Ahmet Yürekli

Ahmet Yürekli

Albümümden bir Adana fotoğrafı...

Albümümden bir Adana fotoğrafı...

 

Çocukluğumun Adana?sı, avuç içi kadar bir yerdi.
Bir günde yürüyebileceğiniz, her şeyine hâkim olduğunuz, bereketli toprakları ve çalışkan insanlarıyla üretken bir şehirdi Adana:
Anadolu?nun birçok kenti gibi, bir yoldan geçerken, hangi evin diğerinden önce yapıldığını, önünde yürüdüğünüz üstü sarmaşıklı bahçe duvarlarının bir önceki boyasının ne renk olduğunu bilerek dolaştığınız bir kentti.
Şimdi bunların bir önemi var mı sizin için bilmiyorum.
Ama ben, böyle bir ortamda yaşamakta duyduğum o büyük hazzı hiç unutamıyorum.

Nasıl unuturum; on yaşlarındayken Ayhan Işık?ın efkârla tüttürdüğü sigarayı görmüş, onun gibi delikanlı olabilmek için iyi bir içici olunması gerektiğini sanarak, nereden bulduğumu hatırlamadığım o bir kalem sigarayı, tanıyan birilerinin görmeyeceği bir yerde tecrübe etmek istediğimde, kentin içinde kendime yer bulamamıştım.

Bu günkü Mavi Bulvar?ın üstü, Seyhan Baraj Gölü?ne kadar tamamen portakal bahçesiydi, hiç ev yoktu.

(Zeynelciğim! Sizin o, önü tulumbalı derme çatma barakayı ve ısırırken her birinin suları çocuk çenemizden aşağı boşalan şeftalileri tabi ki unutmadım.)

Ellerim titreyerek ilk sigaramı burada yaktım.
Bu gün bile kim olduğunu bilmediğim birileri beni görmüş, haberi babama yetiştirmiş ve eve döndüğümde benim için sıkı bir dayağın hazırlanmasını sağlamıştı:
O benim, son sigaram oldu.

İşte ben Adana?yı bunun için severdim.

Biz böyle, bir insanın şehrin diğer ucundan, belki de yarım saat yürüyerek ?o yanlışımızı? düzeltmek için gelip evimizin kapısını çaldığı, hiçbir kötülüğü barındırmayan bir Adana?dan, nasıl da vurdumduymaz, bencil, bir başkası için parmağını bile oynatmayan, kendine dokunmayan yılanın yanında yaşlanmasına göz yuman bir Adana, bir ülke yarattık?

Ben bu dönüşüme çok direndim, anlayışlarımızı koruyabilmek için amansız mücadeleler verdim ama yine de ömrümün dörtte birini illaki dışında yaşayarak katlanabildim, Adana?ya.

Şimdi, iki boşluğun arasında yorgun bir kuşum:
Ne Adana, ne de İstanbul beni anlıyor, sesimi tanıyor?

Bu iki şehir beni, kuyu dipleri gibi koyu bir karanlığa mahkûm etmek için anlaşmış görünüyor, üstüme yükleniyor, yine de, içimdeki o cevheri, yaşama ve yaşatma aşkını, heyecanımı söndüremiyorlar ve unutuyorlar, insanın da yoklanıldığında, en az bir şehir kadar sağlam bir yapı olduğunu.

Ömrümün iki çiçeği, İstanbul ve Adana!

Siz ne kadar meyyal olsanız da dünyanın bu yozlaşmasına, olumsuz dönüşümüne, yine de yetmeyecek gayretiniz, içimdeki sevginizin yok olmasına.


Ahmet Yürekli
14.11.2010, Üsküdar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Yürekli Arşivi