İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

Devlet erk?tir erkin olamaz,

Devlet erk?tir erkin olamaz,

Dün ?Devlet adamı olmak? başlıklı yazımla devlet adımı nedir? Hangi kriterleri taşımalıdır? Anlatmaya çalışmıştım. Son zamanlarda ülkemizde bu tür kavramların iyice anlaşılması gerekliliği elzem olmuştur. Ülkemizde son günlerde yaşanan olaylar devlet gücünün nasıl yanlış  kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bugün bu nedenler iktidar ve güç yani kısaca ?erk?in halk üzerinde nasıl ?erkin? hale geldiğini anlatmaya çalışacağım.

Erk sözlüklerde üç temel başlık ile izah edilmektedir.

- Yönetenlerin hukuksal ya da eylemsel yetkisi, güç, kudret, iktidar.

- Sözü geçerlik, istediğini yaptırabilme gücü, nüfuz.

- Bir bireyin, bir toplumsal kümenin, bir toplumun, başka birey, küme ya da toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, özgürlüklerine karışma ve onları belli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi ya da yeteneği, iktidar.

Erkin ise; Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, serbest. Olarak tanımlanır.

İnsanoğlu Yeryüzünde var olduğundan bu yana farklı yönetim biçimleri ile ülkeler idare edilmiştir. Özellikle de Ulus Devlet kavramının ortaya çıkışı ile daha bütünsel ve yerleşik kavramlar bu yönetim anlayışlarını, sınıflandırmada kabul görmüş sistemler haline dönüştürmüştür. Bu sistemler; Yönetim sistemleri veya siyasal sistemlerdir. Herhangi bir devletin yönetimi için, hükmetme (özellikle yasama ve yürütme) gücünün kimin veya kimlerin elinde bulunacağını belirleyerek oluşan ve farklılaşan devlet iktidarı türlerini ifade eder.

Demokratik ülkelerde devlet ?üç kuvvet?ten oluşur; Yasama (yani meclis), yürütme (yani hükümet) ve yargı

Milletin iradesinin bir zuhuru olarak teşekkül eden yasama(meclis) içerisinden iktidara yeter çoğunluğu sağlama sureti ile yürütme erkine sahip olan (hükümet-iktidar) milletten aldığı gücü ancak millet adına ve millet yararına kullanmak ile mükelleftir.

Yürütme erki(iktidar) ne yasamanın nede yargının üzerinde olmadığı gibi bunları da vesayet altında tutma eğiliminde olamaz, bu düpedüz dikta rejime has bir eylemdir.

Türkiye 12 yıldır oy ve meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AKP iktidarı tarafından yönetilmektedir. Post modern darbe diye adlandırılan 28 Şubat süreci sonrası din merkezli siyasetin içinden gelen, kendilerini yenilikçiler diye lanse eden bir grup ?milli görüş??cü tarafından kurulan AKP, bugün paralel yapılanma diye adlandırdığı grubun desteğini alarak mı? dersiniz, gazına gelerek mi? içindeki asker nefreti ve darbe sendromu ile devletin yargı erki üzerinde vesayet kurmaya çalışmış Ergenekon ve Balyoz gibi senaryo davalar da ise bu vesayetin meyvesini almıştır.

Yargı üzerinde vesayet kurma hırsı Anayasa referandumu ile yargı sisteminde yeni düzenlemeleri getirmiş ancak 17 Aralık 2013?de yargı AKP iktidarının elinde patlamıştır. Bunlar AKP iktidarının yargı erki üzerindeki en önemli etkileri daha onlarcasını sıralamak mümkün.

Yürütme erkinin millet üzerindeki etkisi ise içler acısı.

12 yıllık AKP iktidarında iyice meydana çıkan sosyal dengesizlikler fertler arasında ve kurumlar arasındaki ayrışmayı gittikçe daha derin hale getirmektedir. Bu derin ayrılıklar, toplumun büyük bir kesimi tarafından anlamsız bir şekilde seyredilmekte, açılan ve açılacak yaraların onarılmaz hâle gelişinin maalesef birçok kişi farkında dahi olmadan hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.

Ayrışma öyle bir hâl aldı ki sadece kurumlar değil, fertler arasında bile yaygın hâle gelmiştir. İnsanlar taraf ve karşı taraf diye ikiye bölünmüş durumda. Bu bölünmeyi netleştiren ise, bizzat R.Tayyip Erdoğan?ın yani bir başbakan?ın meydanlarda ?%50?yi zor tutuyorum? ifadesidir. Hukuk sistemi kendi içinde çekişmede, sivil asker, devlet millet çekişmekte, her yer adeta yangın yerini andırmaktadır.

Bu tehlikeli ayrıştırma neticesinde açılan yaralar gitgide büyümekte ve tedavisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu ayrışma ile millet olma vasıfları kaybedilebilir. Oysa, toplumları sürü olmaktan kurtaran millet olma vasıfları, öyle kolay kolay kazanılan şeyler değildir.

Siyasetin amacı ve siyasetçinin görevi idare ettiği bütün halkı oluşturan vatandaşların dini, felsefi inancı, mezhepsel görüşü, etnik kimliği ne olursa olsun onların din , can , mal , namus  gibi doğuştan gelen bütün hak ve özgürlüklerini teminat altına almaktır. Vatandaşı hangi inanca sahip olursa olsun idareciye düşen vazife idaresi altında bulunan insanları her manada en mükemmel bir yaşam kalitesine kavuşturmaktır.

Nitekim Yüce Allah CC. ?Onlara ki, kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirdiğimiz takdirde, namazı kılarlar, zekatı verirler, iyilikle emir, kötülükten nehyederler. Bütün işlerin sonu sadece Allah'a aittir.? (Hac suresi:41)?, ?Kim Allah?ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.? (Maide: 44) buyuruyor.

Bu ilahi emirlerden de anlaşılacağı üzerine devlet erk?i iktidar ve gücünü milletinin üzerinde adaletle  kullanmak zorunluluğundadır. Kısacası devlet ?erk?tir? asla ?erkin? olamaz

 

 

İbrahim Halil SİPAHİ

Araştırmacı Yazar

21.05.2014/adanapost.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Halil Sipahi Arşivi