu karşılamak gerekiyor?

Acaba özellikle Yüksek Yargı adına AK Parti hakkında devreye sokulan hamleler, tam da hukukun gereği mi?

-Parti kapatma davası... Evet, yargının böyle bir hakkı var ama bu hak hakşinas bir tarzda kullanılmakta mı?

-367 oy hikâyesi... Evet, AYM öyle bir karar verdi ama bu gerçekten hukukun yansıması mı?

-28 Şubat sürecinde, brifinglerde askerleri ayakta alkışlayan hukuk, hukuk muydu?

-Danıştay adına verilen kararların hepsi hukuk mu?

-HSYK hepten hukuk mu? Şemdinli savcısı hukukun gereği olarak mı tasfiyeye uğradı? Dün, Savcı Şanal'ın yetkisinin alınması, diğer savcılarla birlikte savcı Şanal hakkında suç

duyurusunda bulunması hukuk mudur?

-YARSAV hukuk mu yapıyor?

Tabii, buna mukabil, Ergenekon davaları süreci de sorgulanabilir.

Orada da "fevkalade" bir yargı süreci işlediği açık.

"Fevkalade" çünkü böyle alanların soruşturulması Türkiye için fevkalade! Generaller, amiraller yargı huzuruna gelecek, bunlardan kimileri, TBMM'nin son derece tabii bilgi verme davetine icabet tenezzülünde bulunmamışlardı.

Haaa, böyle ortamlarda kuru ve yaş yangınlarının birbirine karıştığına çok tanık olunmuştur.

Ama orada da "Acaba Asker bünyesindeki oluşum iddialarını hiç soruşturmamak mı gerekiyor" sorusu hemen akla geliyor.

Erzurum Savcısı'nın, Erzincan Savcısı'nı gözaltına alması, sonra tutuklaması da sıradan bir olay değil.

Ama HSYK'nın alelacele toplanıp, özel yetkili savcının yetkilerini alması, sonra dört savcı yardımcısı hakkında suç duyurusunda bulunması nasıl bir şey?

Bu kararla, Cihaner için tutuklama kararı verilen dosyanın üzerine sünger çekilmesini mi istemiş oluyor HSYK? Yargı sürecini böylesine etkileme hakkı var mı?

Anayasa Mahkemesi'nin siyasi kararlarına baktığımızda, istesek de istemesek de oyların ideolojik-siyasi mahiyetini tahlil ve tasnif etmiyor muyuz?

Hakimlerimiz karar verirken ideolojik ve siyasi kanaatlerinden soyutlanırlar!!!

Buna inanmak güzel ama içimizdeki kuşkuları gidermek kolay olmuyor.

Erzurum Savcısı'nın kararlarına ihtiyatla yaklaşmayı anlayalım, peki Erzincan Savcısı'nın başlattığı soruşturmalara bakarken kuşku duyanlara ne demeli?

Türkiye, hukuku hukuk, askeri asker, Meclis'i Meclis, hükümeti hükümet, sandığı sandık, milleti millet yapma mücadelesi veriyor.

O arada, gerek bizim zihin formatlarımızın yeniden tanzim edilmesi gereğinden, gerek statükonun zemin kaybetmeme direnişinden dolayı, her yaşanan sarsıcı mahiyet kazanıyor.

Ben düşünüyorum ki, en başında, milletin iradesine saygıyı herkesin içine sindirdiği bir Türkiye'ye gitmek gerekiyor. Eğer o noktada saygıyı içimize sindirebilirsek, en azından sandıktan çıkanların, 4 yılda bir tornadan geçirilme sınavı söz konusu.

Çünkü vatandaş, artık, "Kimse şah değil, padişah değil" demeyi öğrendi.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.