Kamil Büyüker: Şarkiyatçı Bir İlim Adamı Portresi / Ahmed Ateş
Kamil Büyüker: Şarkiyatçı Bir İlim Adamı Portresi / Ahmed Ateş
1950’li yıllarda Farabi’nin İlimlerin Sayımı, İbn Sina’nın Risale fi- Mahiyat el-Işk, Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat (Mevlid), Ravendi’nin Rahat’üs-südûr ve Âyet’üs-sürûr, Fazlallah’ın Camiu’t-Tevârih eserlerini yeniden yayına hazırlayan Ateş dikkati ve titiz çalışması sayesinde önemli yanlışları da gün yüzüne çıkarmıştır.
Ahmed Ateş ismi hafızamda hep Hasan Âli Yücel zamanında yayınlanma kararı verilen MEB İslam Ansiklopedisi ile birlikte yer alıyor. Ancak Ahmed Ateş’in doğduğu yer, aile kökleri, ilim ve kültür çevresi, irtibatları konusunda fazlaca bir malumat sahibi değilken yayınlanan bir kitap bu noktada imdada yetişti. Her Sayfası Altın Değerinde: Ahmet Ateş (Büyüyen Ay yayınları, Nisan 2021, 208 s.) torun Ahmet Emre Ateş tarafından kaleme alınan hem otobiyografik hem monografik bir çalışma özelliği taşıyor.
Üç Kuşak İstanbullu Bir Aile
Aile kökleri ve özellikle yaşanılan kültür muhiti itibariyle hakikaten “her sayfası altın değerinde” ve şaşırtıcı bir hüviyete sahip hayat hikâyesi olan eser, okurunu da farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Hem torun hem de kitabı kaleme alan Ahmet Emre Ateş’in ifadesiyle üç kuşak İstanbullu ve üç kuşak üniversite mensubu olan ailenin hikâyesinin geçtiği bölgeyi ağırlıklı Suriçi ve İstanbul Üniversitesi oluşturuyor. Bu arada tabi şehrin dönüşümünü, kültür muhitinin kaybını da gözleme imkânı buluyorsunuz.
Bir ilim adamı olan ve verdiği eserlerle yakın tarihimizde önemli iz bırakan Ahmed Ateş’in diğer yarısı ve eşi olan Fikret Ateş kitabın ilk sayfalarında bizleri karşılıyor. Bir Osmanlı Subayı Teğmen Bahattin Bey, çocuklarının Namık Kemal ve Tevfik Fikret isimlerini taşımalarını isterken 1915 yılında Mekke’de doğan kızına Fikret adını vermiş. Mekke’de doğmuş, Kâbe’nin içine çocukluk yıllarında girmiş olan Fikret Hanım, Mekke’den İstanbul’a uzanan hayat macerasında Antalya-İzmir duraklarını görmüş geçirmiş Osmanlı kimliği yanında Cumhuriyet döneminin saygın edebiyat öğretmenleri arasında yerini almıştır.
Konya’da Manevi, İstanbul’da İlmi Birikim
Ahmet Ateş de 1917 yılında Nizip’te dünyaya gözlerini açmış. Ancak hayatının şekillenmesinde Konya Lisesi’ndeki yılları büyük bir etkiye sahiptir. Öyle ki Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav o dönem Konya Lisesi’nde kendisine ilham kaynağı olan iki öğretmendir. Konya’da edebiyata ve yabancı dile merak salar ve orada bir rahibin yardımıyla Fransızca öğrenir. Konya’nın manevi atmosferi, edebiyat dünyasına bu isimlerle adım atışı kitapta torunu tarafından şu cümlelerle yer alır: “Dedemi Ahmet Ateş yapanın, Konya’nın o güzel ve eşsiz tasavvufi atmosferi olduğuna da emindim.” (s.29) Fikret Ateş ve Ahmet Ateş’in bir araya geldiği nokta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesidir. Yıl 1935. Ahmet Ateş, Çapa Öğretmen Okulu yatakhanesinde kalmaktadır. Sınıf arkadaşları edebiyatımızın önde gelen isimleridir: Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Zeki Ömer Defne, Oktay Aslanapa, Fahir İz, Vedat Türkali, Samim Kocagöz, Mehmet Kaplan, Abdülkadir Karahan… Ahmet Ateş’in üzerinde ciddi etki bırakan Hocalarını da saymak gerekiyor. Batı bilim ve yönetimine Hellmut Ritter, Doğu Bilimi ve yönetimine Şerefettin Yaltkaya, bilimsel şüpheciliğe Fuat Köprülü, Divan Şiirine Ali Nihat Tarlan, dil meselesine ise Reşit Rahmeti Arat eliyle adım atmış ve önemli mesafeler almıştır.
Kendi anlatımıyla Ahmet Ateş Hoca, bilimsel şüphecilik ve eleştirelliği Fuat Köprülü’den, Divan şiirinin ifade mekanizmasını Ali Nihat Tarlan’dan ve özellikle dilin kendi yasalarıyla gelişen bir bütün olduğunu Reşid Rahmeti Arat’tan öğrenmiştir. Bunun yanında kütüphane araştırması tekniğini Hellmut Ritter’in sıkı disiplini altında öğrenirken Şerafettin Yaltkaya sayesinde geceli gündüzlü çalışmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Mevlid’e Sonradan İlave Edilen Merhaba Faslı
Ahmet Ateş’in hususiyeti İslam Ansikopedisi yayın heyetinde yer alması (1939-1960), Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü ile Şarkiyat Enstitüsünün başına geçmesinin yanı sıra 49 yıllık kısa sayılabilecek bir ömre sığdırdığı telif ve çeviri eserleridir.
1950’li yıllarda Farabi’nin İlimlerin Sayımı, İbn Sina’nın Risale fi- Mahiyat el-Işk, Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat (Mevlid), Ravendi’nin Rahat’üs-südûr ve Âyet’üs-sürûr, Fazlallah’ın Camiu’t-Tevârih eserlerini yeniden yayına hazırlayan Ateş dikkati ve titiz çalışması sayesinde önemli yanlışları da gün yüzüne çıkarmıştır. Bunlardan birisi Süleyman Çelebi Mevlid’inde yer alan “Merhaba” faslının Çelebi’den 60 yıl sonra Ahmedî isimli bir başka şaire ait olmasıdır. Bu noktada önce Nihat Sami Banarlı’nın neşrine ciddi tenkit getiren Ateş, yanlışa işaret etmekten çekinmemiştir.
Banarlı da Ateş’in yaptığı Mevlid neşrine yazdığı yazı ile mukabele etmiştir: “İlim ilimdir. Ben bir zaman eserimi tenkid eden imzanın bugün benim yaptığımdan daha iyi bir tenkitli nüsha meydana getirmesi karşısında sadece iftihar duyuyorum. Türkiye’de ciddi ilmin malumatlar gibi münkariz olduğu bir devirde Ahmet Ateş’in güzel eserinin nasıl bir kıymet olduğunu çok iyi anlıyorum.” (s.51)
MEB İslâm Ansiklopedisi Projesi
Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde yaptığı önemli icraatlardan birisi de İslam Ansiklopedisi yayınıdır. Esasen 1908-1936 yılları arasında Leiden’de üç ayrı dilde yayımlanan ve Türkçe’ye tercümesi Mayıs 1939’da karara bağlanan eser, Adnan Adıvar’ın heyet başkanlığında yayına başlar. Ahmet Ateş’inde içinde yer aldığı heyette Reşit Rahmeti Arat, Mükrimin Halil Yinanç, Cavit Baysun, Besim Darkot, Sabri Esat Siyavuşgil, Zeki Velidi Togan, Şerafettin Yaltkaya, Tayyip Gökbilgin vardır.
Ahmet Ateş’in o dönem ciddi tartışmaların odağında olan İslam Ansiklopedisi heyetinde yer alması, 1955 yılında heyetin başkanlığını yapan Adnan Adıvar’ın vefatı ile heyet başkanlığına seçilmesi ve süreç içerisinde Osman Turan ve Eşref Edip gibi isimlerin tenkitlerine maruz kalması ve sonrası ayrı bir çalışmanın konusu olacak durumdadır.
Ahmet Ateş’in hayatında İslam Ansiklopedisi’nin ayrı bir yeri vardır. Zira 1939 yılında çalışmaya başladığı ve 1960 yılı ortasına kadar devam eden ve öldüğü güne kadar d 1 Nihat M. Çetin, “Ahmet Ateş”, DİA, 4. Cilt, 1991, s. 56
üzerinde çalıştığı, uzun ve meşakkatli bir çalışmanın ürünüdür. Bu manada ansiklopedide yazdığı elliden fazla madde arasında kimileri dikkat çekicidir: Asabiyet, Gazel, Mesnevi, Kuşeyri, Maturidi, Nizami, Muhyiddin
ibn el-Arabi bu maddelerden sadece bir kaçıdır. Bu yazım sürecinde 14.00’e kadar üniversitede olan, sonrasında Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün bir odasında İslam Ansiklopedisi heyetiyle buluşan Ateş, toplantı sonrası ise Hellmut Ritter ile Merkez Kütüphane’deki Şarkiyat Enstitüsü’ne geçermiş. Bu süreçte de yine önemli bir vazifesi Hocası Hellmut Ritter’in Almanya’ya geri dönmesi üzerine Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü ile Şarkiyat Enstitüsü’nün idaresinin kendisine geçmesidir.
Ahmet Ateş ömrünün son demlerine kadar üretmiş, çalışmıştır. 1966 Eylül’ünde ise son seyahatini İran’a yapmıştır. Burada mufassal bir İran tarihi yazdırılması için Tahran’da yapılan bir toplantıya katılmış ancak dönüşünden kısa bir zaman sonra 20 Ekim 1966’da vefat etmiştir.
Nihat M. Çetin’in ifadesiyle geniş bir kültüre sahip olan Ateş, aynı zamanda titiz bir araştırıcı ve velûd bir âlimdir. Bunda tecessüs ve merakının, çeşitli konulara dair eserler okumasının, değişik kütüphanelerde yazma eserler üzerindeki devamlı çalışmalarının olduğu kadar İslâm Ansiklopedisi’ndeki faaliyetinin de tesiri olmalıdır. Bu hususiyeti ayrıca onun daima orijinal konular bulup işlemesini de temin etmiştir (Nihat M. Çetin, “Ahmet Ateş”, DİA, 4. Cilt, 1991, s. 56)..
Toktamış Ateş’in yeğeni ve Ertunga Ateş’in oğlu olan Ahmet Emre Ateş, dedesini tanıyacak ve tanıtacak evsafta bir eser ortaya çıkarmıştır. Vefasına teşekkür ederken, Ahmet Ateş’e de rahmet diliyorum.
Kaynak: Ulu Kanal
Kaynak:Adanapost
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.