Yangının, İçine Attıkların Kadardır
İzler Ve Yansımalar - 37
“...içimde ordular yürüyor, Mâsivâ!”
Yangının, İçine Attıkların Kadardır
Ne kaldı içinde, çocukluğundan? Elindeki, yüzündeki, kafandaki bir yaradan damlayanlar mı, yoksa gözlerine asılı kalıp da damlamayanlar mı? İlk okul günleri, ilk öğretmen, ilk defa bir başkası için çiçek toplama... Her bayramda değil belki; ama bir bayramda yastığının altında bayram sabahı için beklettiklerin mi? Hangisinin heyecanını, saflığını, masumiyetini, asilliğini, sıcaklığını tutuyorsun içinde?
Sonra ilk gençlik günleri... Bıyıklarının yeni terlemesi, ilk defa sakal tıraşı olduğunda kendini tanımak için defalarca aynaya bakışın, kalbine düşen ilk nakışın renkleri, ilk takım elbisen, bir düğünde ilk defa halaya durduğunda dünyadaki herkesin seni izlemesi... Hangisinin aslı değilse bile gölgesi kaldı içinde?
Şimdi nerede her gün yeni bir dünya kurduğun, düzen değiştirdiğin, yürüdüğün, gösteri, miting yaptığın, afiş astığın ve bir şehirdeki en kuytu sokağa astığın her afişin dünyaya bir meydan okuma olduğunu sandığın günler?
Hangisinin yangını var içinde?
Olmayınca çokmuş gibi görünen; ama ilk maaşını aldığında aslında hiç yokmuş hissine kapıldığın o ilk hakediş... Yoklukla varlık arasındaki bir adımlık mesafeyi her ay günlerce yürümen... Sonra çocuk sesi, sonra çocukların sesi... Kendi ihtiyaçlarının en son sıraya düşmesi, her telinde ayrı bir hikâyenin saklandığı saçların beyazlığı...
Hangi durakta, ne kadar durdun? Hangi duruş bir muska gibi asılı kaldı göğsünde?
Ne kadar hızlı geçmiş yıllar! Yılların hızı, bir gönül nazını ne kadar nakşetti içimize?
Yangınımız, içimize attıklarımız, atıp da yaşattıklarımız kadar. Ancak onlarla ısınır, ancak onlarla ereriz huzura.
Dışarıya atılan her şey ya değersizdir ya da değersizleşir, sadece içinize attıklarınız her geçen gün kıymetlenir. İçiniz kadar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.