
Asım Yapıcı
Dinsel Fanatizmin Bireysel Ve Toplumsal Tezahürleri Şuur Daralması Ve Ötekileştirme
Dinsel Fanatizmin Bireysel Ve Toplumsal Tezahürleri Şuur Daralması Ve Ötekileştirme
Prof. Dr. Asım YAPICI
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
T homas Hobbes, “İnsan, insanın kurdudur.” der. Acaba insan, insanın kurdu mudur yoksa yurdu mudur? Felsefe, ilahiyat, psikolojisi ve sosyoloji başta olmak üzere sosyal bilim araştırmalarında doğrudan ya da dolaylı olarak bu soruya cevap aranır.
Biyo-psiko-sosyal özellikleriyle birlikte manevi (ruhsal) bir varlık olan insan hem başkaları tarafından etkilenme hem de başkalarını etkileme potansiyeline sahiptir. Bireyin bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, ahlaki ve dinî gelişimini besleyen, şekillendiren ve dönüştüren çok sayıda etken vardır. Elbette psikolojik hadiselerde iki kere iki dört etmez. Çünkü her birey biriciktir ve onun sosyal çevresiyle etkileşimi de kendine özgüdür. Bunun anlamı şudur: Birebir aynı şartlarda büyüyen kişiler hatta ikiz kardeşler bile birbirinden farklılaşır. Beş duyu organı, sinir sistemi ve beynin çalışma biçimi fizyolojik bakımdan benzer olsa da dış dünyadan gelen uyarıcıları/malumatları/bilgileri algılamak, anlamlandırmak ve yorumlamak kişiye özgüdür. Çünkü her insan, belli oranda kendi kültürünün ürünüdür. İçinde doğup büyüdüğü toplumun değerleri, inançları ve hassasiyetleri -benimsenme ve içselleştirme düzeyine göre farklılık arz etse de bireyi etkilemeye devam eder. Ancak bu açıklama, insanı tanımlamada yeteri kadar kuşatıcı değildir. Zira çocukluk ve ergenlik döneminde yaşananlar, bireyin ilerleyen yıllarda bilişsel, duygusal ve sosyal bakımdan nasıl bir şekil alacağını belirlemede ziyadesiyle işlevseldir.
Çocukluk dönemi ata yurdumuzdur. Benliğimizin, kişiliğimizin ve kimliğimizin ilk tohumları orada atılır. Bilhassa sevgisiz, ilgisiz, dışlayıcı ve otoriter ebeveyn tutumları altında büyüyen çocuklarda doyurulmayan sevgi ve ilgi ihtiyacı, yetişkinlik döneminde onları farklı biçimlerde etkilemeye devam eder. Anne baba tutumları ve bağlanma tarzları bakımından çocukluk döneminde ruhsal bakımdan örselenen bireyler, bilhassa “gerçek ben”in doğumu olarak tanımlayabileceğimiz ergenlik yıllarından itibaren doyuramadıkları ihtiyaçlarını ya ilişki ya da telafi yoluyla doyurmaya çalışırlar. Bu süreç, bireyin din ve inançlarıyla ilişkisinde de açıkça gözlenebilir. Kusurlu ebeveyn algısı altında benlikleri yıpranan kişiler ya geleneksel dine sığınır ya mistik oluşumlara intisap eder ya fanatik dinî gruplara yönelir ya dine ilgisiz bir hayat sürer ya da deizm ve ateizme kayabilir.
"Başkalarının kafa yapısını zorla da olsa kendisininkine benzetme arzu ve isteğine dayanan fanatizmin en önemli özelliği “müsamahasızlık”tır. Bu sebeple fanatikler, başkalarını kendilerine benzetebilmek için sözlü veya fiilî şiddete sık sık müracaat etme ihtiyacı duyarlar. Onlar hakikatin tek temsilcisinin kendileri olduğuna inanmaktadırlar."
