
Mustafa Yürekli
Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti
Aziz Mahmud Hüdai Vakfı, Misafir Öğrenciler Birimi’nin Özel Sahrayıcedit Yükseköğrenim Erkek Öğrenci Yurdu’nda düzenlediği Tarih ve Medeniyet Kampı’nda İslam ülkelerinden üniversite, yani lisans öğrencileriyle buluştuk. Değerli alim Ebu’l-Hasen Ali El-Hüseyin En-Nedvî’nin ‘Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti’ kitabı hakkında sohbet imkanı bulduk.
En Nedvi’ye göre Müslümanların önce gerileyip sonra dünya liderliğinden uzaklaşmaları ve en sonunda da hayat ve aksiyon sahasından çekilmeleri, tarihte eşi görülmemiş dikkat çekici bir hadisedir. Bu tarihi olay, uzun yıllar içerisinde tedrici olarak meydana gelmiştir. Tesir alanı geniş, yası tutulması gereken beşerî bir felakettir (s.63). Dolayısıyla İslam aleminin bugünlere nasıl geldiği meselesi, üzerinde durulması gereken önemli bir meseledir.
Kitap ele aldığı cahiliye meselesini şu beş başlıkta incelemektedir: 1.Birinci Bölüm: Cahiliye Devri; 2.İkinci Bölüm Cahiliyetten İslamiyet’e; 3.Üçüncü Bölüm: İslam Devri; 4.Dördüncü Bölüm: Avrupa Devri; 5.Beşinci Bölüm: İslam’ın Dünya Liderliğine Yeniden Çıkışı başlıklarını taşıyor.
Bu yazıda En-Nedvî’nin ‘Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti’ kitabını özetleyip eser hakkında tespit ettiğim birkaç hususu ifade edeceğim.
CAHİLİYE DEVRİ
Bu asırda insanoğlu yaratıcısını, kendisini ve varacağı yeri unutmuş, iyi ile kötü, güzel ile çirkini ayırma kudretini kaybetmiş, peygamberlerin daveti çoktan kesilmişti.
Cahiliye devri, Kuran-ı Kerim’in indirilişimin başladığı ve sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa sallahu aleyhi vesellemin tebliğe başladığı dönemde, insanlığın durumunu kavramlaştırır. Cahiliye her dönemde İslam karşıtı düşünüş ve yaşayış içerisinde bulunan sapık toplumların içine düştüğü fitne ve fesat ortamını ifade eder.
Yazar, kitabına, Çin, Hindistan, İran ve Doğu Roma İmparatorluklarının İslam’ın geldiği 7. asırdaki rezil durumlarını çözümleyerek başlar. Gücün esas alındığı, güçlülerin insanlara tanrılık tasladığı, güçsüzlerin de kula kulluk ettiği cahiliye döneminde; kısaca karanlık korku toplumlarında insan ezilip sömürülmektedir. Avrupalıların barbar dediği, bizim Türkçedeki yaban kavramımız, Arapçada cahiliye kelimesiyle karşılanıyor. Eğitimsiz, gelişmemiş, dramatik insanlar sürüsü..
Bozuk şehirler, zulüm makinalarıdır. Tanrı kral, kızıyla evlenip, sonra da öldürmektedir; aile çökmüştür. Hiçbir hukuki hakkı olmayan ve insan yerine konulmayan kadın köleleştirilmiştir. İlim ve servet, seçkin azınlığın eline geçmiştir. Halk, cahil, ahlaksız, fakir ve teşkilatsız bırakılmıştır. Bu dönemde Yahudi ve Hıristiyanların da dünyaya ışık tutacak, insanlığa rehberlik edecek, heyecan verecek hiçbir tezleri yoktur (s. 67 – 126).
CAHİLİYETTEN İSLAMİYET’E
Arap kabileleri, çölde dağınık bir şekilde, karanlıkta gücü yeten yetene yaşıyordu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Kuran’ı tebliğ ederek Araplara Allah’ı tanıttı; hakkı hak ve batılı batıl olarak öğretti ve ahiret gününü haber verdi.. Asaletin dinle, şerefin akılla ve şahsiyetin ahlakla olduğunu öğretti.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, tevhide, yani Allah’a iman davetine olumlu karşılık verenler oldu. ‘Sahabelerim’ dediği bu bir avuç Müslümanla Arabistan Yarımadası’nda birliği sağladı, İslam devletini kurdu ve insanlık tarihinin en büyük devrimin yaptı (s.127 – 173). Cahiliye toplumunda bir kıyamettir koptu. Son bir defa daha geleneklerini, örf ve adetlerini koruma yolunda ölüm kalım savaşıverdiler.
Kitap, Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin karşılaştığı dünyayı tablolaştırırken Arap cahiliyesinden manzaralar sunuyor. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin sadece bir bölgenin veya bir ülkenin lideri olmadığını, kıyamet gününe kadar geçerli, evrensel dini insanlığa tebliğ eden bir peygamber olduğunu izah ediyor.. Allah’a imanla özgürleşmenin, aydınlık toplum olmanın, kaostan düzene - medeniyete geçmenin, iyiliği hakim kılmanın, kardeş olmanın, dayanışma içinde, adaletli ve barış çizgisinde yaşamanın mümkün olduğunu gösterdi.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: İSLAM DEVRİ
Müslüman milletlerin özellikleri:
Müslümanlar tarih sahnesine çıkar çıkmaz liderliği ellerine geçirerek beşeri liderliği istismar eden ve onu kötüye kullanan hasta milletleri alaşağı ettiler.
- Müslümanlar herşeyden önce Allah katından indirilmiş bir kitaba, ilahi nizama inanıyorlardı. Kendi arzu ve isteklerine göre kural koymuyorlardı.
- Müslümanlar idareyi bazı milletlerin yaptığı gibi ahlak ve ruh temizliği olmadan ele geçirmiş değillerdi.
- Müslümanlar bütün milletlerden üstün olduğuna inandıkları bir milletin menfaati için koşan kimseler değillerdi. Ribiy bin Amir Yezdecerdin meclisinde şöyle demişti: “Allah bizi insanları kula kulluktan bir olan Allah’a kulluğa, dünyanın darlığından geniş ufkuna ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çağırmak için gönderdi.” İslamiyet’te madde mana dengesi maddi başarı islamda makbul ve muteberdir, fakat hiçbir zaman gaye değildir.
Müslümanların gerilemelerinin başlıca sebepleri:
– Hilafetin ehil ellerden ehliyetsiz ellere intikali,
– İslami hayatın bozulması,
– İdari mekanizmadaki cahiliye temayülleri (idarecilerin dinî ve ahlakî yönden örnek olmaktan çıkmaları, sefahat, lüks ve eğlenceye, zevkü sefaya yönelmeleri),
– İdarecilerin İslam’ı kötü temsil etmeleri,
– Müslümanlar arasında hurafelerin yayılması. (s.175 - 228)
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: AVRUPA DEVRİ
Bugün Avrupa’nın ruhunda saltanat süren din Hristiyanlık değil materyalizmdir. İngilizler haftanın 6 gününde İngiltere Bankası’na taparlar, 7. günde kiliseye giderler. Avrupalılar dini kendilerine haram kıldılar. Böylece ahlaki bir engel veya dini bir fren yahut kendilerine doğru yolu gösterecek ilahi bir ilmin kılavuzluğundan mahrum kaldılar. Yaratılışlarının gayesini, nereden gelip nereye gittiğini unuttular. Daha sonra ırkçılık ve coğrafi bölgeciliği savunmaya başladılar. Aşırı ırkçılığa inanan bir milletin başkalarına saldırmaması, kan dökmemesi, başkalarının haklarına tecavüz etmemesi veya zulmetmek ve cana kıymak istememesi imkansızdır. Irkçılık ve milliyetçilik hareketlerinin, önüne çelikten bir kale gibi dikilecek olan bazı İslam ülkelerine sirayet etmesi düşündürücüdür. Bunun yegâne sebebi, bu ülkelerdeki dini esasların Avrupa medeniyeti ve Frenk gelenekleri ile silinip kaybolmasıdır.
Büyük devletler, ele geçirdikleri mali ve teknolojik üstünlükle hakimiyetlerini yeryüzünün en geniş kıtalarına yaymayı, topraklarını kuş uçmaz kervan geçmez ıssız çöller ve sahralar dahi olsa geniş sahalarda dalgalandırmayı, muhtelif kıtalarda sömürge ve dominolar kurmanın gereği olarak uyguladı. Sömürgecilik sebebiyle devletler arasında rekabetin ortaya çıkması, yeni pazarlar ve sömürgeler aramaya onları itti. Bunun neticesinde de büyük imparatorluklar görülmeye başlanmıştır. Avrupa’nın sömürgecilik devrinde insanlığın uğradığı manevi felaket şunlardır: “Dini hislerin öldürülmesi ve din sevgisinin yok oluşu.”
İngilizler, Hindistan’a ayak basınca, en büyük silahları olan eğitim sistemleri ile halkın ruhunu çürüttü. Böylece Hintlerin hayat nizamı ve düşünce sistemi baştan sona değişerek alt üst oldu. Din uğrunda gösterilen gayretlerin eski gücü kalmadı; kalplerindeki iman nuru söndü, dini atmosferin alevlendiği meşale kayboldu. Halk arasında insanları dine çağıran, nefisleri ıslah edip temizlemeye, ahlakı güzelleştirip olgunlaştırmaya çalışan insanlar eksik değildi ne var ki bütün bunlar lambanın sönmeden önceki yanışına benziyordu.
Babalar çocuklarına dinlerini öğretmeyi pek önemsemediler. Din uğrunda, Allah yolunda çalışmaktan çekindiler. Çocuklarına sadece günlük hayat bilgilerini ve Frenk dillerini öğrettiler ve nihayet cemiyet çöktü. Ruhî ve manevi devir son nefesini vererek yerini maddeye bıraktı. Böylece dünya, alışverişten başka bir şey yapılmayan bir pazar haline geldi. Müslüman toplumlar ahlaki ve toplumsal hastalıklara yakalandılar. Eşyanın değeri insanların gözünde geçmiş devirlerde görülmemiş bir seviyeye yükseldi (s.229 -350).
Avrupa medeniyetinin temelleri artık sarsılmıştır. Yıkılmaz denilen bina her an biraz daha fazla sallanmaktadır. Geçen günler ve kaydettiği ilerlemeler, ne yazık ki ona sapıklık ve bozukluktan başka bir şey getirmemiştir.
BEŞİNCİ BÖLÜM: İSLAM’IN DÜNYA LİDERLİĞİNE YENİDEN ÇIKIŞI
Müslümanların hayat sahnesinden çekilmeleri, milletlerin ve dünyanın kumanda mevkiinden ayrılmaları, din ve dünya işlerindeki aşırılıkları, kendilerine ve hem cinslerine karşı giriştikleri cinayetleri neticesinde Avrupa milletleri liderlik sandalyesine oturdu ve böylece dünya liderliğinde Müslümanların yerini aldı. Dünyadaki buhranların biricik çözüm yolu, dünya liderliğini hayat rotasını iğrenç emellere alet eden günahkâr ellerden alıp temiz ve becerikli ellere teslim etmektir. Köklü ve gerçek değişim ancak liderliğin materyalizm ve cahiliyenin kumandasında hareket eden Avrupa’dan veya daha geniş anlamıyla İngiltere, Amerika, Rusya ve bunların peşinden giden diğer Doğu ve Asya milletlerinden, efendimiz Muhammed’in ebedi risaleti ve gerçek dini ile idare ettiği İslam alemine geçmesiyle mümkündür. İşte tarihin çehresini ve hadiselerin akışını değiştirecek, dünyayı tehdidi altında bulunduğu korkunç saatten kurtaracak köklü değişme budur. Bütün İslam aleminin dünya liderliğini elde etmek içintüm varlığı ile çalışması gerekir. (s351 - 402)
Müslümanlar, dünya liderliği ve cihan sulhu konusunda garp medeniyetleri ile mücadele edip yarışan yeryüzünün yegâne kuvvet dengesidir. İslam’ın dünya liderliğine giden yolunda fertlerin yapması gerekenler ise şunlardır:
– Ruhi hazırlık: Ruhi ve manevi kuvvete sarılmak.
– Teknik ve harp hazırlığı: İslam dünyası dünya liderliğini elde etmek istiyorsa, üstün bir güce sahip olması, harp tekniği ve ilimlerde tamamen hazırlıklı bulunması, hayatın temel ihtiyaçlarında Avrupa’ya el açmaması ve hiçbir hususta Frenklere başvurmaması gerekir.
– Düna üniversitelerinde ilim ve araştırmada lider olmak.
– Modern ilme ve teknolojiye yön vermek.
Aziz Mahmud Hüdai Vakfı’nı, Misafir Öğrenciler Birimi’ni kurmalarından ve Tarih ve Medeniyet Kampı düzenlemelerinden dolayı milletimiz adına tebrik ve teşekkür ediyorum.. Tarihi sosyolojik bakış açısının yeni nesillere kazandırılmasında bu hizmetlerin önemi büyük.
15 Temmuz’da vesayetçi rejim karanlığından demokrasi aydınlığına çıkıldı mı?
16 Temmuz 2025 Çarşamba 22:54Küresel cahiliyede unutulan muhalefet ve isyan ya da uysal özne
14 Temmuz 2025 Pazartesi 01:50Sömürge Robotu
10 Temmuz 2025 Perşembe 01:50İsraf zombisi
05 Temmuz 2025 Cumartesi 14:20Türkiye'nin yaşayan ilim hazinelerinden Ali Rıza Temel Hoca
03 Temmuz 2025 Perşembe 18:40Trump’ın Körfez ve İran çıkarmaları
28 Haziran 2025 Cumartesi 17:31İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri'nin öldürülmesi ne anlama geliyor
26 Haziran 2025 Perşembe 08:04Pakistan ve İran parçalanınca Türkiye de çöker: Kurtuluş’a çağrı
21 Haziran 2025 Cumartesi 15:14İran’ın nükleer programı
18 Haziran 2025 Çarşamba 11:08İran – İsrail savaşının akıbeti...
14 Haziran 2025 Cumartesi 09:58




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.