SETA Genel Koordinatörü Duran: Tek bir eksen var, o da Türkiye'nin milli çıkarları

SETA Genel Koordinatörü Duran: Tek bir eksen var, o da Türkiye'nin milli çıkarları

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye'nin dış politikasında pragmatik çıkarların hakim olduğunu kaydetti.

İstanbul

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye'nin dış politikasında ideolojinin değil, pragmatik çıkarların hakim olduğunu belirtti.

Duran, AA muhabirine İdlib'te Esed rejiminin saldırısı sonrası yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Yaşanan saldırının İdlib'le ilgili daha önce yapılan görüşme ve mutabakatları olumsuz etkilediğini ifade eden Duran, "Soçi ve Astana mutabakatları duruyor fakat çok ciddi yara aldı. Bu süreçte tekrar işletilebilmesi için Türkiye ve Rusya arasındaki koordinasyonun sağlanması ve iş birliğinin yeni bir anlayışla güçlendirilmesi lazım. Mutabakatın ruhuna aykırı olarak Rusya ve Esed rejimi adım adım, parça parça Türkiye'nin etkisini azaltıp muhalifleri İdlib'ten tümüyle çıkarmak istiyor. Moskova ve Şam, Türkiye'nin gözlem noktalarını kaldıracağı, bir anlamda milyonların Türkiye sınırına yığılacağı bir politika yürütüyor. Önce bombalama yapılarak siviller şehirlerden kaçırtılıyor sonra buralar bir tür hayalet şehre çevrildikten sonra ele geçiriliyor." diye konuştu.

Bunun Türkiye'nin çıkarları açısından kabul edilemez bir noktada olduğunu belirten Duran, Türkiye'nin şubat ayının sonuna kadar Esed rejimine süre vererek gözlem noktalarını takviye etmenin arayışında olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamayla İdlib meselesinde ciddi bir kararlılık ortaya koyduğunu vurgulayan Duran, "Bu gidişat böyle devam ederse Türkiye'nin İdlib'te yeni bir askeri harekat yapabileceği, yeni bir güvenli bölge kurabileceği bir yere doğru gidiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İdlib'de rejim unsurlarının saldırısı sonrası sözlerini de değerlendiren Duran, şöyle konuştu:

"Burada Rusya'ya verilen mesaj açıktır. Türkiye, Rusya ile son dönemde ilişkilerini nükleer enerjiden, S-400'lere, ticaretten turizme, Türk Akımı'na kadar birçok alanda genişletmektedir. Cumhurbaşkanımız bunları 'Stratejik bağlar' olarak tanımlamıştı. Elbette Türkiye, Rusya ile ilişkilerinin bozulmasını istemiyor. Ancak Türkiye'nin İdlib'te hayati çıkarları var. Sınırımıza milyonlarca mültecinin yığılması Türkiye için kabul edilemez bir durumdur. Gelinen son noktada Türkiye, Rusya ile Esed rejimini ayırıyor. Esed rejiminin bir hedef olduğunu, saldırganlıkta rejimin ısrarcı davranması durumunda askeri operasyonların yapılabileceğini ortaya koyuyor. Bunu şöyle anlamak lazım. Türkiye, Suriye'de Rusya ile beraber çalışmak istiyor ancak yeni bir formda. İdlib'ten gelecek milyonların yükünü Türkiye taşıyamaz. Moskova'dan askeri komite gelecek. Mutabakatların yürümesi için liderler de görüşebilir. Bu arada son saldırı Esed rejiminin artık Türk askerinin hedefi haline geldiğini, gerektiğinde vurulacağını ortaya koyuyor ve Rusya'nın da buna karışmaması gerekiyor."

"Gerekiyorsa gerilim ve askeri güce de başvurursunuz"

Türkiye'nin Suriye meselesi ve diğer kritik konularda Rusya ile geniş bir iş birliği içinde olduğunu ifade eden Duran, her iş birliğinin temel kriterinin Türkiye'nin kendi milli çıkarları olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin gerektiğinde ABD ile de Rusya ile de "stratejik ilişkileri" olabileceğini dile getiren Duran ancak bu stratejik ilişkilerin asimetrik ve tek taraflı bir bağımlılık anlamına gelmeyeceğini aktardı.

Her zaman aslolanın Türkiye'nin çıkarları olduğunu bildiren Duran, şunları kaydetti:

"Yeni gelen dünyada kimse kendisini tek bir yere, eksene bağlayarak güvenli bir liman bulamaz. Biz nasıl ABD ile PKK'dan FETÖ'ye, S-400'lere kadar birçok konuda geriliyorsak ve buna rağmen ilişkilerimizi sürdürüyorsak aynı şekilde Rusya da bizim İdlib'te hayati çıkarlarımızı tehdit ettiğinde bu ilişkide gerilimden kaçınılmaz. Türkiye'nin çıkarları öncelenir. Böyle baktığımızda bir noktayı tespit etmek gerekli. Türkiye'de çok yanlış bir algı var. Dış politikanın önde gelen bir güce ya da ittifaka yaslanarak güvenli şekilde yürütülebileceği sanılıyor. Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında bile bu çalışmamıştı. Bugünün çok kutuplu ve büyük ölçüde kaotik dünyasında söz konusu anlayış sorunlarımızı çözemez. Aksine milli çıkarlarımızı kaybettiren vesayetçi bir bağımlılığa düşürür."

İlişkilerdeki "stratejik" tanımlamasının asimetrik ilişkiyi kabul anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Duran, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye, ne ABD ne AB ne de Rusya ile asimetrik ve tek taraflı bir bağımlılığa dayalı ilişki kurmuyor. Bu aktörlerle spesifik konusuna göre iş birliği de yapıyor, gerilime girmekten de kaçınmıyor. Suriye'nin kuzeyindeki PKK-YPG terör tehdidi konusunda Türkiye gerekirse her ülkeyle gerilime girebilir. Yeni dünyanın icbar ettiği bu ilişki tarzını anlamayanlar 'her yanımız sarıldı, herkesle iyi ilişkiler kuralım' söylemine başvuruyor. Bu, maksatlı değilse realiteden uzak naif bir yaklaşım. Söz gelimi Doğu Akdeniz'de maksimalist taleplerle gelen ve diplomatik süreçlerden Türkiye'yi dışlayan Yunanistan ile kararlılığınızı göstermeden iyi bir ilişki kuramazsınız. İlginç olan ise Türkiye'nin milli çıkarlarını korumak için yürüttüğü politikanın Türkiye'de bazı çevreler tarafından Amerikancı, Rusçu, Esedçi, İrancı ve İhvancı denilerek etiketlenmesi. Türkiye'nin dış politikasına dair alınan kararlarda bu 'cı' lıkların hiçbir alakası yoktur. İdeoloji değil, pragmatik çıkarlar hakimdir. Tek bir eksen vardır o da Türkiye'nin milli çıkarlarıdır ve sonuna kadar da böyle kalacaktır. Üzücü olan ise önde gelen ülkelerin lobilerini temsilen çok sayıda söylemin Türkiye'de dolaşıma girebilmesidir. Dış politikamızı 'Amerikancı, Rusçu ya da İslamcı' diye etiketleyen söylemler aslında önde gelen ülkelerin çıkarlarına hizmet etmektedir."

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu jeopolitik hat gereği, çok boyutlu olarak birçok ülkeyle farklı alanlarda iş birliği ve rekabet halinde olabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Duran, milli çıkarların ancak bu şekilde temin edilebileceğini kaydetti.

Ülkemizin tehditlerden de ancak bu şekilde kurtulabileceğini belirten Duran, "Eğer Suriye'de, Irak'ta, Doğu Akdeniz'de, Libya'da birtakım tehditlerle karşılaşıyorsanız burada öncelikli olan sizin milli çıkarlarınızdır. İlgili aktörler hangileri ise onlarla iş birliği ararsınız ama gerekiyorsa gerilime ve askeri güce de başvurursunuz." dedi.

Muhalefet çevrelerinin Türkiye'nin Esed rejimi ile görüşmesi gerektiği yönündeki taleplerini de değerlendiren Duran, şu ifadeleri kullandı:

"Esed rejimi ile ilgili olarak sanki diplomasi öneriliyormuş gibi yapılıyor. Fakat şunu görmemiz lazım; Esed rejimi Türkiye ve diğer ülkelerdekileri de topladığınızda 8-10 milyon insanı ülkesinden kovan bir politika yürütüyor. Yüzbinlerce insanı katleden yaklaşımını hiç değiştirmedi. Rusya'nın kontrolü altındaki bu rejimle muhalefetin söylediği gibi doğrudan görüşme Suriye'den çıkarılan insanların geri dönemeyeceği anlamına gelir. Bu da Türkiye'yi en az 6-7 milyonluk mülteci yüküyle karşı karşıya getirir. Zaten politik kararların alınmasında, askeri anlamdaki dengelerde aslolan Esed rejimi değil Rusya'dır. Ve Türkiye de Rusya ve İran'la bu görüşmeleri yürütüyor. Şu aşamada Esed'le görüşmenin İdlib'te öldürülen insanlara olumlu bir etkisi olmayacak. Sahada askeri anlamda karşılığını gösterdiğinizde Esed rejimi ancak bundan anlayacaktır. Dolayısıyla bu öneri şu aşamada getirisi olmayan, sonuç üretmeyecek bir öneridir."

"Avrupa başkentlerinin meselenin ciddiyetini yeteri kadar anlamadığı kanaatindeyim"

İdlib'in son çatışmasızlık bölgesi olduğunu ve barındırdığı gruplarla birlikte aşamalar halinde dönüştürülmesi gerektiğini ifade eden Duran, ancak Esed rejimi ve Rusya'nın sabır göstermeden, sürekli bombalayarak insanları Türkiye sınırına yığdığını söyledi.

Yaşananların başta ABD ve AB olmak üzere bütün uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmesi gereken bir insani dram olduğunu anlatan Duran, şunları kaydetti:

"Bu haliyle Türkiye bu yükü kaldıramaz. Bu gerektiğinde Avrupa'ya da yolunu bulacak mülteci akını demektir. Mülteci akınının Avrupa'ya gitmesi demek Avrupa demokrasilerinin ciddi bir sarsıntıya girmesi demektir. Bunu Rusya ve Esed rejimi bilerek de yapıyor olabilir. Burada Avrupa'nın da ciddi bir hamle içerisinde olması lazım. Almanya Şansölyesi Merkel'in mali konularda İdlib meselesinde olumlu bir yaklaşım gösterdiğini biliyoruz ama ben hala Avrupa başkentlerinin meselenin ciddiyetini yeteri kadar anlamadığı kanaatindeyim. Suriye'nin tüm mülteci yükünün ve terörle mücadelenin Türkiye'nin üzerine yıkılabileceğini düşünenler çok büyük ölçüde yanılıyor demektir. ABD ile Avrupa bu insani meselede ve terörle mücadelede Türkiye'ye destek vermeli. Türkiye'nin meselesi ne Rusya ile olan çok yakın ilişki, ne ABD ile olan çok yakın ilişki bağlamında kendi milli çıkarlarını esir etmek değildir. Bu şekilde görülmemeli. Burada ABD'nin, AB'nin, Rusya'nın ve diğer ülkelerin menfaatleri varsa ortak bir alan üretilmeli ve insani krizin de önüne geçilmeli. Bu sağlanmadıkça Suriye krizi de çözülemez, Cenevre Süreci de işletilemez. Türkiye'nin de bu konuda kararlı olduğunu görmek gerekir."

Türkiye'de bazı çevrelerin dış politikada milli menfaatler doğrultusuna atılan adımları görmezden geldiğini aktaran Duran, sözlerini şöyle tamamladı:

"Türkiye'nin içerisinde Türkiye'nin dış politikasını milli menfaatleri gerçekleştirmeye çalıştığını görmezden gelen ve çeşitli ideolojik kalıplardan doğru, ülkenin menfaatlerini göz ardı ederek birtakım lobiler lehine çalışan çevreleri de doğrusu anlamıyorum. Türkiye'de önde gelen ülkelerin lobisi olarak konuşan çevreler var. Bizim için aslolan Türkiye'nin milli çıkarlarıdır. Bunu unutmamak lazım. Dış politika da buna göre yönlendirilir."

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler