Türkiye nüfusu yaşlanıyor: İmkanlar ve sınırlar

Türkiye nüfusu yaşlanıyor: İmkanlar ve sınırlar

İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Murat Şentürk, Türkiye'de yaşlanan nüfusa yönelik atılabilecek adımları AA Analiz için kaleme aldı.

İstanbul

Türkiye nüfusu giderek yaşlansa da ülkemizde bir "yaşlı nüfus sorunu" yoktur. Zira ne yaşlılar ne de yaşlılık bir sorun olarak nitelendirilemez çünkü sadece yaş, insanı yaşlı olarak tanımlamaya yetmez. Fakat araştırmacılar değişimleri gözlemlemek adına bazı belirlemelerde bulunurlar. Günümüzde araştırmalarda genellikle 65+ nüfus yaşlı kabul edilmektedir. Türkiye'de 65+ nüfus, TÜİK verilerine göre 2016'da 6 milyon 651 bin 503 kişiyken son beş yılda yüzde 24 artarak 2021'de 8 milyon 245 bin 124 kişi oldu. 2016'da 65+ nüfusun oranı yüzde 8,3 iken, 2021'de yüzde 9,7'ye yükseldi. Nüfus projeksiyonlarına göre 2025'te yüzde 11, 2030'da yüzde 12,9, 2040'ta yüzde 16,3 oranında yaşlı nüfusun olması öngörülüyor. Cinsiyete göre dağılıma bakıldığında, 2021'de yaşlı nüfusun yüzde 44,3'ü erkek, yüzde 55,7'si kadınlardan oluşuyor.

Türkiye nüfusu yaşlanmaktadır ancak ülkemizde bir "yaşlı nüfus sorunu" yoktur.

Yaşlı nüfus artıyor

Veriler, Türkiye nüfusunun çok hızlı bir biçimde yaşlandığını gösteriyor. Bu durum elbette başta aile olmak üzere toplumsal ilişkilerde, ekonomik yapıda ve siyasal bağlamda ciddi değişimleri beraberinde getirecektir. Ancak bütün bu değişimlerin "sorun" olarak nitelendirilmesi; yaşlanmayı ve elbette ki "yaşlıyı" "sorun" ile eşleştirmek anlamına gelir ki bu durum doğrudan yaşlı haklarının ihlalidir. Türkiye'nin, ileri düzeyde sanayileşmiş ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerden çok daha hızlı biçimde yaşlandığı için kriz-önleyici politikalara ihtiyacı olduğu açıktır. Fakat yaşlanmayı sorun olarak nitelendirmekte acele etmek yerine, nüfusun yaşlanmasının getireceği sorunları önlemek ya da etkisini azaltmak mümkün.

Nüfusun yaşlanmasına yönelik politikaları bütüncül, farklı aktörlerin katılımıyla ivedi bir biçimde gündeme almaya ve bu konuya kaynak ayırmaya ihtiyaç var.

Türkiye yaşlanmaya hazır mı?

Türkiye, nüfusun yaşlanmasıyla yaşanacak değişimler için henüz hazır değil. 2007 yılında bir Ulusal Yaşlılık Eylem Planı yapıldı ancak en önemli adımlar yakın zamanda atıldı. Bunlar 2019 yılında I. Yaşlılık Şurası'nın yapılması ve On Birinci Kalkınma Planı'nda yaşlılığa yönelik hedeflerin belirlenmesidir. Bu gelişmelere rağmen yaşlanmanın Türkiye'nin öncelikli meselelerinden biri haline geldiğini söylemek için henüz erken. Diğer taraftan son on yılda yaşlı haklarının elde edilmesine yönelik STK'lerin kurulduğu, yerel yönetimlerin farkındalık düzeyinin giderek geliştiği söylenebilir.

