İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Mücadele Birliği’nin Fikriyatı Milliyetçi Mukaddesatçı Kültür - 2

Fikriyatımızın Özellikleri

Akaid Safiyeti
 

Akaid, inanç sistemi, inanılacak şeylerin bütünü demektir. Her dinin olduğu gibi, her sosyo-kültürel hareketin temel inanç sistemleri, akaidleri vardır.

İslam inanç sistemi (akaidi) tarih içinde, çeşitli kültürler karşısında zorlu bir sınavdan geçmiştir. İslamî ilimlerden ilk tedvin edilen Akaid’tir. İmam-ı Azam’ın “Fıkh’ul-Ekber” isimli meşhur eseri akaid mecmuasıdır. Akaid ilimleri, İslam akaidine tamamen ters fikirler ile, akaidler ile, mücadele etmek zorunda kaldığı gibi, aslında zıt ve fakat benzer gibi sunulan düşüncelerin sızma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. Akaidi bozma teşebbüsleri bazen doğrudan ve bazen de bilmeyerek vaki olmuştur. Bütün bu direkt veya dolaylı saldırılar karşısında akaid uleması, inanç sitemimizin safiyetini korumaya büyük gayret göstermişlerdir.

Ancak bu yolu takip etmek o kadar kolay değildir. Tarihte akaid safiyetini savunan alimler büyük zorluklar çekmişlerdir. (İmam-ı Azam yetmiş yaşında hapiste öldü). En büyük zorluk akaid kirliliğini temsil eden cemaatlerden gelen iftiralardır. İftiralar, onların halis maksatlarını karartabilir. İftiralar, en güvenli insanlara, güveni sarsabilir. Fikirlerle akaid alimlerinin karşısına çıkamayanlar, iftiralarla tesirlerini zayıflatmaya çalışmışlardır.

Mücadele Birliği mensupları akaid safiyetini korumak ve savunmak mecburiyetinde idiler. Çünkü fikir dünyamız, her türlü felsefî doktrinin, dînî yozlaşmanın saldırısı içinde kıvranıp duruyordu. İslam akaidinin temelini “Allah vardır, birdir. Allah’tan başka ilah yoktur. Hazret-i Muhammed (sav) Allah-u Teala’nın elçisidir” görüşü, yani tevhid inancı oluşturur. Bunun anlamı Allah-u Teala’nın gönderdikleri (Kur’an-ı Kerim) ve Hazret-i Muhammed’in (sav) bildirdikleri şeylerin hepsi hak’tır ve gerçektir. Bundan hiç bir şüphe olamaz. Kelime-i Tevhidin anlamı budur. “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasulullah” bunu ifade eder. Allah’ın (cc) gönderdikleri üzerinde tereddüt Allah-u Teala’nın uluhiyeti üzerinde, Hazret-i Muhammed’in (sav) nübüvveti üzerinde şüphe ileri sürmek demektir. “Ben müslümanım” deyip de bu temel prensipleri doğrudan inkar edecek kimse olamaz. Ne var ki bazılarının inançlarını irdelediğimizde, bu temel inancın bile mağşüş (karmakarışık) hale geldiğini görürüz.

Akaid safiyeti demek, Kur’an-ı Kerim’in beyan buyurduğu ve muteber hadislerin açıklamasını yaptığı tarzda inanç sistemimizi korumak demektir. Akaid alimleri “Amentü” prensipleri içinde, inanç sistemimizin temellerini perçinledikleri gibi, yanlış fikirlerin sızma tehlikesine karşı da bütün delikleri kapatmışlardır.
İslam inanç sistemini oluşturan temel prensipleri, akaid esaslarını ve karşılaşılan tehlikeleri özetleyerek Mücadele Birliği mensuplarının bu konuya neden önem verdiklerini anlamaya çalışalım.

1. İnsanın ilk aklına gelecek sorular şunlardır: “Varlık nedir? Varlık gerçek mi, hayal mi? Varlığı insan ne derece algılayabilir?” bu sorulara Akaid alimleri “Varlık vardır ve gerçektir” diyerek kati cevaplarını vermişlerdir. Sofistlerin sandığı gibi varlık hayalden ibaret değildir. Yaşadığımız hayat ne başka bir hayatın gölgesi, ne de daha önce yaşanmış bir hayatın tekrarıdır. Bizatihi vardır. Aynıyla gerçektir.

2. Varlık, mutlak varlık olan Allah-u Teala’nın var etmesiyle var olmuştur. Varlık üzerinde Allah-u Teala’nın kudreti her an zahirdir. Panteistlerin zannettikleri gibi, Allah-u Teala kainatın toplamından ibaret değildir. Kainat (haşa) Allah-u Teala’nın bir cüz’ü de değildir. Materyalistlerin zannettikleri gibi varlık ezelî ve ebedî de değildir.

Kainatı, Allah (cc) yoktan var etmiştir. Zamanı gelince Allah’ın (cc) kudreti ile yok olacaktır. Allah (cc) baki, bütün varlıklar fanidir.

Allah’ın (cc) sıfatlarının doğru anlaşılması şarttır. Bu sıfatların başka varlıklara izafe edilmesinin şirk olacağının bilinmesi şarttır. Bu konuda iltibasa mahal verilmemelidir.

3. Risalet konusunun iyi anlaşılması gerekir. Resul elçi demektir. Elçi başkasından aldığı bir emaneti istenilene ulaştırandır. Hazret-i Muhammed (sav) ne çok akıllı olduğu için İslam’ı (haşa) icat etmiş, ne çok zeki olduğu için insanlara inandırmayı becermiş, ne çok bilgili olduğu için İslamî emirleri, yasakları ortaya koymuş değildir. Bu peygamberlik, elçilik anlayışına aykırıdır. Maalesef Mekke müşriklerinin ve çağdaş oryantalistlerin bu tarzdaki iddiaları, İslâm aleminde taraftarlar bulabilmektedir. Çok akıllı olması, çok zeki olması, çok bilgili olması sebebiyle İslâm’ı ortaya koyduğu görüşleri risaleti (elçiliği) inkar anlamı taşır. Son asrın bu konulardaki gizli saldırılarına fırsat verilmemelidir. Peygamberlere ait sıfatlar akaid kitaplarında varittir. Bu sıfatlar peygamberlere ait özelliklerdir. Elbette, her elçide bu özellikler aranır.

4. Kitaplara iman demek, mukaddes kitapların ve Kur’an-ı Kerim’in Allah-u Teala tarafından gönderildiğini kabul etmek demektir. Kur’an-ı Kerim’in Allah (cc) kelâmı olduğunu kabul etmek demektir. Çağımızın idealist Müslümanları, Kur’an-ı Kerim’e ve sahih hadislere zıt görüşlerle mücadele etmek zorundadırlar.

5. Melek, cin, şeytan gibi varlıkların yerini günümüzde maalesef, astrolojik hayali varlıklar almaktadır. Bu konuda toplumumuz ciddi bir bombardıman altındadır.

6. Kur’an- Kerim’de ayetlerde, Allah’a (cc) imandan sonra hemen ahirete iman lafzı geçmektedir. Mekke müşrikleri Allah’a (cc) şirk koşarak da olsa inanıyorlardı da, ahiret gününe inanmıyorlardı. Yahudilerin Sadukî mezhebi mensupları da Allah’a (cc) iman ettikleri halde öldükten sonra dirilmeyi kabul etmiyorlar. Günümüzde ahiret gününe iman maalesef menfi propagandaya tabi tutulmaktadır. İlahi adaletin tecelligâhı olan ahiret hayatını, cennet ve cehennem hayatını inkar edenler, maskeli bir tarzda din aleyhtarlığı yapmaktadırlar. Ahiret gününün mutlaka geleceği inancı, mü’minlerin hayatlarında canlı olmalıdır. Bu bir hayalden ibaret değildir. Mutlak gerçektir.

7. İslam aleminde ilk ihtilaf, kaza ve kader konularında ortaya çıkarılmıştır. Ta Hazret-i Peygamberin son günlerinde bu mesele gündeme taşınmıştır. Peygamber efendimiz bu konunun ulu orta konuşulmasını yasaklamıştır. Bu ihtilaflar İslami öğretilerden ortaya çıkmış değildir. Hıristiyan dünyasındaki ihtilaflar, İslam dinine de taşınmak istenmiştir.

Kader inancı konusunda yanlış düşüncelerin cevaplandırılması gerekiyordu. Bu da irade konusundaki ihtilafları doğurmuştur. Akaid alimleri bu konulardaki iki yanlış akımı (Mu’tezile, Cebriye) tarihte bertaraf etmişlerdir. Çağımızın alimine düşen görev de çağımızın bu konudaki yanlış akımları (Eksistiyalinizm, Nihilizm gibi) bertaraf etmektir.

8. Çağdaş felsefi sistemlerin çağımızın İslam bilginleri tarafından irdelenmesi, doğrularının, İslam inanç sistemine uygunlarının kabulü ve yanlışlarının fikren çiğnenip geçilmesi şarttır. Bunun için ilim ve fikir otoritelerine ihtiyaç vardır.

İslamî ilimler konusunda din tahsili almayan çağdaş aydınlarımız gerçek bir bilgisizlik içindedirler. Samimi olanlar bunu itiraf edebilmekte, bazıları cehaletlerine rağmen İslamî konularda görüş belirtebilmektedirler. Aydınlarımızı İslâmî konularda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek Mücadele Birliği mensuplarının manevi vazifeleri idi. Bu hizmeti onlar başarı ile uyguladılar.

Materyalizm, Darwinizm, Ateizm, Komünizm gibi maddeci görüşler aydınlarımızın beyinlerini kemirmektedir. Çünkü bunlar ve benzerleri akımlar, beynelmilel sermaye tarafından destek görmektedir. Bütün bu akımlara karşı aydınlarımızın korunması ve islâmî bilgilerle donatılması ve bilinçlendirilmesi gerekir. Bu yanlış akımları bertaraf etmek ve aydınlarımızı korumak için arkadaşlarımız adeta seferber olmuşlardı. Bunların inanç sistemimizin, akaidimizin temel prensiplerine zıt olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok sanıyorum.

Arkadaşlarımızın açıklamalarına temel olmak üzere birkaç kitap neşrettik. Bunlardan biri de şaheser dibacesi Aykut Edibali tarafından kaleme alınan ve kitabın tamamı Abdüllatif Metin adına neşredilen “Darwinizm’e Reddiye” kitabıdır.

9. Tasavvuf konusu da daha ilk günlerde Mücadele Birliği mensuplarının gündeminde vardı. Bazı akaid yanlışlarının, bozuk tarikatlar vasıtası ile Müslümanlar arasında yaygınlaştığını görüyorduk. Bunların mutlaka cevaplandırılması ve doğru görüşlerin hakim kılınması fikri, Mücadele Birliği mensuplarında vardı. Bu büyük tepkilere yol açtı. Daha sonraki devirlerdeki yayınlarımızda tasavvufun kuruluş devri alimlerine yer vererek (Cüneyd-i Bağdadî gibi) bu yanlış anlamayı ve yaygın iftirayı bertaraf etmeye çalıştık.

Çok daha sonraki devirlerde, tasavvufun kuruluş devri eserlerinden Tûsî’nin “El-Lum’a Fi’t-Tasavvuf” ve Kuşeyrî’nin “Risale” isimli eserlerini inceledim. Tasavvuf anlayışında daha sonra yaygınlaşan bazı yanlış görüşlerin, ilk devir tasavvuf anlayışında yer almadığını hayretle müşahede ettim. Tarikatların bu temel kaynaklara göre, daha doğrusu temel kaynak Kur’an-ı Kerim’e göre ve sahih hadislere göre yeniden tanzim ve düşüncelerinin tashih edilmesi şarttır. Bunu samimiyetle talep ediyorum.
Tarikatlarda uydurma sözleri hadis kabul edip uydurma makamlar vardır.

10. Arkadaşlarımızın niyetleri halis idi. Niyetleri İslâm’ın akaid safiyetini korumaktı. Bu konu dün önemli idi. Bugün de önemlidir, yarın da önemini koruyacaktır.
Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan Ömer Nesefî’nin Akaid isimli eseri, Muhterem Hocamız Seyyid Ahsen tarafından tercüme edildi ve Aykut Edibali tarafından şerhi hazırlandı. Onlarca defa baskısı yapılan bu eser bir ilim klasiğidir. Mücadele Birliği mensuplarının akaid noktasından el kitabı idi. Ayrıca seminer çalışmalarında toplu olarak da okunup özümleniyordu.

İrfan Küçükköy

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.