Özcan Ünlü: Bir Şiir Adam Mustafa Yürekli

Özcan Ünlü: Bir Şiir Adam Mustafa Yürekli
Özcan Ünlü, 'Mustafa Yürekli’nin şiir gibi bir hayat yaşadığını biliyorum' diyor 'Benim Kayıp Şairlerim' kitabında. Şair Mustafa Yürekli’ye dair o yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz.

O otuzlu yaşlarında..

Ben yirmili..

O çoktan durduğu yer bulmuş, yürüyüşüne emin adımlarla yürümekte..

Bir derviş edasıyla..

Ben henüz arayış halinde ama meyilim onun ana yol güzergahında; sanki kendimi daha huzurlu, mutlu, tamamlanmış hissediyorum..

Aramızda 8 yaş var, ağabeyimdir.

İlk kitabını 22 yaşında yayımlamış (İnsan Yükü, 1982) genç ve dikkat çekici bir şair. Bense yeni yeni şiir söyleyen bir heveskar..

Yolumuzu kesiştiren ise ikimizin de bağlı olduğu yerli damar üzerindeki görkemli durak: Mavera..

Mustafa Yürekli’den söz ediyorum..

Yürek coğrafyamızın –bir zamanlar- engin denizlerinde epik bir öfkeyle azılar kaleme alan, şiirler yazan, eylemlere katılan ama büyük bir vakarla kendi içine doğru yürüyen bu güzel insandan..

1980’li yıllar.. ‘Güzel adam’ Cahit Zarifoğlu vefat etmiş.

Mavera, Akabe Yayınları ile birlikte İstanbul’a taşınmış.. Rahmetli Bahri Zengin patronluğunda, Feriköy’de, çok katlı bir iş merkezinin bilmem kaçıncı katında faaliyetlerini sürdürüyor. Kitaplar yayınlanıyor, dergi hazırlanıyor.

Ben Dergah Yayınları’nda Mustafa Kutlu ve İsmail Kara’nın çıraklığını yapıyorum ama ek işe de ihtiyacım var. Bir vesileyle rahmetli Bahri Zengin’e ulaşıyorum. ‘Gelsin..’ diyor.

Cağaloğlu’ndan yürüyerek Feriköy’e, o iş merkezine gidiyorum. Akabe Yayınları’nın kapısı önündeyim. Kapıyı sık ve kara sakallı biri açıyor. Benim yaşlarımda. İçeri girer girmez işinin başına dönüyor.

Bahri Zengin’e selam veriyorum. Durumumu anlatıyorum. Bana ‘Pikaj, montaj işlerinden anlar mısın?’ diye soruyor. Anlamıyorum. Fakat kara sakallı o adamla göz göze geliyorum. Başıyla bir işaret veriyor: ‘Anlıyorum’ diyorum. ‘Tamam’ diyor Zengin, ‘Her ay bu derginin işleri var. Ara sıra da kitapların pikaj ve montaj işlerine gelirsin. Şu kadar da para veririm. Anlaştık değil mi?’

Sonra beni içeri gönderiyor. Kara sakallı genç adamın yanına. Odada ikinci biri daha var. Kahverengi bıyıklı, kısa boylu, hafif şişmanca biri. ‘Selim Erdoğan’ diye tanıştırıyor.

Sonra başlıyor Mavera’yı anlatmaya..

Ben zaten biliyorum dergiyi. Cahit Zarifoğlu ile tanışmışım. Ondan mektup almışım. Şiir vermişim, öykü göndermişim. Hangi geleneğe yaslandığını, nasıl çıktığını, kimlerin yazdığını çok iyi biliyorum.

Bir ara soruyor: ‘Yazıyor musun?’

En önemli konu bu benim için! Elbette yazıyorum. O güne kadar yayımlanmış şiirlerim, öykülerim, desen çalışmalarım çantamda. Çıkarıp gösteriyorum. Seviniyor. ‘İşiniz daha kolay. Ben sana gösteririm pikaj ve montaj işlerini’ diyor.

Böyle başlıyor Mustafa Yürekli ve Selim Erdoğan’la tanışıklığımız ve dostluğumuz.

Uzun bir süre derginin hem teknik işlerini yürüttüm hem de rüyalarıma giren Mavera nehrinin sularına kapılmış oldum.

O yıllar Mustafa Yürekli’nin ‘diri’ şiirleri çıktı dergide. Bir eli havada, derdi olan, sürekli yüksek sesle okunan bu debisi yüksek şiirler bir anda kesildi.

Yollarımız ayrıldıktan sonra birbirimizi kaybettik. Ta ki Kanal 7 televizyonu kuruluncaya kadar.

Yine sık görüşemiyoruz.

Yine oturup şiir konuşamıyoruz.

Hatta Yürekli’nin kayıp bir şair olmadığına inanıyorum. Fakat sık yazmıyor olmasının bir kayıp olduğunu düşünüyorum.

Dil ve Edebiyat dergisinin Mart 2013 (sayı 51) sayılı nüshasında yayımlanan ‘Hicaz Turnaları’ isimli şiirini okuyunca büyük bir hayıflanma / yazıklanma ile ‘keşke daha çok şiir yazsa’ demiş idim.

Mustafa Yürekli’nin şiir gibi bir hayat yaşadığını biliyorum. Çünkü şair derdi olan insandır ve Yürekli de dert sahibidir. Seyrek de olsa yaptığımız sohbetlerde 40 yıldır aynı yörüngede ve aynı mevzularla hemdert olduğumuzu görüyorum.

Peki kimdir Mustafa Yürekli?

Adana’da doğdu (1960). Şiir ve yazıları 1977’den itibaren çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yayınlandı.

Yeni Devir, Milli Gazete, Yeni Şafak gazeteleri ile başta haber7.com (halen burada yazıyor) olmak üzere bir çok internet sitesinde yazdı.

Şiirlerini ve debi yazılarını ise Ova, Ekin Dostları, Güldeste, Genç Kuşak, Kitap Dergisi, Dünya ve İslam, Çalar Saat, Yörünge, Dil ve Edebiyat, Ay Vakti, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınladı.

Bu Meydan dergisinin (1990) yazı işleri müdürlüğünü, Ova, Ekin Dostları, Akabe Yayınlarının ve Mavera dergisinin (1988-1990)haftalık Çalar Saat Kültür Sanat Gazetesi’nin (1996), ayrıca haftalık haber dergisi Yörünge’nin (1997 – 1999) genel yayın yönetmenliğini yaptı.

1997’den bu yana çalıştığı Kanal 7’de 100 bölüm yayınlanan ‘Yitik Şehrin Figüranları’ ve 60 bölüm yayınlanan ‘Yaşamak Dediğin’ programlarını hazırlayıp sundu, metin yazarlığını ve yönetmenliğini yaptı. Yine anı kanalda ‘İskele Sancak’, ‘Bu Ülke’ ve ‘Tanıklar’ programlarının yapımcılığını üstlendi; başka projelere de imza attı.

Mustafa Yüreklinin iki şiir kitabı yayınlandı: İnsan Yükü (1982) ve Dirilere Ağıt (1988).

Ayrıca senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı İstiklal Marşı Belgeseli (2000); Said Nursi Belgeseli (2004); Hocaefendi: Mehmet Zahit Kotku Belgeseli (2005); CD formatlarında yayınlandı.

Hala yazıyor ve belgeseller yayınlıyor, çok şükür..

İşte böylesine çalışkan, ayağı bu topraklara basan, söyleyecek sözü olan Mustafa Yürekli’nin ‘eve dönmesi / şiire dönmesi’ gerektiğini düşünenlerdenim.

Özcan Ünlü

Benim Kayıp Şairlerim, s. 76 - 81.

Çıra Yayınları, 2024, İstanbul

Senden Başka Sevgili Yoktur

Sen tek sevgilisin

Ne göze görünür

Başkası

Ne de gönle girebilir

Adın

Anıt dikilir

Dil ucuna

(Umurunda değil

Kalbimin

Dünya renkleri)

Sorarsam

Ağaçlara sorarım

Ormana

Bahçelere gelir gider

Bahar

Kışı ararsam

Şehirlere değil

Dağlara bakarım

Bulutlar

Eliyle koymuşçasına

Bulur yüreğimi

Ne zaman yansa

Nedamet tortusudur

Anılarımı

Parçalarsa

Bulut parçalar

Kalbim

İki parmak arasında

Hangi yöne sallanıyor da

Şiirin en kuytu kelimesinde

Birden çılgınca yanar

Kandiller

Gecelerse

Sürgün yeri

Yazın yiğit rengi

Yürekli sıcaklığı

Gözü kara

Bürde kokusu..

Seni anmaya ayarlar

Derin ümitte

Pusulayı

Korkunun enginlerinde

Nefes saatini

Yaz

Dostun ki

Ermiş günleri

Korku

En merhametli parmaklarıdır yazın

Aşkı örer

Aşk üstü

Yorulur ayak el

Dil gözler

Sana

Gaflet ertesi

Kılıç ağzından geçerek

Görünürsem

Bu cesaret değil

Sınav

Temizler defteri

Kabe dolusu korku

Kabe dolusu umut

Sabahın koynuna dalıp

Ruhumun alevlerini

Dergahından dünyaya dökülen

Işık şelalesi sesine tutuyorum

Çünkü tarih yapıştırmış

Şehvetli dudaklarını

Ölü toprağa

Hayır kaçmıyoruz

Kılıçlar da çıkmıyor kınından

Zulüm

Köşe başlarını tutmuş

Yıllar aylar kırık dökük ömrümde

Günler un ufak olmuş

Dünya hatırası budur

Bir vaktim olsun isterim

Seni razı edecek

Ne okumak

Ne yazmak..

Ne de yaşamak güvenceli

Senden başka sevgilisi olmayanlardır

Bahtı açılıp da

Gün görenler

Bir ıssız vakitten

Bir gemi sızar

Bir ordu

Tufan salarsın

Aşıklarını

Seçmek için

Ne vakit huzuruna çıkmayı denesem

Bu kurtlar sofrasında kalıyor

Duygularım

Aklım

Bir an dünyaya sus deyip

Arkasına alsa kalbim

Evreni

Can vererek

Tanıklık ediyorum

Senden başka sevgili yoktur

Yedi İklim

Mart 1998

Kaynak:Adanapost

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.