Nüfusun yaşlanmasına yönelik politikaları ve uygulamaları hem bütüncül bir biçimde hem de farklı aktörlerin katılımıyla ivedi bir biçimde gündeme almaya ve bu konuya kaynak ayırmaya ihtiyaç var. Türk ailesinin dinamikleri değişiyor ve modernleşme süreci aileyi, ailevi ilişkileri farklılaştırıyor. Aileye yüklenen anlamlar değişiyor. Kentler ve kentteki gündelik hayat pratikleri yeni biçimler kazanıyor. Konut edinme başta olmak üzere yaşlılar ciddi ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kalıyor. Ekonomik refah yaşlıların ve yaşlanmakta olanların temel gündemlerinden bir haline geliyor. Kuşaklararası etkileşim ve iletişim olanakları azalıyor ya da yeni biçimler alıyor. Sağlık harcamaları ve bakım masrafları artıyor. Daha çok yaşlı için bakım olanaklarına, personele, mekana vb. ihtiyaç duyuluyor.

Yaşlılara yönelik politikalara ihtiyaç artıyor

Bütün bunlar ve daha fazlası nüfusun yaşlanmasına yönelik hazırlıkları daha da önemli hale getiriyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'deki hanelerin yüzde 24,1'inde en az bir yaşlı birey yaşıyor. En az bir yaşlı bireyin olduğu hanelerin dörtte biri ise tek kişilik haneler ve bu hanelerde yalnız yaşayan yaşlıların yüzde 74,9'unu kadınlar ve yüzde 25,1'ini erkekler oluşturuyor. Bu veriler, Türkiye'de giderek daha fazla hanede yaşlının olacağını ve yaşlıların önemli bir kısmının yalnız yaşayacağını gösteriyor.

Kadınların erkeklere göre daha yoksul olduğu Türkiye'de yalnız, yaşlı, yoksul kadınların varlığından bahsedilebilir. Bütün bunlar yalnız ve ekonomik refahtan yoksun yaşlılara yönelik şimdiden sosyal politikaların ve uygulamaların geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Yaşlılara yönelik sosyal politikalarda ve uygulamalarda (ücretsiz ulaşım gibi) tepkilerin oluştuğu dikkate alınırsa yaşlı hakları konusunda toplumsal farkındalığın sağlanması ve yaş ayrımcılığı ihlallerinin önlenmesine ihtiyaç olduğu görülüyor.

Dünyada yaşlanma

Nüfusun yaşlanması birçok ülkenin gündemine Türkiye'den önce girmiştir. Türkiye yaşlı nüfus oranına göre 167 ülke arasında 68. sırada bulunurken Japonya yüzde 28,8, İtalya 22,8, Yunanistan yüzde 22,7 oranındaki yaşlı nüfuslarıyla ilk sıralarda yer aldı. Ageing Europe (Avrupa'da Yaşlanmak) verilerine göre, Avrupa Birliği'ndeki (AB) 27 ülkenin 2019 yılında 90,5 milyon olan yaşlı nüfusu, 2050'de 129,8 milyona ulaşacak. Avrupa'da neredeyse nüfusun beşte biri yaşlı ve 2050'ye gelindiğinde nüfus daha fazla yaşlanacaktır. 85+ yaş nüfus artarken, 55 yaş altı nüfus ise azalmaya devam edecek. AB üyesi ülkelerde yaşlı nüfusun oranı yüzde 20,3 iken, İtalya (yüzde 23) ve Almanya (yüzde 22) ise bu oranın üzerinde yaşlıya sahiptir.

Çalışma çağındaki nüfusun azalmakta olması ve yaşlı oranının artması dikkate alındığında, politika yapıcılar için en acil meselelerden birinin, yaşlı insanları mümkün olduğunca uzun süre iş gücünde kalmaya teşvik olduğu görülmektedir. AB ülkelerinde ileri yaşlardaki kadın sayısı erkeklerden fazladır. Son yıllarda cinsiyetler arasındaki bu fark kapanmaya başlamıştır. 2019'da AB'de aynı yaştaki erkek/kadın oranı 1,33 iken 2050'de bu oranın 1,24 olması öngörülüyor. Bu veriler, başta emeklilik maaşları ve koşulları, uzun süreli sağlık bakımı, eğitim, işsizlik destekleri, kamusal mekan kullanımı gibi çok sayıda konunun Avrupa'nın gündemine gelmesine neden oluyor.

İleri düzeyde sanayileşmiş ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerde nüfusun yaşlanması daha uzun bir zamana yayılmıştır. Bu durum yaşlılara ve yaşlanmakta olanlara yönelik sosyal politikaların ve uygulamaların daha geniş bir zamanda gelişmesine olanak vermiştir. Avrupa'da alınan önlemlerin başında sağlık bakımı ve uzun vadeli bakım sistemleri gelmektedir. Böylelikle insanların nitelikli sağlık bakımına erişimi sağlanarak bakım yükü azaltılmakta ve bireylerin bağımsız yaşamı sürdürmesine destek olunmaktadır. Bu durum insanların refah seviyesine katkıda bulunmaktadır.

Aktif yaşlanma politikaları

Nüfusun yaşlanması, sağlık hizmetleri ve uzun vadeli bakım harcamaları devlet bütçesi üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır ve bu yük sürdürülebilirlik tartışmalarını gündeme getirmektedir. Diğer taraftan emekli maaşlarının ve emeklilik koşullarının iyileştirilmesine çalışılmaktadır. Gerek devlet bütçesi gerekse toplum üzerindeki yükü hafifletmeye yönelik geliştirilen politikalardan biri aktif yaşlanma politikasıdır.

Aktif yaşlanma, insanların yaşlanma sürecinde mümkün olduğunca uzun süre kendi hayatlarının sorumluluğunu almalarına yardımcı olmak, ekonomiye ve topluma katkıda bulunmalarını sağlamak olarak tanımlanabilir. Aktif yaşlanma politikalarıyla kamusal mekanın kullanımı teşvik edilmekte, toplumdan izole yaşamanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Yaşlıların gönüllülük yaparak topluma fayda sağlamaları, daha genç kuşaklarla etkileşimlerini sürdürmeleri ve nihayetinde aktif kalmalarına yönelik uygulamalar yapılmaktadır.

Yaş dostu kentler ve topluluklar oluşturarak yaşlıların gündelik hayatlarındaki zorlukları aşmasına katkı sağlanmaktadır. Özellikle güvenin ve erişimin sağlanması yaş dostu politikalar için öncelikli hedeflerdir. Teknolojik yenilikler ve sağlık başta olmak üzere, hizmetlere ve bilgiye erişim olanakları artırılmaktadır. Son olarak, yaş ayrımcılığının ve toplumsal dışlanmanın önlenmesine yönelik kapsayıcı politikalar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Yaş ayrımcılığı, toplumda yaşlıların dezavantajlarının derinleşmesine ve kalıcı hale gelmesine yol açan önemli bir nedendir. Bu durum yaşlı haklarını gündeme getirmektedir.

Türkiye'nin, "iyi uygulama örnekleri" ile nüfusun yaşlanmasının beraberinde getireceği değişimin bir sorun haline gelmeden çözülmesi için halihazırda nüfusu yaşlanmış olan ileri sanayi ülkelerine kıyasla daha sınırlı bir vakti ve finansal kaynağı bulunmaktadır. Bununla birlikte Türkiye, yaşlının toplumsal konumu ve tüm değişen işlevlerine ve anlamlarına rağmen ailenin güçlü niteliklerinin belirli ölçülerde varlığını devam ettirmesi gibi önemli imkanlara da sahiptir.

Türkiye'nin zengin tarihi, toplumsal ve kültürel birikimine yaslanarak nüfusun yaşlanmasıyla beraber gündeme gelecek meydan okumalara yeni cevaplar üretebilme potansiyeli bulunmaktadır. Bunu yapabilmek için nüfusun yaşlanmasının önemini idrak edip gerçekçi politikalar geliştirmesi, Türk ailesine dair klişe ve nostaljik tutumlardan vazgeçerek toplumsal değişimleri okuyabilmesi ve buna uygun adımları ivedilikle atması, daha verimli ve isabetli politikalarla harekete geçilmesini sağlayabilir. Böylelikle hem sağlık, istihdam ve ekonomik sistemdeki muhtemel yüklerin azaltılması hem de toplumsal ilişkilerde yaşanabilecek gerilimlerin önlenebilmesi mümkün olabilir.

[Doç. Dr. Murat Şentürk, İstanbul Üniversitesi]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler