Atlasın Sesi
Mustafa Yürekli, Dil ve Edebiyat dergisinin 2013 yılı Ocak sayısında yayınladığı ?Atlasın Sesi' şiirini köşesine taşıyor:
?Gözyaşının ardında saklı çığlıkla / Kaç ufuk çizgisi kırıp döktük / Güzel günler ertelenmiş bu savaşın sonuna / Sakın serinleme kalbim / Çıkarma keder çarığını / Umut asanı atma bir kenara / Haritada gözpınarını kaynat hasretin..?
ATLASIN SESİ
Mekke kendini tanıyamadı
Kabe'yi göremeyince haritada
Göğsüne bir ağrı saplandı arzın
İnsanlık kalp krizi geçirdiğinden
Cihannümada öteye beriye
Uzun tüylü bir acıyı
Kovalıyorum sene dört mevsim
Sınır telleri tanımayan güvercinler
Kelime sürüsü dönüp durur dilimin ucunda
Ordular geçiyor defterimde
Toprağım kaç devlete bölünmüş
Adalet kurulup kurulup yıkılan otağ
Yeryüzü el altında artık
Gökyüzü de ayak altı
Yabancı masada çizilen haritalar başka
Şimdi ben atlası okuduktan sonra
Hangi türküyü çağıracağımı biliyorum
Boğulmuş sesimle
Çaresizliğimizi bir ucundan
Hafif kaldırınca işte secdemiz huzurda
İki parmak arasında bir sevda
Korkuyla umut tutuyor kalpleri ayakta
Saf tutmuşuz bir ucundan dünyanın öteki ucuna
Milyonlarca at bir ovayı tepelerken
Soluk soluğa aşarken bir dağı
Yelelerinden ter damlayan
Kabe'ye doğru kaçarken ruhlarımız
Dişleri parlayan tay hangi çocuğun içinde
Bayramlık giysileriyle hayat
Kuşanırken en mavisini ölümün
Ebabil toplayarak geldim öteden beriden
Beş kez akıyoruz her gün
Yeryüzünün tüm köşelerinden tek noktaya
İşte burada gurbet maceramız
O ünlü seyahatname
Bu nasıl yaprak dağdan dağa koşuşturma
Halklar aynı ama ülke adları ne çok değişmiş
Medine savunması sona erince
Kudüs kan gölü
İstanbul uzamış bozgun uykusu
Bağdat ve Şam artık babaocağına dönememek
Yeryüzünün beş duyusundan kulağı
Seferlerim havadan karadan ve denizden
Kırmızıda boğulunca
Yeşilde dünyaya yeniden geliyorum
Ve mavide boy atıyorum kıyamet gününe kadar
Bir ayağım çölde yandı
Denizlerde kaydı bir ayağım
Ne o beyaz geceler var tarih sahnesinde
Ne de o kara seneler dağılıp giden bulut
Nasıl yaprak bu böyle maske dolu
Altın utanç tabakaları yüzümüzde savaş görmemiş paşalardan
Gümüşi lekeler sürülmüş alnımıza yenilmiş sayılan ordulardan
Artık kayıtları bir köşede alkışsız açıyorum
Ne nedenleri unutulur aldanışların ne sonuçları
Korkunun üstüne kalktım ki
Ormanlar kış uykusunda ovalar kaçıncı rüyada
Irmaklar arada bir deliyor uykusunu
Yıl on iki ay ölümleri umursamıyor
Mekke'nin kızları şehirler iki asırdır ölü
Kuran'ı birkaç ağaç içinden okuyor
Ayetlere karışırken kuşlar bir tarihi caminin avlusunda
Bahar hazır dünyanın göğsüne göğsüne vurmaya
Acının üstüne kalktım ki
Sabra sığmaz bir Cuma akşamı bu köşesinde aymazlığın
Terk edilmiş kamusta adlar
Kadim sıfatlar eylemler filiz vermiş
Diriliş göğsüne vuruyor her şeyin
Kağıdın göğsüne vuruyor toprağın bile
Bu gece şair çöpe atmamış yazdıklarını
İşte mucize temizlendi kanım
Masadaki haritaya aktı damar damar
Senin bakışın bir çığdır
Önümüzden büyük ağaçlarıyla
Kayalarıyla yuvarlanan içimize
Yüreklerde büyük heyelan
Aynaların gıyabında
Zilletimize boşalan yağmurdan sonra
Toprak kokan esmerliğim haklıdır geceleri
Gündüz de ışıksız gözlerim
Haritaya bakmaya yürek mi dayanır
Kanımı kana kana akıttığım topraklar işte yeminimizde
Kitabın altında bayrağın altında ve silahın
Ya halife başa
Ya akbabalar kuzgunlar leşe
Bütün servetimiz özgürlüğümüz
Kitapla silah kanatlanıyor ellerimizde
Uygarlık kaçkınıyız gözlerinde
Ormana desturlu sığınmışız
Rüzgarda sakalımızı savura savura
Başımızda kefen ulu sarık
Gözlerimiz gecesi çalınmış yıldızlar
Kıtaları almışız cübbemizin altına
Dağdayız ateşin başında bir ağustos gecesi
Tevhit kelimesini parçalayıp sürüyoruz bin bir yaramıza
Varım yoğum bu destan
Gözyaşının ardında saklı çığlıkla
Kaç ufuk çizgisi kırıp döktük
Güzel günler ertelenmiş bu savaşın sonuna
Sakın serinleme kalbim
Çıkarma keder çarığını
Umut asanı atma bir kenara
Haritada gözpınarını kaynat hasretin
Parmaklarım bir avuç güvercin olarak
Ellerim yakarışta katarına katılıyor göçmen kuşların
Kelimeleri uçuruyorum uzaklara
Yukarılara andımızı
Ölüm ötesine taşınmaz hiçbir şeyi
Tutmadım gönlümde yanımda
Gülüşümün ardında saklı fırtına öncesi
Sevdanın harcını karan sükutta
Allah'tan aldığım kadar temiz mi verdiğim soluk
Dağlar rahmet ateş ve deniz imtihan
Ve kan varken aşkla kaynayan
Şakaklarım bir sokak gibi uğuldarken
Şehirleri Mekke'ye bağlayan
Şaşıyorum akışına ırmakların köprünün altında
(Dil ve Edebiyat, 49. Sayı, Ocak - 2013)
Mustafa Yürekli - Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.