Anlaşılacağı üzere benzer etkiler/uyarıcılar, çok farklı tepkileri/davranışları beraberinde getirebilir. Dinsel fanatizmi bu bağlamda değerlendirmek mümkündür. Ancak bu açıklama da dinsel fanatizm konusunu izahta yeterli değildir. Zira kusurlu ebeveynin psikolojik yansımaları, bireyin zihinsel gelişimi, kimlik arayışı, iç grup kayırmacılığı, dış gruplara yönelik ön yargı, ayrımcılık ve şiddet uygulama gibi davranışları beraberinde getirebilir. Buradan hareketle dinsel fanatizmin en azından psikolojik ve sosyal psikolojik nedenlerden beslenerek şekillendiği söylenebilir. Mensup olunan grup içinde benliğin ve kişiliğin erimesi, bireyin kendini sadece cemaat kimliğiyle tanımlaması şuur darlığı ya da bilinç daralmasını beraberinde getirir. Şuur darlığı ya da bilinç daralması, dış dünyada cereyan eden olayları algılama ve anlamlandırmada bozulmalara neden olur. Bu anlamda dinî yönelim bakımından fanatik olanlar, çevrelerinde gördükleri her şeyi siyah beyaz şeklinde ikili bir tarzda algılama eğilimindedir. Onlara göre bir şey ya doğrudur ya yanlıştır; bir insan ya iyidir ya kötüdür. Dolayısıyla dinsel fanatizm içinde olanlar; dış dünyadaki gri tonları, alaca durumları, bağlam ve şartlara göre oluşan niyet ve davranış farklılıklarını dikkate al(a)maz. Daha da önemlisi onlara göre sadece kendi inandıkları doğrudur. Başkalarının inançları, düşünceleri ve eylemleri yanlıştır. Dinsel fanatikler, hakikatin sadece kendi uhdelerinde olduğuna inanır. Bu anlamda “hakikat tekelciliği” yaparlar. Tekfirci söylemlerle dinin sınırlarını çizdikleri gibi cennet ve cehenneme gidecekleri de onlar belirler. Bu nedenle fanatik dinî eğilim gösterenler diğer dinî gruplara, onların görüşlerine karşı müsamahasızdırlar ve dinî/ sosyal konularda yaşadıkları ve gözledikleri hadiseleri sağlıklı bir biçimde değerlendiremezler. Çünkü zihinsel saplantıları, onların olayları objektif olarak algılamasına engel teşkil eder.
Dinsel fanatikler sadece dış grup üyelerine değil iç grup üyelerine karşı da ziyadesiyle hoşgörüsüz davranabilirler. Dış dinî gruplar, zaten özü itibarıyla sapkın ve kötüdür. Bu nedenle onların eylemlerine ve söylemlerine karşı sert bir tutum sergilemek gerekir. İç grup üyeleri arasında grubun inanç ve değerlerini sorgulayanlar “din dışı eğilimli”, “yeryüzünde fesadı yaymaya meyilli”, “dini hakkıyla anlamayan”, “ihanet içinde” ve “davayı yeterince sahiplenmeyen zayıf iradeli” kişiler olarak yaftalanır. Bununla birlikte fanatikler; kendilerinden uzaklaşan kişileri gruba tekrar kazandırmak için yoğun bir çaba içine girerler. Şayet bu çaba işe yaramazsa grubu terk edenler kesin bir dille tekfir edilerek ötekileştirilir, sözlü ve fiilî saldırılara maruz bırakılır. Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Başkalarının kafa yapısını zorla da olsa kendisininkine benzetme arzu ve isteğine dayanan fanatizmin en önemli özelliği “müsamahasızlık”tır. Bu sebeple fanatikler, başkalarını kendilerine benzetebilmek için sözlü veya fiilî şiddete sık sık müracaat etme ihtiyacı duyarlar. Onlar hakikatin tek temsilcisinin kendileri olduğuna inanmaktadırlar. Bu inanç, fanatikleri, dış dünyadan gelen bilgi ve malumatları peşinen reddetmeye götürür. Esasen onların zihinsel yapılarının katılaşması ve bilinç daralması yaşaması, söz konusu reddedişten kaynaklanır. Burada, âdeta bumerang gibi her reddediş daha fazla katılaşmayı, her katılaşma da daha fazla reddedişi beraberinde getirir. Öyle ki dış dünya ile sağlıklı bir ilişki kurulamaz hâle gelir. Yakın tarihte ülkemizin yaşadığı 15 Temmuz darbe teşebbüsü göstermektedir ki FETÖ üyelerinin iç grup haberleşmeleri öncelikle onların kendileri dışındaki dünyaya karşı sağırlaşmalarına neden olmuş, otorite kabul ettikleri liderlerine sorgusuz sualsiz bağlanmaları ve grup içinde muteber kabul ettikleri eserler/vaazlar dışında başkaca etkileşim kaynaklarına müracaat etmemeleri sonucunda yaşadıkları zihinsel katılık ve bilinç daralmasıyla “istedikleri her şeyi yapabilecek”leri vehmine kapılmışlardır. Buradan anlaşılmaktadır ki katı bir şekilde iç grupta bütünleşme hadisesi; örgüt mensupları arasında bilinç daralması, hoşgörüsüzlük ve hakikat tekelciliğini beraberinde getirmektedir. Çünkü fanatikleşen bireyler güvensiz kişilik yapılarıyla baş edebilmek için mensup oldukları grubun sosyal desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu destek ise öncelikle grubun din anlayışını sorgusuz sualsiz onaylamakla mümkündür.
Kişilik özellikleri bakımından saldırgan ve buyurgan kimseler kadar kendilerini zayıf ve güvensiz hissedenler de fanatik olabilir. Esasen onları fanatikliğe sevk eden saygınlık ve statü ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç, insanların dinî yönelimlerinde de kendisini belli edebilir. Bilhassa dezavantajlı grup üyeleri, dinsel anlamda fanatik oluşumlara katılmaya meyillidir. DEAŞ başta olmak üzere katı selefi gruplara katılanlar üzerinde yapılan psikolojik araştırmalar bu durumu teyit etmektedir. Burada da FETÖ ve benzeri yapılarda olduğu gibi bireysel psikolojik faktörlerle sosyal psikolojik faktörlerin iç içe girdiğini görmekteyiz. Çünkü bu tür yapılar, maddi bakımdan zayıf, duygusal açıdan örselenmiş, güvenli bir gelecek arayan gençleri öncelikle dinî bir motivasyonla etkilemeye çalışır. Daha sonra saygınlık ve statü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik söylem ve eylemlerle gençlerin toplumla etkileşimsel teması zayıflatılır.
Fanatikler sadece hakikat tekelciliği yapmaz. Onları tanımlayan temel özelliklerin başında, çok basit gerekçelerle sözlü ve fiilî şiddet kullanmaktan kaçınmamaları gelmektedir. Çünkü onlar, kendi dinî inançlarına rakip ve düşman olarak gördükleri kişileri veya grup üyelerini yaralama ve öldürmeye kadar varabilen saldırganlık duygularının etkisi altındadırlar. Mensup oldukları gruplarının başarısı onları son derece mutlu ederken başarısızlığı ise derinden yaralamaktadır. Bunlar hayatlarının tamamını, bağlandıkları kişilerin dinî öğreti ve uygulamalarıyla doldurmaya çalışırlar. Bununla birlikte, onların dinî konularda çoğu kere yeterli bir bilgiye sahip olmadıkları söylenebilir. Bu sebeple içerisinde yetiştikleri grubun inanç, fikir ve ideallerini kesinlikle değiştirilmesi mümkün olmayan “mutlak doğrular” olarak kabul ederler. Bu haliyle onlar “patolojik/hastalıklı” olarak değerlendirilebilir. Bahsi geçen hastalıklı durumun gerek iç grup üyeleri gerekse onlara sempati besleyenler arasında ziyadesiyle bulaşıcı olabileceği ise asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
Dinsel fanatizm, bilişsel katılık ve şuur daralması şeklinde tezahür ettiği için fanatik olmayan din anlayışları içinde de zaman zaman fanatik bireylere rastlanabilir. Örneğin rasyonel entelektüel öğelerin hâkim olduğu kitabi dindarlar arasında fanatik olanlar bulunabileceği gibi mistik unsurların karıştığı geleneksel dindarlar içerisinde de fanatiklere rastlanabilir. Çünkü bu tip kişiler de dünya görüşleri, merkezî tutumları ve zihinsel süreçleri bakımından hakikat tekelciliği yaparlar. Çünkü onlar, tekinsiz bir dünyada güvenlik arayışı içindedirler. Bunların merkezî tutumunu da tek kanaldan beslenen din anlayışı oluşturmaktadır. Asıl sorun da burada ortaya çıkar: Fanatikler; “din anlayışı” ile “din” arasında ayırım yapabilecek zihinsel donanıma sahip değildir. Onlar kendi din anlayışlarını “Allah tarafından gönderilen din” olarak kabul ederler. Esasen “Hakikat bizdedir. Bizim dışımızda kurtuluş yoktur.” şeklinde özetleyeceğimiz iddiaları da onların dinî anlayışlarından beslenmektedir.
Dinsel fanatizm, zamanın ruhuyla da yakından ilişkili olabilir. Bilhassa emperyal güçlerin sömürgeci politikaları; küreselleşmenin biz ve onlar arasındaki sınırları belirsizleştirerek dinî kültür ve kimliği zayıflatması; “Güçlü olan ayakta kalır.” önermesiyle vahşi kapitalizmin hâkimiyetini ilan etmesi, böylece kültürel ve dinî dayanakların koruyucu etkisinin zayıflaması yani güvensizlik hissi ve gelecek endişesi dinî radikalleşmeyi ve selefi akımları beslemektedir. Şunu da ilave etmek gerekir: Fanatik dinî oluşumları kuran, finanse eden ve yönetenlerin en azından bir kısmı küresel güçlerin kontrolü altındadır. Bundan hareketle aslında burada vekâlet savaşlarının yaşandığı da rahatlıkla söylenebilir. Şu hususu da ısrarla vurgulamak gerekir ki fanatizm sadece dinî gerekçelerle ortaya çıkmaz; din karşıtlarında da fanatik tutum ve davranışlar gözlenebilir. Çünkü Wiliam James’in de belirttiği gibi fanatizm, temelde dinî zihniyetin değil; zihinsel ve duygusal yapının hatta saldırganlık içgüdüsünün tezahürü olarak ortaya çıkar. Zira fanatizm, alışkanlıkların ve geleneklerin dışına çıkan herkesten ve her şeyden nefret etme ve yabancı olarak kabul edilen her şeye karşı saldırgan bir tavır takınma biçiminde ortaya çıkabilir. Dolayısıyla fanatik insanların dinî hoşgörüsüzlüğü ve buna bağlı olarak sözlü ya da fiilî şiddet kullanma eğilimleri temelde dinden kaynaklanmamaktadır. Esasen bunun altında çok farklı gerekçeler bulunabilir. Buradan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Kişinin dinî inançları, dinî kanaatleri, hatta dinî aidiyetleri ve buna bağlı olarak dinî yaşantısı bu hususta temel belirleyici değil başka faktörlerle belirlenen bir konuma sahiptir. Din dışı fanatizmi de bilhassa anmak gerekir. Örneğin fanatik ateistlerde de benzer psikolojik ve sosyal psikolojik süreçlerin varlığını izlenmek mümkündür.
“İnsan, insanın kurdu mu yoksa yurdu mu olacak?” sorusunu bir de dinî ya da din dışı fanatizm çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Fanatizm arttıkça birlikte yaşamak zorlaşacak, fanatizm azaldıkça bilinç daralması ve ötekileştirme azalacaktır.
Diyanet Aile Dergisi, Temmuz 2025 / Sayı: 79
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.