İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

Türkiye Tarikat ve Cemaatlerin kıskacında,

“Çocuklarına, gençlerine sahip çıkamayan milletler, geleceklerine sahip çıkamazlar”

Cihan devleti Osmanlı İmparatorluğunun hükmünü sonlandırmak varlığına son vermek için türlü yollar deneyen batılı güçler (Haçlılar) içeriden aldıkları desteklerlerde bunu başaramayınca son çare olarak Hilafetin merkezi Osmanlıyı inançları üzerinden çözmek yoluna girdiler. Müslümanlar İslam Akaidi ve Fıkhından uzaklaştırarak tasavvufu yaygınlaştırmak üzere Tarikat ve Cemaatleri kurup yaygınlaştırdılar. Batılı Haçlı zihniyetinin mensubu önemli devlet adamları ve subayların yıllar sonra bu projelerini hatıralarında anlattıkları malumunuzdur.

 

Virüsler zayıf noktadan içeri girer ve yayılır;

Devlet ve her türlü kurumlar aynı insan vücudu gibidir. Zayıf bırakır, tedbirler almaz isen, virüsler zayıf noktadan içeri girer ve yayılırlar. Bir müddet sonra hastalık bütün organları sarar.

Küresel güçlerin organize ettiği Tarikat ve Cemaatler, asırlardır bu zayıf noktaları “fırsatı ganimet” bilerek istifade etmişlerdir. Özellikle yoksul ve eğitimsiz aileler ve bunların çocuklarını hedef kitle olarak seçerek himayeleri altına almışlardır.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugüne kadar ülkeyi yöneten iktidarların “En iyi yatırım insana yapılan yatırımdır” sözünü kulak arkası etmesi. 27 Aralık 1947' de imzalanan "Fulbright Antlaşması" ile milli eğitim sistemimizin ABD’nin vesayeti altına girmesi ile eüitim sistemimiz milliliğini kaybetmiştir. İktidarların eğitim ve eğitime destek kurumlarını adeta kaderine terk etmesi,   her geçen gün eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kalkması neticesinde; Bu boşlukları Tarikat ve Cemaatler doldurmaya başlamıştır. Önce yoksul talebelerin ibate (barınma) ve iaşesini sağlayan Tarikat ve Cemaatler, sonrasında vakıf okulları ve özel eğitim kurumları kapsamında kurulan okullar vasıtasıyla da eğitimlerini sağlayarak himayeleri altına almaya başladılar.

Geçmişte köyden, ilçeden, şehirlere okumaya gelenler ile yaşadıkları yerde istedikleri okulların bulunmaması veya yetersizliği nedeniyle; Günümüzde okulların, üniversitelerin artmasına rağmen, yaşadıkları yerler dışında okumak zorunluluğunda kalan talebelerin, özellikle üniversiteler yapılırken, yeterli üniversite ve devlet yurtları yapılmaması neticesinde talebelerin barınma boşluğunu, Tarikat ve Cemaat yurtları ve evleri doldurmuştur.

Özellikle AKP iktidarı döneminde ta ki 17-25 Aralık vakası yaşanana kadar, Tarikat ve Cemaat yurtları desteklenircesine devlet yurtları yapılamamış. 2007 yılında 625 sayılı Kanun’da özel eğitim kurumları lehine değişiklikler yapılarak, “Vakıf üniversitelerine yüzde 45’e kadar devlet yardımı yapılabilir” hükmü değiştirerek, “devlet yardımı yapılır” şekline dönüştürülmüş, bu şekilde Tarikat ve Cemaat okullarının yaygınlaşması sağlanmıştır.

 

Prof. Dr. Esergül Balcı başkanlığındaki bir ekip tarafından 2016- 2017 bir yılı kapsayan bir araştırma neticesinde; “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği” adı altında bir rapor hazırlanmış. Bu raporda sadece İstanbul’da 445 Tarikat ve kolunun faaliyet gösterdiği, Tarikatlara bağlı yurt kapasitesinin 380 bini bulduğu, devlet okullarında okuyan öğrenci sayısının da nüfustaki artışa rağmen. Özellikle 4+4+4 uygulamasının başlatıldığı 2012 yılından bugüne kadar devlete ait dört binden fazla ilkokul kapatıldığı, öğrenci sayısının da bir milyon civarında azaldığına dikkat çekiliyor.

Buda, Devletin eğitimden kademe kademe çekilmesi, yoksul ailelerin Tarikatlar ve Cemaatlere mahkûm edildiği,  Devletin çekildiği yerleri(Eğitim kurumu ve Yurtlar), Tarikat ve Cemaatlerin doldurduğu anlamına geliyor.

 

Netice itibariyle;

Genelde göç etmiş ailenin, kentte tutunamamanın ezikliğini ve yetersizliğini, en azından çocuklarının parasız eğitim aldığı düşüncesiyle Tarikat ve Cemaatlere bırakmıştır.

Bu Tarikat ve Cemaat evlerinde, yurtlarında kalan çocuklar, Anne-baba şefkatinden, aile sıcaklığından yoksun, sormadan, sorgulamadan, kesin itaat ve biat ile adeta hapsedilerek adeta bir “mutant” haline dönüştürülüyor. Böyle bir ortamda yaşayan çocuklar karşılaştıkları cinsel istismarı dahi sorgulayamazken, ailelerine de anlatamıyorlar, anlatsalar dahi susturuluyorlar.

Ailelerinin yanında imkânları ile istedikleri okullarda okuyamayan çocuklar, Tarikat ve Cemaatler vasıtasıyla bu okullarda okuma imkânına sahip oldukları ideallerini gerçekleştirdikleri için Tarikat ve Cemaatlere itaat ve biatte kusur işlemiyorlar.

Milletimiz Tarikat ve Cemaatlerin, devlet için ne kadar büyük bir tehdit unsuru oluştuğunu 15 Temmuz 2016 vakası ile acı bir şekilde yaşamıştır.

Fethullah Gülen Cemaati”, “Hizmet Hareketi” veya “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” olarak bilinen yapılanmanın devlet içerisinde nasıl bir “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) haline dönüştüğü gözler önüne serilmiştir.

Hiçbir şey göründüğü kadar apaçık değildir;

1977 yılında Adana EML’de okurken Elazığ’dan Adana’ya okumaya gelen sınıf arkadaşım vasıtasıyla, onun kaldığı Cemaat evine gitmiş, Cemaatle ilk tanışmam bu vesileyle olmuştu. Bir ay kadar süre ile haftada birkaç gün, arkadaşımla bu Cemaat evine giderek, sohbetlerine katıldım. Bu aynı zamanda benim gazetecilik aşkımın başladığı dönemlerdi. Okumayı ve araştırmayı seven biri olarak, Cemaat evindeki sohbetleri, oradaki hoca ve ağabeylerin hal ve hareketlerini devam ettiğim süreçte, analiz etmem neticesinde; bu Cemaat evine bir daha gitmeme kararı aldım. Arkadaşım neden gitmek istemediğimi sorduğunda, ona da buradaki rahatsızlığımı açıkça anlatarak kendisinin de gitmemesini, kalacak başka bir yer bulmasını tavsiye ettim. Ancak arkadaşım para vererek bir yerde barınma imkânı olmadığını, okuyabilmek için başka bir çaresi olmadığını söyledi.

O tarihten bu yana Tarikat ve Cemaatler yakın takibimdedir. Özellikle Gülen Cemaati üzerinde yaptığım uzun araştırmaları “Fethullah Gülen ve Hareketi (Gülen’in Devleti ele geçirme planları)” adlı bir kitapta toplamamama rağmen basım imkânı bulamadım. Ancak birçok belgeden oluşan bir CD hazırlayarak 2004-2007 yılları arasında dağıtma imkânım oldu.

FETÖ’nün TSK’deki yapılanması ile 1983 yılında TSK’de görev yaparken, Devlet, Emniyet ve MİT içerisindeki yapılanmasına da, 1994 yılında devlet görevim sürecinde tanıklık ettim. Esasen benim devlet görevini bırakmam da, Cemaat hakkında hazırladığım, başbakanlığa sunduğum rapor sonrası, Cemaat mensupları aramızda yaşanan sıkıntılar neden olmuştur.

FETÖ’nün TSK ve Devletin sinir noktalarındaki yapılanmalarına dair hazırlanan bir dosyayı merhum Emekli ÖKK. Binbaşı, eski MİT Müşaviri, Kâşif Kozinoğlu ile birlikte 2003 yılında başbakanlığı devralan R.Tayyip Erdoğan’a bizzat teslim etmiştik.

 

“Bir musibet bin nasihatten iyidir”;

İstiklal şairimiz merhum Mehmet Akif’in “Hatalardan ders alınsaydı tarih tekerrür etmezdi!” veciz sözünde de vurguladığı gibi, hatalar ancak ders alınırsa tekerrür etmez. Türkiye, 17-25 Aralık 2013 ve akabinde 15 Temmuz 2016 vakası ile Cemaat ve Tarikatların devletin bekası için ne kadar büyük tehdit oluşturduğunu bedelleri ile yaşamıştır.

“Bir musibet bin nasihatten iyidir” ancak görünen o ki, FETÖ musibeti hala algılanamamış gibi görünüyor. 11.08.2017 tarih ve “Devlet kadrolarında Cemaat değişimi” başlıklı yazımda devlet kadrolarında FETÖ’den boşalan kadrolara diğer Tarikat ve Cemaat mensuplarının yerleştirildiğine dikkat çekmeye çalışmıştım.

(https://www.adanapost.com/devlet-kadrolarinda-cemaat-degisimi-79508yy.htm)

“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” (Şeyh Edebali)

Bir daha böyle vakaların yaşanmaması için gereken tedbiri almak ülkeyi yöneten siyasi iktidarların, milletine karşı sorumluluğudur, boyunlarının borçlarıdır. Yazının başında da belirttiğim üzere ; “Çocuklarına, gençlerine sahip çıkamayan milletler, geleceklerine sahip çıkamazlar”

 


İbrahim Halil SİPAHİ

07.04.2018/adanapost.com

twitter.com/ihalilsipahi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum