Durdurulamayan Kadın cinayetleri
Ülkemizde kadına karşı şiddet ve işlenen kadın cinayetleri her geçen gün önlenemez bir boyutta devam ediyor.
Temmuz ayının ilk haftasında medyaya intikal eden beş kadın cinayeti işlendi. Haziran ayında 17, son bir yıl içinde ise toplamda 600 kadın öldürüldü.
Nikâhlı veya ayrı yaşadığı eş, sevgili şiddetine maruz kalan ve hayati tehdit endişe taşıyan binlerce kadının savcılıkla başvurmak sureti ile koruma taleplerine emniyet yeterince cevap veremez hale gelmiş durumda.
Bu mesele artık o kadar çığırından çıkmış ki, canını kurtarmak için polis koruması isteyen, kadın sığınma evine sığınanlar, kimlik ve adres değiştirenler, yaşadığı şehri terk edenler bütün bunlara rağmen kaderinden(!) kaçamıyorlar. Hatta koruma altında olanlardan da hayatını kaybedenler olduğunu medyadan öğreniyoruz.
Türkiye 1980 öncesi kardeş kavgası olarak adlandırılan anarşi döneminden sonra en ağır kaybını henüz resmi bir tanımlaması olmasa da ?erkek terörü? olan bu şiddet eylemleri neticesinde hayatını kaybeden kadınlar vermiştir.
Yrd.Doç.Dr.N.Tomris Yalçınkaya yaptığı araştırmalarda kadına karşı şiddetin neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğunu, üç bin yıllık mumyalarda bunun göründüğünü söylüyor.
Erkek deki şiddet eğilimi genel olarak çok küçük yaşlarda başladığı, bazı ailelerin erkek çocuklarını üstün görme, kız çocuklarından üstün tutmaları olmak üzere yetiştirme tarzı ile aile içerisinde babadan gördüklerinden etkilenme şeklinde sıralanıyor.
Oysa kadınlar Peygamberimiz (s.a.s.) veda hutbesinde de buyurduğu üzere bizlere birer emanettir. ?Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.? Diyor.
İçişleri Bakanlığı'nın hazırladığı rapora göre 2012'nin ilk yedi ayında ülke çapında 50 bin 617 şiddet vakası yaşandı. 49 bin 532 kadın şiddet mağduru oldu. Yani bir günde 241 saatte 10 aile içi şiddet olayı yaşandı. Yedi ayda işlenen cinayetlerde 140 kadın ile 559 erkek yaşamını yitirdi. Polis, ülke çapında 4040 kadın ile 30 erkeği koruyor. 4078 şiddet mağduru "çağrı" üzerine koruma kapsamında. Panik butonu uygulamasının başlatıldığı Bursa'da 885 kadın ile 25 erkek koruma altına alındı. (TÜİK kadın raporu )
Aile içi şiddet ve töre nedeni ile işlenen kadın cinayetlerinin önlenebilmesi için içinde yaşadığımız bilgi çağı ve medeniyete rağmen dini ve vicdani değerlerin hiçe sayılmasının önüne geçilememiştir.
Şiddet meyilli erkeği kadından uzaklaştırmak ve cezaları arttırmak üzere hazırlanarak 20 Mart 2012 de yürürlüğe giren 6284 sayılı ?Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun? Geçen iki yıllık sürede pek de işe yaramamış görüyor.
Toplumun beklentileri ve tek çare olarak gördüğü devlet ve adalet mekanizmasının hakkı ile işletilmesidir. Ancak uygulanmayan koruma kararları ve adaletsiz sonuçlanan cinayet davaları sebebiyle caydırıcı hiçbir unsurla karşılaşmayan erkekler, cinayet işlemeye devam ediyor.
Koruma isteyen ve şikâyette bulunan kadınların taleplerine çoğu zaman devletin ilgili birimleri tarafından angarya olarak görüldüğüne şahit oluyoruz.
Koruma isteyen kadına bir vali yardımcısı, ?en fazla ölürsün, ölümden kaçış yok.? diyebiliyor. Bu kadın bir müddet sonra babasının evinde boşandığı eşi tarafından öldürülüyor.
Boşandığı eşinin tacizi için koruma isteyen kadına,?Sen de sürekli gelip bizi meşgul ediyorsun, dilekçe için harcadığımız kâğıtlara yazık.? Diye gönderiliyor. Bir başka kadına ?kocandır severde döverde git kocanın huyuna suyuna göre davran? diyerek nasihat ile karakol başından savıyor.
Bunun gibi aklınıza gelmeyecek nitelikte öyle örnekler var ki, akıllara ziyan. Bu yazı için araştırma yaparken karşılaştığım bilgi ve belgeler karşısında nutkum tutuldu.
Ülkemizde insana verilen değerin, adalet mekanizmasının adındaki ?adalet? kelimesi dışında herhangi bir adaleti taşımadığını biliyor ve buna her zaman yazılarımda vurgu yapıyordum.
Ancak kadın cinayetler konusunda yapılan mahkeme ve verilen kararları incelediğimde asıl yargılanması gerekenlerin kanun koyucular ve kanunu uygulayanlar olması gerektiği kanaatine vardım.
İbrahim Halil SİPAHİ
Araştırmacı Yazar
09.07.2014/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.