Mustafa Yürekli: Mealciler Ve Tanrı Sözü Söylemi Emperyalizmin Neresinde?

Mustafa Yürekli: Mealciler Ve Tanrı Sözü Söylemi Emperyalizmin Neresinde?

"1960 sonrasında da Türk esansiyalizmi Amerikan projesi haline gelmiş, mealcilik adını almıştır; sözkonusu oryantalist tanrı sözü söylemi altında İslam düşmanlığı yapılmaktadır; İslam tahrif, hakikat medeniyeti tahrip ve Anadolu Müslümanları taciz.."

Mealciler Ve Tanrı Sözü Söylemi Emperyalizmin Neresinde?

Esansiyalizimin Türkçe karşılığı özcülüktür. ‘Esans’ Türkiye’de genellikle dini kitabevlerde küçük şişeler içinde satılan ağır kokular (hacı yağı) için kullanılan bir terim. Yüksel Kanar’ın dikkat çekmesiyle fark ettim ki esans ‘öz’ (essence) demek; genellikle parfüm üretimi için başta çiçekler olmak üzere güzel kokulu bitkilerin ve misk öküzü gibi hayvanların bazı organlarının kokulu özü anlamına geliyor. ‘Özcülük’ (esansiyalizm) diye bir felsefi disiplin de var, ‘her bir varlığın türünün varoluşsal niteliklerini kendi özlerinde barındırması’ anlamında. Biyolojist, hatta Darvinist bir yaklaşımdır özcülük, sosyal bilimlerde; faşizmin de dayanağıdır aslında.

Türkçe’de hiç ‘işin özü’ anlamında kullanmıyoruz ‘esans’ı, nedense özün pek de önemli olmadığı bu tuhaf ülkede esansın temel işlevi, kısa süre sonra parçası olacağı bazı kötü kokuları bir süreliğine gizlemek.. Bir toplumda meseleleri öz ve biçim olarak almak, sosyolojik düşünceyle nedenleri kat kat açarak özü tespit etmek başkadır, “özcülük” başkadır. ‘Essence’ın bu iki anlamının varoluşsal düzeyde nasıl çatır çatır çarpıştığını Porumboiu’nun süperminimalist filminde, “İkinci Oyun” (Al doilea joc) görünce ilgimi çekmişti. (Keşke izlenen film olsaydı da “İkinci Oyun” filmiyle anlatsaydık Türk Esansiyalizmi konusunu.)

Dünya çapında ilahiyatçıların tartıştığı bir kavram olan esansiyalizm, dini sadece mukaddes metinlerden, Kutsal Kitap’tan anlamanın mümkün olduğu iddiasındadır. İngilizlerin bir projesi olan ve oryantalizmin ana amacı olan Türk esansiyalizmi de Türkçe ezan, ana dilde kutsal kitabı okuma yaklaşımlarıyla tarih sahnesinde arz-ı endam etmiştir. 1960 sonrasında da Türk esansiyalizmi Amerikan projesi haline gelmiş, mealcilik adını almıştır; sözkonusu oryantalist tanrı sözü söylemi altında İslam düşmanlığı yapılmaktadır; İslam tahrif, hakikat medeniyeti tahrip ve Anadolu Müslümanları taciz edilmektedir.

Esansiyalizm, Protestanlığın felsefi özüdür: Dini kutsal kitap metnine indirgemek; böylece gramer, sözlük ve edebiyatı da yardıma çağırarak, hatta tefsir yapma iddiasıyla bütün bir kültürü kullanarak üslupla ve saçma yorumlarla bireyselleştirip vicdana hapsederken, kapitalizmin de yolunu açmak, esansiyalizmin sosyol ve siyasal işlevidir. Esansiyalizm, bir başka Hıristiyan tefsir yöntemi olan hermeneutikten, felsefedeki yapısalcılıktan, varoluşçuluktan ve fenemenolojiden çok yararlanır. Bu ilişkileri ilerleyen yazılarda açıklayacağım.

Esansiyalizmi ve Türk Esansiyalizmini iyi anlamak için Protestanlığın tarihini bilmek gerekir. Hristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biri olan Protestanlık, 16. yüzyılda (1529) Martin Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde Katolik Kilisesine ve Papa'nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştur, moderdir.

 

PROTESTANLIĞIN KOPUŞ BİÇİMİ

 

1.VATİKAN KARŞITLIĞI: Ruhban sınıfına karşıdırlar. Protestanlık, dini tekeline alan Vatikan’ın, Orta Çağ’daki kirli tarihine ve siyasal iktidarı da elinde bulunduran ruhban sınıfına karşı bir harekettir. Vatikan’dan kopuş, ülkelerin ve halkların ulusal çıkarlarının, kapitalist ve emperyalist politikalarının zorunlu kıldığı bir durumdur. Protestanlık, Avrupa ülkelerine yeni bir defter açmaktadır.

2.TEK KAYNAK: Kitab-ı Mukaddes'i Hristiyanlık için “tek kaynak” saymışlardır. Protestanlık, esansiyalist bir hareket olarak papazlara ihtiyaç duymaksızın Kitab-ı Mukaddes'i okuyabileceklerini savunmuştur. Elinde kutsal kitap olan, her vaftiz edilmiş inananın aracısız/eğitimsiz rahiplik yetkisi olduğuna inanan Protestanlar, Kitab-ı Mukaddes'i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır.

3.ARACISIZ OKUMAK: Protestanlık, öğretmensiz öğrenim anlayışını, (çırak, kalfa olmadan aracısız ustalık, hangi alanda kullanılabilir dert etmezler) papazlara ihtiyaç duymaksızın, ilahiyatçı bile olmadan Kitab-ı Mukaddes'i okumayı savunur.

4.HERKES ÜSTAT: Her vaftiz edilmiş inananın bir alimden/hocadan/üstattan eğitim almadan rahiplik yetkisi olduğunu savunur. Protestanlık, din adamlığını ya da papazlığı, ilahiyat eğitimi almadan, okuyup anladığı iddiasında olan herkesin sadece Kitab-ı Mukaddes'i eline alıp dili döndüğünce anlatabiliyorsa, papazlık yapabileceği yeniliğini yapmıştır.

 

PROTESTANLIĞIN ÖZELLİKLERİ

Protestanlık, diğer Hristiyan mezheplerinden bazı ayrımlar gösterir. Hristiyan mezheplerinin karşılaştırılması sonucunda Protestanlığın tespit edilen özellikleri şunlardır:

1.LİDERSİZLİK: Protestanların Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî liderleri yoktur. Protestan hareket, liderlik ve yönetim karşıtı bir söylemle doğmuştur. Protestanlar, Katolik inanç sisteminin çoğunluğunu korusalar da, Katolik Kilisesi'nin Papa'ya verdiği geniş yorum ve uygulama yetkisini tanımadılar.

2.DİNİ STATÜLERE KARŞI GELMEK: Protestanlıkta, başlıca bir özellik de azizlere ve Meryem Ana'ya dua edilmez ve dilekte bulunulmaz. Protestanlar, İsa’nın tanrılaştırılmasına ses çıkarmazken, kalan bütün dini statülere, kişiliklere saldırmaktan çekinmezler. Din adamlarını itibarsızlaştıran, kapitalizme teslimiyle sonuçlanacak şekilde dinin avami anlayışını esas alan Protestanlık, emperyalizmin bütün işgallerinde işgalci orduların peşine takılmış, yağmayı onaylamış, işgal edilen ülkelerde halkın zafiyetinden yararlanarak misyonerlik çalışması yapmıştır; kapitalizm ve Protestanlık, zihniyet ve ruh bakımından aynileşmiştir. Bunu Max Weber sosyal bilimler alanında kuramlaştırmıştır.

Max Weber, “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” eserinde temel olarak kapitalizmin gelişimini Protestan ahlakının yaygınlaşmasına bağlamaktadır. "Ne oldu da geleneksel toplumdan modern topluma geçildi?" sorusuyla kapitalizmin dinamiklerine açıklama getirmeye çalışırken, bu geçişte temel farklılığı düşünce yapısındaki "Rasyonalite" kavramı ile açıklamakta ve insanlar modern zamanlarda dini bilgiyi terk edip daha çok serbest mantığı ve aklı kullanmaktadır, demektedir. Bu durumu ise modernliğin metodolojisi olarak rasyonalite kavramı ile açıklamaktadır. Weber’in vurguladığı, kapitalizmin, dinin bilgiye getirdiği vahiy filitresini kaldırıp insanı tamamen algıya hapsetmesi ve aklı sorumsuz kullanır hale gelmesidir. "Rasyonalite", aile, nikah, erdemlilik (diğerkamlık, fedakarlık) endişesinden uzak nesne bağımlılığıyla sonuçlanmıştır. Sahip olma arzusu, faiz, emeği sömürü, tüketim kültürü Avrupa sosyalistlerin eleştire geldiği modern olgulardır.

3.GELENEKSEL İBADETLERDEN KOPUŞ: Protestanlar ayrıca Katolik Kilisesi'nin dünyasallaşan ayin ve uygulamalarından uzaklaşma gerekçesiyle Katolik Kilisesi'nden ayrılmışlardır. Protestanlar, papayı, Katolik ve Ortodoks dünyasındaki bütün geleneksel dini düzeni, yani dini yapıları, statüleri ve ilişkileri tanımamaktadırlar. Protestanlar, dini inançları daha kişisel düzeyde yaşama yolunu tuttular.

4. ANA DİLDE KİTAP (MEALCİLİK) VE İBADET: Kitab-ı Mukaddes'in ana dilde okunabilmesi de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katolikler ve Ortodokslar kilise ayinlerinde Kitab-ı Mukaddes'i Yunanca ve Latince okumak zorundaydılar. Alman, Fransız, İngiliz gibi ırkçılık eğilimleri güçlü olan toplumlarda ana dilde ibadet Protestanlığı cazip hale getirmiştir. Protestanlar, Kitab-ı Mukaddes'in Katolik Kilisesi tarafından kabul edilen, ama milattan önce sabitlenen Yahudi kanonunda (kanon: Kitab-ı Mukaddes'in bölümler listesi) yer almayan bazı kitapları apokrif olarak tanımlar ve Tanrı Sözü olarak kabul etmezler. Protestanlar, dini metine indirgedikleri için sözkonusu metin tartışmaları ciddi bir birikim oluşturur. (Daha sonra İkinci Vatikan Konsülünün toplanmasının ardından Katolik kiliselerinde de ana dilde ayin yapma özgürlüğü Novus Ordo adı verilen yeni bir kilise yasası uyarınca kabul edildi.) Protestanlık, Kutsal Kitabı pozitivizmin gölgesinde okuma çalışmasıdır; rasyonelleştirme görüntüsünde kutsaldan arındırılıp sıradan bilgiye, vicdanda özel bir duyguya dönüştürülür.. Protestanlığın özü olan esansiyalizim sayesinde toplum kişisel din ve yerel, özel cemaatler haline getirmiştir; dinin bir talebi ve itirazı kalmamıştır.

5.KİLİSEYİ VE CEMAATİ TERK: Kilisesi'nin dünyasallaşan ayin ve uygulamalarından uzaklaşma gerekçesiyle Katolik Kilisesi'nden ayrılmışlardır.

6.ADEMİMERKEZİYETÇİDİR: Protestanlık; Katolik ve Ortodoks kiliselerin merkeziyetçi anlayışının tersine, çeşitli kiliseler veya mezhepler arasındaki kurumsallaşmamış bir topluluktur. Protestanlık, ademimerkeziyetçi, dernek kurar gibi kilise kurmanın, insan toplayabilenin papaz olduğu, kiliseler arasında iletişim ve ilişki olsa da her kilisenin bağımsız olduğu bir harekettir.

7.RAHİPLER EVLENEBİLİR: Protestanlığı güçlü kılan ve yayılmasını hızlandıran, lidersizlik, merkeziyetçi olmayışından sonra üçüncü dinamik yaklaşımı da Katoliklerin tersine, Protestan rahipler evlenebilirler ve giderek bazı Protestan mezheplerinde kadınlara da rahip olabilme hakkı vermesidir.

8.VATİKAN’SIZ HIRİSTİYANLIK: Avrupalı dünya güçleri ve zenciler, Vatikan’dan koparak Ortaçağ Hıristiyanlık tarihine ve onun uzantısı yapıya mesafe koymuşlardır.

 

TARİHİ ARKAPLAN

Protestanlığın tarihi arka planı, dinler tarihindeki pozisyonu şöyledir:

Vatikan ve Fener, Roma’dan kalmadırlar. Özellikle Vatikan, İtalya’nın nüfuzunu temsil eder; bu nedenle Napolyon işgal ettiği ve topraklarına kattığı İtalya’nın Vatikan’la dini otorite olarak tepesinde durmasına katlanamamış, laiklik politikasına sarılmıştır; İtalya’nın ve Vatika’nın sultasından çıkabilmek için Fransız aydını ve politikacıları Protestanlığa yönelmiştir. Amerikalılar, İngilizler ve Almanlar da dünya hakimiyetine yürürken Vatikan’ı tanımamış, Protestanlığa yönelmiştir.

Emperyalist ve kapitalist ülkeler, direnen, gelenekçi Katolik ve Ortodoks mezheplerine güç kullanıp kanlı bir şekilde boyun eğdirmek yerine, Ortaçağ tarihi ve toplumdaki nüfuzunu bildiklerinden, Protestanlığı tarih sahnesine çıkararak dini baskıdan kurtulmuşlardır. Avrupa devletleri ve Amerika, “karınlık” olarak tanımladıkları Hıristiyanlığın ortaçağ tarihinden ve kültüründen kurtulmak için kısa yol olarak Protestanlığa yönelmişlerdir. Amerika’da ve Afrika’da zenci Hıristiyanlar da beyazların kolonyol tarihinden koparıp ayırmak için Protestanlığa yönelmek zorunda kalmıştır. Kısacası Protestanlık, Batı’nın Ortaçağ ve Kolonyal tarihlerinin zorunlu bir sonucudur.

 

ASHABUL KURAN'I MEAL OKUMAMAKLA SUÇLAMAK

Öyle bir anlatım var ki fare görünce sandalyenin üstüne çıkıp feryat eden kadın gibi sanki vatandaş mealden korkuyor, uzak duruyor, ona el bile sürmüyor.. Bu millet, meal okumuyor deniyor.. Püsküllü yalan. Bir avuç mealci mi bu kadar çeviriyi on yıllardır alıp okuyor, yazara bütçe sağlıyor, yayınevlerini ayakta tutuyor. Kanal 7 ve bazı kanallar 20 yıldır sabahları mealle hatim indiriyor.. Sadece meal yayını yapan radyo var. Camide vaazlarda o kadar çok ayet ve hadis okunuyor ki.. Gazeteler, her yıl yüzbinlerce meal veriyor, bunları sadece mealciler mi alıyor? Üstelik meal ihtiyacı Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmış ve son 100 yılda böylesine yaygınlık kazanmıştır.

Milletimiz, Kur'an-ı Kerim’in üzerine titriyor, haffız yetiştiriyor, yüzüne harfleri yerinden çıkararak ve tecvid kurallarına uygun okumayı öğreniyor, mealini okuyor, yararlanmanın bin bir yolunu biliyor, yeni yollar buluyor. Bu milletin ataları, Türkçeyi Kur’an Türkçesi haline getirmiş, Osmanlıca bilen biri Kur’an’ı Kerimi anlar rahatlıkla, bütün kelimeler Türkçeleşmiş çünkü. La ilahe illallah’ın anlamını sor, öyle güzel açıklarlar ki.. Elhamdülillah’ın anlamını sor. Ayetler, deyim olmuş, atasözü olmuş. Ashabul kuran olmuş bir toplumu meal okumamakla suçluyorlar, çok komik. Vatandaşla bir konuş, o kadar çok ayet biliyor ki.. Hem de doğru anlamış.

Halkı menkıbelerle, hikayelerle uğraşmakla suçlayanlar öyle palavradan hikayelere sarılıyorlar ki acırsın..Halkı cahil, ahlaksız gören İttihat Terakki ve CHP kafası bunlarınki..

 

TÜRK ESANSİYALİZMİNİN ÖZELLİKLERİ

Protestanlığın bu özelliklerinin Türk Esansiyalizminde görmekteyiz. Mealcilerin ve Meal Müslümanlığı iddiacılarının ESANSİYALİZİM numarasıyla, çeviri denilen özel bir hokus pokusla emperyalizme dur diyen Kur'an-ı Kerim'in pozisyonunu bozup mealleri ve meal Müslümanlığını emperyalizmin bastonu yapmaya çalıştıklarını kısaca anlatayım:

Türk Esansiyalizmi de dinde her türlü liderlik ve otorite karşıtıdır; adam-i merkeziyetçidir, dinde yeniliği (camilere sıra koymak gibi) ve ana dilde ibadeti savunur.

Dini, Kutsal Kitab’a indirger, çevirmenin kim olduğuna ve çevirinin başarılı olup olmadığına bakmadan pragmatik bir biçimde mealleri kullanır. Metin tartışması, Arapça bilinmemesi, İslami ilimlerden habersiz olmakla birlikte Sünneti de kapsayacak genişlikte yürütülür. Tanrı sözü (meal) dışındaki her şeyin geçersiz olduğu savunulur ve saldırganlık gösterilir.

Dini, pozitivizmin, Batıcı bilim paradigmalarının gölgesinde, daha doğrusu oryantalist çalışmalarda kullanılan bakış açılarıyla anlamlandırır; rasyonelleştirme görüntüsü altında İslamı kişisel görüşe ve küçük dini gruplara dönüştürür; İslam’ın medeniyet talebini, kapitalizme ve emperyalizme itirazını önler.

Peygamberlik, sahabe, mezhep imamlığı, şeyhlik, imamlık, alimlik, hocalık gibi ne kadar dini statü varsa hepsine karşıdır, pervasız bir biçimde saldırılır. İslam medeniyetine ait ne kadar kurum, kuruluş, eser, gelenek ve statü varsa, topluca saldırı halindedir.

Dünya güçlerinin maşası olan, Batıcı Türk Esansiyalizmi, genelde İslam tarihi ve medeniyetine özelde Osmanlı tarihi ve medeniyetine saldırı halindedir; Protestanlığın saldırı odağı olan Vatikan’ın kirli tarihine paralel olarak Emevi Devleti ve Muaviye dönemi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’nın çöküş dönemi olguları, olayları ve kişileri sürekli İslam’a saldırılarının merkezine konur.

Protestanlık, tarihsiz din ihtiyacından doğmuştur. Modernleşmenin dayattığı bir Batıcı ideoloji olarak Türk Esensiyalizmi genel olarak tarihle ve toplumla problemlidir; halka tepeden bakar, geçmişini karanlık, değersiz görür.

Tarih ve medeniyet açısından Türk Esansiyalizmi Kemalist kopuşu meşrulaştırır, moderndir, laiktir, cumhuriyetçidir, statükocudur; emperyalizmin taşeronluğuna teşnedir. Türk Esansiyalizmi, tarihsiz ve sosyolojisizdir.

Bu tarihsel perspektiften ve çerçeveden sonra, akademik dünyadaki tartışmalar ekseninde Türk Esansiyalizmi’ni birkaç yazı daha sorgulamaya devam edeceğim. Bu bağlamda Hüseyin Atay ve Yaşar Nuri Öztürk gibi akademisyenleri de değerlendireceğim. Alıntılar yaparak Türk Esansiyalizminin temel paradigmalarını sorgulayacağım..

 

MEALCİLİK VE MEAL MÜSLÜMANLIĞI YASAKLANMALIDIR

Burada son olarak bir tespit ve ona dayalı olarak bir uyarı, bir çağrı yapmak isterim:

Türk Esensiyalizmi olarak kavramlaştırdığım, bilim değil bir ideoloji, bir inanç olan mealcilik ve tanrı sözü söylemi, İslam düşmanıdır, İslam'ı tahrif, hakikat medeniyetini tahrip, Anadolu Müslümanlarını tacizdir. Türk Esensiyalizmi, ırkçıdır, moderndir, oryantalizmin ülkemizdeki en etkin koludur ve emperyalizmin maşasıdır. Bir an önce yasaklanmalıdır.

Esansiyalizm, Darwinizm gibi bir felsefedir, bir inançtır, kesinlikle bilim değildir. İnanç olarak anlatılırsa saygı duyulur, dinlenir ama bilim olarak anlatılırsa suç olur. Esansiyalizm, akademik bir çalışma olarak akademik dünyada, ilahiyatlarda bir inanç, bir inanç sistemi olarak araştırılan konular içinde yer alabilir, fakat bilim kılığına bürünmüş bir inanç olarak sosyal hayatta yer almamalıdır, medyada yer almamalıdır. Çünkü Türk esansiyalizmi, İslam düşmanıdır; bütün mezhep, tarikat ve cemaatlere cepheden savaş açmıştır; çatışmacılık, bölücülük ve yıkıcılık yaptığından ve ülkede huzuru bozduğundan kesinlikle suçtur.

Türk esansiyalizmi din özgürlüğünü istismar, halka saygısızlık, ham ve kaba diliyle yıkıcı ve bölücü bir akım olması nedeniyle bir an önce yasaklanmalıdır, gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Museviliğin, Hıristiyanlığın reva görmediğini Türk esansiyalizmi reva görmektedir bu millete, İslam adını verdikleri özel kurgularına, anlatımlarına meydan dayağı çekmekteler, hatta linç etmekteler. Böyle pervasız bir saldırı, tasvip edilemez; önü alınmazsa başka mezhep, tarikat ve cemaatlerin de başvuracağı bir yöntem haline gelir, hatta dinler arası savaşa dönüşür. Türk esansiyalistleri, manevi terör estirmektedirler ve Anti semitizmden ve İslamofobiden daha tehlikelidirler. Hiç dini eğitim almamış ya da eksik almış insanlardan oluşan halk da “İslam demek böyleymiş!” diyerek dinin aşağılanmasını, hatta recmedilmesini şaşkınlıkla izlemektedir.

yazının devamı..

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler