"koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler"

"koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler"
yada
"körler adasında tek gözlü kral olurmuş"
halk arasında söylenen başka Benzer özdeyişler de olabilir belki ama..
ben bunları biliyorum.
htasözü/özdeyiş olarak bunları biliyorum ama anlatmak istediği mânâyı içerisinde yaşadığım toplumda an-bean yaşıyorum.
cahil bir toplumun âlimleri, liderleri, seyyitleri, kanaat önderleri de cahil oluyor maaleseff..
cahil halkın ölçüleri yanlış olunca peşinden gittikleri de yanlışa götürüyor da farkında olamıyorlar.
müntesibi oldukları dinin kitabı kur'anı okumadıkları, okuyanların ise anlamadıkları, son elçisi hazreti muhammedi ve sünnetini doğru kaynaklardan öğrenmedikleri için kendilerine "din budur " diyen herkese inanıyor veya tâbi olup peşinden gidiyorlar.
kendileri cahil olan bu kimselerin ekser çoğunluğunun şeyhleri de, mürşidleri de câhil, seyyidleri de, dedeleri de câhil, başkanları da câhil, ağabeyleri de, hocaları da câhil kocaları da câhiller.
maalesef ki bu böyle.
ne kendileri islamı kaynakları (kur'an-sünnet) den okuyarak öğreniyorlar ne de müntesibleri.
tabii kendileri bilmeyince başkalarına da bildiremiyorlar.
hâl Böyle olunca da gittikleri yolu, şahsî kanaetlerini din diye yutturuyorlar.
kimisi gördükleri rüyaları hüccet (delil) kabûl ederek tebasını peşine takıyor, kimisi ne kadar uyduruk menkîbe varsa onları anlatarak müridlerini efsunluyor.
bazıları var ki; müntesiplerinin taabiyetinin devamını sağlamak için sözde keramet(!)ler gösterme derdindedir. Kendisi fatihayı dahi düzgün okuyamazken kimi müridleri onu uçururlar.
...ve yine bazıları var ki; peygamberle görüştüğünü söyleyerek kendisine ulvî bir statü kazandırma derdindedir ve gaibden haberler getirdiklerini iddia ederek kendilerini seçkin bir şahsiyetmiş gibi gösterme gayreti içerisindedir.
kendileri okumadıkları gibi peşinden gidenlerin de okumalarını istemezler. çünkü okuyan mürid yanlışları ve eksikleri görebilir ki ayaklarına dolanmasından korkulur.
hattâ kendilerini öyle ulvîleştirirler ki; yanlış da olsa emirlerine "bunda bir hikmet vardır" anlayışıyle itaat edilmesini isterler. kendilerini adeta ismet sıfatıyla muttasıf, hatadan münezzeh göstererek sorgulanmayan ve yargılanmayan bir konuma oturturlar.
tabiyatiyle böyle kişilerin tebaları da mankurtlaştırılmış kişiler olarak şeyhlerini, seydalarını, hocalarını veya efendilerini hak etmedikleri (peygamberin varisi) konumunda görürler.
halk câhil olunca fıtri din ihtiyaçlarını yalan yanlış anlatanların nenni türküleriyle uyuyor ve hiç bir ikaza aldırmadan çoğunlukla uyanmıyor da ayıkmıyorlar da...
öyle hocalar var ki;
peşlerinden gidenleri kendileriyle birlikte cehenneme sürükleyen..
kendilerine (körü körüne) itaati
allah'a itaat olarak niteleyen...
kendileri de bilmemekle beraber, peşindekileri de kur'anı okuyarak anlamaktan uzak tutan...
bulundukları cemaati (derneği, vakfı, dergahı, tekkeyi.. vb.) Israrla tevhîdi bilinçten uzak tutarak adetâ cahilleri cahil bırakma anonim şirketi gibi yönetiyor olmaları da bir vâkıa.
ne var ki; yüreklerindeki liderlik heveslerinden başka saiklerinin de varlığı net olarak görülüyor çoğu zaman.
koltuğun babasından kendisine miras gibi intikal etmiş kimi şeyh ve mürşidlerin dışında üzerinde paronoya veya şizofren emareler taşıyan muhterem hocaefendiler, ağabeyler, mehdi müjdeleyicileri, mesih ve
resuller de var ki; onlar dahi bu münbit toprakların cahil kalmış halkından kendilerine düşen payı almış bulunuyorlar.
vakıa şu ki;
allah'ın dinine, o'nun kitabı kur'ana, elçisi resûlü ekreme, ehline ve ashabına, gerçek ülemâya uzak tutulmuş bir millet (halk), kargadan başka kuş, kendi şeyhinden başka şeyh kabûl etmeyecektir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.