Nuray Hanım'dan kâinat güzeli, Tayyip Bey'den diktatör olur da kimse demez "niye"?

Nuray Hanım'dan kâinat güzeli, Tayyip Bey'den diktatör olur da kimse demez "niye"?

Bir haftadır Hoca Dehhani'nin bir beytine "takmış" durumdayım.Hayır hayır. İskender Pala olmaya hiç niyetim yok. Onun işi zor.İtilmiş, unutulmuş bir...

Bir haftadır Hoca Dehhani'nin bir beytine "takmış" durumdayım.Hayır hayır. İskender Pala olmaya hiç niyetim yok. Onun işi zor.

İtilmiş, unutulmuş bir şiir geleneğindeki harikaları, ağustos güneşi altında paslı bir iğne ile çölde kuyu kazarak gün ışığına çıkarıp susuzlara can vermek kadar ağır bir işçiliğin Ferhad'ı olmak her babayiğidin harcı değil. Ben ise öyle bir babayiğit değilim.

Divan şiirinin ilklerinden olan Hoca Dehhani'nin beytine takmışlığımda, gazetecilikten gelen "fırlama merakı" var biraz. Hoca'nın; "Bir kadehle bizi sâki gamden âzâd eyledi" mısraıyla başlayan "eyledi" redifli gazelinin "taktığım" beyti şu:

"İster isen milk-i hüsn-âbâd ola dâd eyle kim

Padişehler milkini dâd ile âbâd eyledi"

Hafta başında Twittter'a yazdım bu beyti. Hemen "Gençler bunu anlamaz baba! Ne demek olduğunu da yaz!" uyarıları geldi. Merhum Attila İlhan'ın Dersaadette Sabah Ezanları romanında bol bol kullandığı Osmanlı Türkçesine ait kelimeler için "Şimdiki gençler bunu anlamaz, keşke romanın dilini biraz daha sade tutsaydınız." dediklerinde, "Öğrensin keratalar!" cevabını veresim geldi. Fakat ben ne o ayarda bir şairim ne de yazar. Haddim olmayarak şu hale sokup güya sadeleştirdim:

"İstersen adaletle güzelce kalkındır memleketi

Padişahlar ülkelerini adaletle bayındır eyledi"

Hoca Dehhani sıradan bir hoca değil elbet. Ülkeyi yönetenlere hocalık etmiş bir insan. İşin o kısmını İskender Pala benden iyi bilir. Bu "şah" beyitte Dehhani'nin ülke yöneticilerine verdiği mesaj çok açık.

"Bir ülkenin kalkınmasının tek şartı 'adalet'tir. Adalet, 'kalkınma'dan önce gelir."

Bunu düşününce hinoğlu hin tarafım "Vay!" dedi. "Tayyip Bey partiyi kurarken tüyoyu Hoca Dehhani'den almış!"

Kurduğu partinin adını Adalet ve Kalkınma Partisi koyarken Hoca Dehhani'nin bu beytinden mi yola çıktı Tayyip Bey bilmiyorum ama seçimleri ekseriyet ile kazanıp iktidara geldikten sonra kucağına bırakılan ateş topunu soğutabilmek için adaletten önce kalkınma meselesine el atmak zorunda kaldığı kesin. Gazete patronları başta olmak üzere halkın parasını "lüpleyen" ve fakir-fukaradan aşırdığı paralarla satın aldıkları "zürefâ" kılığında dolaşan "hurefâ"nın hortumlarını kesmekle işe başlayıp ekonomiyi canlandırmaya çalıştı önce. Bu "öncelik" hep "kalkınma" meselesine verildi. Anayasa'yı tepeden tırnağa değiştirebilecek "sandalye" çokluğuna sahip olmasına rağmen "adalet" meselesini ötelemek zorunda kaldı.

O dönemin kısm-ı ekserisinde kendisiyle birlikte mesai ettiğim için, niçin böyle yapmak zorunda kaldığını, hangi saiklerin, takozların, perdelerin, engellerin, tehditlerin, şantajların "adalet" meselesini öncelemesine set çektiğini biraz biliyorum.

O yüzden, şimdi anayasa değişikliği üzerine konuşup da, bol keseden atarak "Niye zamanında yapmadın da şimdi aklına geldi?" diye, Başbakan'ı "sivil diktatör" heveslisi göstermeye çalışanların ne kadar arsız insafsızlığa sahip olduklarını görebiliyorum. Keşke mümkün olabilseydi de Tayyip Bey önce "adalet"e el atabilseydi. Toplum olarak bir süre daha "acı lokma" yiyebilecek tahammülümüz bulunabilseydi de "kalkınma"yı "hüsn" ile süsleyebilseydi.

Hoca Dehhani'nin "şah" beytindeki ana vurgu "hüsn" kelimesinedir zaten. "Güzellik" kavramına.

'Adalet'i öncelemeden kalkınma sağlayabilirsiniz. Fakat o zaman da yaptığınız iş "güzel" olmaz. Dışarıdan ne kadar "bayındır" görünürseniz görünün, memleketiniz içi vıcır vıcır kurtçuklarla kaynayan elma şekerinden farksız olur. Ne yaparsanız yapın, güzel olmaz, güzel görünmez. Her şey tepetaklak hale gelir. Kavramlar yer değiştirir. Böyle bir ortamda balık bile kavağa çıkabilir. Nuray Hanım kâinat güzeli seçilir, Tayyip Bey sivil diktatör ilan edilir de kimse demez "Niye?"...

Adalet'siz kalkınma ile demokrasi olmaz çünkü. "Hüsn" eksik kalmıştır zira. Yapılan doğru da olsa göze çirkin görünür.

İşte o yüzden; hayatı hiçbirinin müellifi olmadıkları kitaplardan öğrendiklerini zanneden bilim esnafının şahin kesilip "sivil dikta" vaveylası koparmaları boşuna değildir.

Demek ki Hoca Dehhani "hüsn" kelimesini sırf vezni tutturmak için koymamış oraya.

Başka bir kelime koysa şiirin vezni tutardı amma hayatın düzeni bozulurdu.

Öyle değil mi İskender Hoca?

a.tezcan@zaman.com.tr

***

Türkü açılımı istiyorum ibrahim Bey!

Beni çıldırtan bir türkü var. Hani şu "Beyaz giyme toz olur / Siyah giyme söz olur / Gel beraber gezelim / Muradımız tez olur" diye söylenen türkü var ya. Türküye değil, üçüncü mısraın aslının bir zamanlar "irtica" kapsamında görülüp değiştirilerek, RTÜK müdahalesini gerektirecek kadar pornografik hale sokulmuşluğuna çıldırıyorum.

Ne demek "Gel beraber gezelim / Muradımız tez olur"?

Oysa türkünün aslı "Beyaz giyme toz olur / Siyah giyme söz olur / Gel yeşiller giyelim / Muradımız tez olur" değil midir? Anadolu'da yeşil "murad"ın yani hayatın ve dahi "can bulma"nın, "vuslat"ın rengi değil midir?

Tabii bir zamanlar "yeşil", bu memlekette "irticai renk" kapsamında görüldüğü için türkü değiştirilmiş, Anadolu'nun o naif delikanlısı "Gel beraber gezelim / Muradımız tez olur" diyen bir Tecavüzcü Coşkun kılığına sokulmuş. Âşık iken abazan edilmiş.

TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'e yalvarıyorum.

Siz de bir "açılım" yapın da türküleri kurtarın şu derin devlet baskısından. "Beyaz asya" giymiş yarimiz "salına salına" gelmeyi bıraksın da zincirlerini kırıp abdest alsın cuma namazına gidebilsin. Bırakın türkülerin efendisi, al Fadime'sini gül Fadime'sini sabah namazına uyandırabilsin.

N'olur!

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler