Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

Öküzün büyüğünü ahıra koyarlar??

Tarihin en kadîm ve asîl milleti olan Türkler, dâhi ve kahraman önderlerinin ve başbuğlarının delaleti ve ırklarına mahsus sayısız meziyetler ve üstün cesaretleri sayesinde gayet kısa bir zamanda büyük bir imparatorluk kurmuşlardır.

Akılları durduran bu muvaffakiyetler öyle zan ve iddia edildiği gibi yalnız kılıç ve pazu kuvveti ile elde edilmiş değildir. Üç kıta üzerinde muhteşem imparatorluklarını İslam?ın ruh ve manasından aldığı kuvvet ve ilhamla kurmuş, adalet ve iyi idareleri sayesinde payidar olmuşlardır. Garb, efendilik ve insan haklarına saygıyı, Avrupa adalet mefhumunu Türklerden öğrenmiştir.

Bu sebeple fethettiğimiz yerleri uzun asırlar muhafaza etmek için milyonluk orduların kuvveti ile değil, İslamiyet?in ana prensiplerinden olan adalet sayesinde birlikte ve aynı bayrağın altındaki akvamda bu sayede rahat ve mesut yaşadık??

Türkler, İslam?ın emrettiği kardeşlik ve müsavat duygusundan başka bir imtiyaza talip olmamıştır.

Bizim manevi dayanaklarımıza, dinimize ve mukaddesatımıza olan bağlılığımızı düşmanlarımız biliyor ve ittifakla taarruz için bu noktayı seçiyorlar?.

Tarihimizin çok eski devirlerinden beri Yahudiler saraylarımıza kadar nüfuz ederek bizi çürütecek tohumları ekmiştir??.

İstanbul fethinden sonra  Piyerlermit?in ruhu taşıyan sömürgecileri harekete getirmiştir??

İngiltere, Fransa, Rusya ve tüm batı alemi gözlerini üzerimize dikmiştir?..

Ve?. Firavunî oyunlar ile Haçlı seferlerini başlatmıştır?.

Milletimize aşağılık duygusu ve batı hayranlığı hastalığı aşılanmıştır??

Bu düşmanlar bize olduğu kadar hiçbir millet arasında dine husumet fikrini telkin etmemiştir??

Onlar bizim ince ve mukaddes hislerimizi gıcıkladılar?..İrtica??

Müsbet-menfi olsun hep aynı silahı kullandılar?..İrtica?.

Kitleleri ayaklandırmak için??Şeriat?.

Adülhamid Han?ı tahtan indirmek için fetva??Şeriat?.

Bu öyle bir taktiktir ki; ruhunu ve manasını öldürmek istedikleri hususlara tatbik ederler ve nihayet öyle bir netice hasıl olur ki millet artık Şe? diyemez hale gelir... dedikleri anda irtica yaygarasını basarlar.

Fransız büyük elçisi Engel Hard bu durumu şöyle dile getiriyor; batı sizin ilerlemenizi, kalkınmanızı değil, Müslüman Türklüğünüze veda etmenizi istiyor??

Siyonizm planlı, devamlı çalışması ile memleketin ve milletin belalarının ana kaynağıdır??

Perde arkasında kalarak, işini uşaklara ve para ile satın aldığı vicdanlara gördürmüştür?..

Böylece; Osmanlıyı yıkıp, onun enkazı üzerine kendi sömürgeci imparatorluklarını kurdular?.

Doğuda, İsrail, Kürdistan, Ermenistan kalkan ekibi??.

Batıda, İngiliz, Yunan, Fransız, Alman??. NATO,G20,BM, GM gibi martavallarla firavunî oyunları?..

Kürt, Kıbrıs, Ekalliyet, Fener Rum Patrikhanesi, Ermeni Soykırımı gibi soysuz iddialarla bizleri dünya insanlığının önünde suçlu ilan etmişlerdir??.

Türk ve Müslüman kardeşlerimizle aramızı açarak sömürü düzenlerini devam ettirmektedirler?.

Firavunî oyunları son iki senede Irak, Lübnan, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Kırgızistan, Kazakistan??istan tan giydirirler fistan?..

Demokrasi havarilerinin katlettikleri insan sayısı Kalkan ekibinin nüfusu kadar?. Artist bunlar?.seyirlik semiz koyunlar?..

Öküzün büyüğünü ahıra koyar??

Canımızı, kanımızı, malımızı, soyar?..

Döner, defe koyar??.

Kabak gibi oyarda, oyar?.

Evet. Tarih tekerrürden ibaret değil tarih insan oluşumunun ve tanımının ilmidir. Sıkıldım, tekrar tekrar seyretmeyelim bu filmleri??.

Diyarbakır?lı  özgürlük savaşçısı?..!

Hükümetin demokratik açılımına bir katkı da biz verelim. Elimizin öpülmesine, ayağımıza gelmelerine gerek kalmadan, insanlığın, tabiat ve tüm yaratılmışların büyük aydınlığa, dost meclisine koşmayı müjdeleyen duruşu zaman aynasından,  özgürlük ışığını Doğu?dan, akıl ve ruh dirilişini Diyarbakır?dan aktarmak istedim. 

PKK 1970'lerin sonlarında, Güneydoğu'daki solcu kürt grupları şiddet kullanarak tasfiye etmişti. 12 Eylül 1980'deki darbenin ardından Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan olaylar (ölüm oruçları, kendini yakma gibi olaylar), halk arasında nefretle anılan PKK'nın sempati kazandırılarak kitleselleşmesi sağlandı. ?Üç buçuk eşkıya? olarak anılan PKK, devletin yanlış politikaları sonucunda Türkiye'nin ekonomik ve siyasi istikrarını etkileyen bir faktör haline getirildi.

Dolayısıyla ?Kürt açılım?ında ?muhatap? sorununu tartışırken yakın tarihe bakmak gerekiyor.

Merkez medyanın yayın politikasını devletin Kürt politikasına endekslemesi de bu sorunun içinden çıkılamaz hale gelmesine hizmet ettiğini unutmamalıyız.

Almanya?da Aşırı solcu Kızılordu grupları ile Springer medya grubu arasında bir savaşım yaşanmış adeta..  ?Almanya'nın Hürriyeti? olarak bilinen Bild ve kardeş gazeteleri ?Kızılordu fraksiyon?unun şiddete saplanmasına katkıda bulunmuşlar bir şekilde.

Nobel Ödüllü Alman yazar Heinrich Böll 1972'de Der Spiegel'de ?Bizi altı kişinin 60 milyon Alman'ı tehdit ettiğine nasıl inandırabilirler? diye sormuştu.

1980'lerin başlarında bizim merkez medyanın PKK'ya ilişkin yayınlarını inceleyenler de küçük bir örgütün kısa sürede nasıl kitleselleştiğinin hikâyesini izleyebiliriz.

Bu bakımdan Alman Bild örneğine, kardeş örnek olarak herhalde ?Hürriyet? denk düşer. Yani. Siyasi ve ticari ortaklıkları hala devam etmektedir.

Kısaca söylemek gerekirse, Kürt sorunu, ?Türkiye'de Kürt sorunu vardır? denildiği zaman var olmaya başlamıştır. Sayın Başbakan da ?Kürt sorunu vardır. Bu sorun ancak demokratik yoldan halledilecektir? demek suretiyle bu soruna katkıda bulunmuştur.

Bu ifadelerden: ?Demokrasi Türkiye'ye Kürt sorunu var olduğu için mi gelecektir. Kürt konusunun çözümü için alınacak demokratik önlemlerden hepimiz yararlanacağız.?ı mı anlamalıyız.

Türkiye'de demokratik açılıma katkı sağlaması beklenen, milliyetçilerin önemli bir kısmının Kürt din âlimi Muhammed Raşit Erol'un bağlısı olmaları ve MHP tabanında çok sayıda Said Nursi gönüllüsünün olması aslında meselenin nasıl iç içe geçtiğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Din hadiseyi yumuşatan ve bir nevi bin yıllık kardeşliğin öz ve son söz olmasına bağlanabilir.

?Nitekim Bediuzzaman üstada ilk götürüldüğünde bugünkü Kürt milliyetçilerinin serdettiği anlamda bir takım sözler sarf edince Üstad onu Zübeyir abiye teslim edip, ?Bunun kafasını düzeltin öyle getirin? dediği bilinmektedir.? 

A.Melik Fırat'ın da dediği gibi bugün iki halk et ve tırnak gibi iç içe geçmiş ve kız alıp vermiştir. ?Bırakın kızlarımızı veya oğullarımızı geri almayı torunlarımızı kendi aramızda nasıl pay edeceğiz. Normal vatandaşlar bir yana DTP'lilerin ne kadarı bir Türk kızı almış veya gelin vermiştir. Onun için bu meseleyi bir etnik mesele olmaktan çok bir demokratikleşme meselesi olarak görmek ve bir babanın çocuklarına haklarını vermesi gibi mütalaa etmek gerekiyor.?

Evvelâ, şu noktanın altını çizmeliyim ki, Türk-Kürt ayrımına tamamen karşıyım. Türkiye?de yaşayan her vatandaşın eşit olduğunu düşünüyorum. Alt kimlikleri nasıl ifade edilirse edilsin, Kürtler Türk Milleti?nin ayrılmaz bir parçası ve bizim öz kardeşlerimizdir. Onlardan bahsederken ?biz-onlar? ayrımını yapmak bile beni, bizi ve özümüzü rahatsız ediyor.


Lâkin, Türkiye?de ayrılıkçı-ırkçı-Kürtçülerin nasıl ayrımcılık yaptıklarını ve bazı dış mihraklar tarafından da nasıl desteklendiklerini hepimiz çok iyi bilmeliyiz. Doğu?dan Avrupa?ya uyuşturucu, altın, silah, fuhuş, organ vs. kaçakçılığının yıllık 100-150 milyar doları bulan getiri paranın kimilerin süz geçinden geçtiğini bulmalı ve o çekiçli ve haçlı ağabeylerinden 40 bin genç ve 350 milyar zararın yansıra 30 yılın hesabını ivedi tahsil edilerek demokratik açılımın önü aydınlanır ve ancak o zaman süzgeç delinerek demokrasi cuk diye oturur. Açılır?..

Bu günkü olayları kavramak için, tarihçi güruhunun kitaplarını okuyup, dünü ve bu günü enine boyuna incelemek suretiyle aklın yüzünü gaflet ve uykudan uyandırabiliriz. Yani. İllet ve sebeplerin özüne inelim. Ancak bu sayede taklitten elimizi çekecek ve bizden önceki kuşakların ve zamanların durumlarını kavrayarak, bizden sonrakilerin yolunu aydınlatmış oluruz.

Demokrasinin oluşumu ve medeniyetlerin uzun süreli olması; İnsan ve toplum, ?gelişme? denen sonu belirsiz tarihsel maceranın aracı değil, aksine kendi tarihini kendisi yapabilecek gücün ve imkânın kendisidir. İnsan ve toplum pratik hayatı ilâhi iradeye uyumu oranda medeniyetlerini oluşturur, ömür sürelerini belirler.

Evet. Türkiye?nin demokrasi anlayışı Diyarbakır?dan geçer diyenlere; Diyarbakırlı bir özgürlük savaşçısı, üstadın sözlerini aktarmak istiyorum:

 ??..Millet ve Ümmet kavramlarını bu yakınlık ve dayanışmalarını tespit ettikten sonra, İslam milletinin özelliklerini kavrayabiliriz.

Bir insan, Müslüman olunca, İslamlığı bütünüyle benimserse yani Müslümanların inandıklarına inanır onların davranışını kazanırsa İslam milletinden olmuş olur. Müslüman olmayan birinin Müslüman olması olayındaki değişim ve dönüşümlere bakılırsa gerçekten bir kişinin Müslüman olmasıyla bir milletin içine girmiş olduğu kabul edilir.

Allah?ın inancını vahyi, kitapları, peygamberleri, öteyi,  Allah?ın kudret erleri olan melekleri kabul eden kişi, zihnini, ruhunu, inanç yapısını hatta asgari bir ölçüde muhayyile zekâ ve hafıza, idrak gibi psikolojik varlığının kaynaklarını öbür Müslümanlar ve millet bütününün ruhuyla temasa geçmiş, birleştirmiş ve kaynaştırmış olacaktır.

Böylece, bir kitleye katılmanın bir bölümü gerçekleşmiş olacaktır. Sonra davranışlarıyla Müslüman olunca yani namaz, oruç, zekat ve hac ödevlerini yerine getirince milletle kaynaşmanın ve benzeşmenin ikinci bölümü tamamlanmış olacaktır.

Böylece ruh, davranış ve zihin durumuyla İslam?a tam dönüşmüş olacaktır. Şimdi ortaya çıkan bu millet birbirinin İslam topluluğu dışındaki topluluğun hiçbir üyesine benzemediği, namaz kıla kıla içini temizleyen, oruç tuta tuta sabır ve irade gücünü tazeleyen, zekat vere vere öbür müminleri kardeş bilme duygusunu keskinleştiren, Cuma ve bayram namazlarında onlarla birlikte dirsek dirseğe duran, hac?da dünyanın dört bucağından gelen Müslümanlarla kaynaşan bir kişinin bu millet dışındaki insanlardan kesin olarak farklı olduğu, kendi milletine ise tam bir şekilde kaynaşmış olduğu hemen anlaşılır.

Kıble beraberliği, Kâbe?ye dönük olma, cihad şuuru, şehitlik ve gaziliğin yüce değeri bu milletin üyelerini birbirine sıkı sıkıya kaynaştırır.

Bir tek ruh haline getirir. Ve bu ruh İslam ruhu, en merhametli, en disiplinli, en çekici, en arıtıcı ve ayıklayıcı bir toplum ruhu olarak kişiyi harmonisine sarar.

İslam?ın sadece bir inanç sistemi olmayıp bir hukuk ve devlet düzeni de getirmiş olması İslam topluluğunu tam bir millet haline getirmektedir.

Hıristiyanlıkta devletle dinin ayrı oluşu, bir Hıristiyan milletinin teşekkülüne engel olmuştur. Bir Hıristiyanlık milletinden değil, cemaatinden bahsedilebilir. Mezhepler o cemaati de parçalar.

Hâlbuki İslam?da devlet yapısı da dinle kaynaştığından, mezhep toplumu parçalayacak bir bağımsızlık sebebi değil, sadece ferdî pratik ölçüsüdür.

Alevilik din temelli olmaktan çok siyaset temellidir. Din muhtevası sırf bu siyasi temeli güçlendirmek için sonradan tarihî, sosyolojik bazı şartların bir araya gelmesi ile katılmıştır. Daha doğrusu İslam öncesi din kalıntılarının siyasi bir bölünmeden faydalanılarak başka adlar ve başka semboller altında hayatını sürdürmesinden başka bir şey değildir. 

Yoksa İslam?da mezhepler gövdeyi ayakta tutan dal ve yapraklar ödevindedir.? (Sezai Karakoç - İst. 1975 )

Evet. Üstadın sözlerinden; Türk, İslam milletine ve tüm dünya insanlığına sonsuz özgürlük, Allah?ın yaktığı sönmez İslam ışığı. İşte büyük ve aydınlık gelecek. Amaç, büyük amaç budur.

Yani: Çağımızda insanın düşmanı ve şeytanın kölesi modern firavunlar, diktatörler gelip gitmekte, zaman aynasında boylarının ölçüsünü almaktadırlar. Ve daha kötüsü bunlar sistemlerini kurmuşlardır. Allah?ı inkâr etmenin, Allah?a baş kaldırmanın sistemleri, insanlığın bu gün en büyük felaketi olarak başına dikilmiştir. Kapitalizm, Sosyalizm, Siyonizm ?. her türlü kurnaz ve gizli kapaklı aldatıcı kelimeler altında insanları Allah yolundan soğutmanın, insanı maddeye ve zalimlere tapınmanın korkunç çarklarını kurmuşlardır. Şeytanın köleleri, gece gündüz efendilerini memnun etmeye çalışmaktadır. Fakat; bunlar boş ve gülünç çabalardır?..!

Ama bir gün onlarda putların, firavunların akıbetine uğrayacaklardır. Çünkü Allah?ın egemenliği her zaman için ebedîdir, şeytanın egemenliği ise bir süreyle sınırlı ve gelip geçicidir.  

 

 

 Mehmet Yürekli ? 26.06.10, adana

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.