Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

Ayasofya müze mi! Büyük kilisemi! Yoksa Cami?i mi?.?

 

Bugünlerde ruhban okulu açılması ile ilgili hükümet yetkilileri demeçler vermeye başladılar, ajan ve nankörlük merkezi canlandırılmak isteniyor. Sözüm ona batı kültürünün, demokrasi, inanç özgürlüğü bahanesi ile AB ilkeleri diye dayatılan dangalak zımbırtıların martaval öngörüşleri.

 

Daha henüz memleketimizde; Başkomutan, T.B.M.M Başkanı, Başbakan, Bakanlar ve Milletvekillerinin hanımları özgürlüğe kavuşmuşlarımı ki, haçlı torunlarının rüya tabirini yapalım. A.B.D ve NATO, Avrupa Birliğinin demokrasi ve inanç özgürlüğünü yaşanılır bir devlet oluşumuna katkı yaptığı Müslüman ve üçüncü dünya ülkesi yok. Acaba ben mi bilmiyorum. Demokrasi ve inanç Özgürlüğü; Irak, Afganistan, Kudüs, Doğu Türkistan, Bosna,Karabağ?.?a gel dide bizim mi haberimiz olmadı..!

 

Batı kültürü; Yunan-Roma ve Yahudilik-Hıristiyanlık gibi iki temel kaynaktan doğan batı kültürü ?olağanüstülük? ve ?üstünlük? duygusunu bu iki kaynaktan alarak ?medeniyetin? tek sahiplerinin kendileri olduğunu ve diğerleri ?barbar? yani köleliğe ve sömürülmeye mahkûm ırklar, milletlerdir. Evet. Haçlı seferlerinin ruhi desteği, inakları olmuş, torunlarının da inanç ve özgürlük anlayışları aynıdır. Batı kültürü bugün bilimlerde pozitivizm ve insani ilişkilerde de bireycilik egemendir. Bu kültür batıyı merkez kabul eder. Kendisini tarihî teşebbüslerin tek merkezi, değerlerin tek yaratıcısı gören batı, kendisinden başka gelişme modeli tasavvur etmez. Kendisini takip edenleri az gelişmiş sömürüye uygun barbar milletler olarak görür, görmüştür.

 

Emperyalizm sistemi: NATO, AB, GİK, İnsan Hakları Mah., Gümrük Birliği?vs. oluşumlarla dünya milletlerinin başına bela olmuştur. Bu kuruluşlar insanlığa silah, uyuşturucu, porno, nükleer başlık, suni grip aşısı, geri teknoloji? vs. transfer ederek, insanlığın %80?inin emek ve kazancını yerli işbirlikçilerle beraber sömürüp, %20 azınlığın mutluluğa ermelerini sağlamanın yollarını oluşturur. Bunun adı çağdaşlık, demokrasi, insan hakları, en son Irak?ta 1.5 milyon insan öldü, üç milyon mülteci. Doğu Türkistan binlerce ölü, on binlerce yaralı, şimdiye kadar 90 bin şehit, Filistin kan ağlıyor; on binlerce şehit, milyonlarca mülteci. Bosna?da on binlerce şehit, hem de Avrupa?nın ortasında Müslümanları katletmek tir onların demokrasi ve özgürlük anlayışları. Haçlı Katiller ordusu Sırp ve Arnavut?ları ağabeyleri Siyonistler, katilleri AB üyeliği ile ödüllendirdiler. Hala katil başkan ve komutanları teslim etmiyorlar.  Siyonizm; Voyvoda haçlı torunları buralara özgürlük ve demokrasi martavalı vaadi etmişlerdi. Fakat, biraz fazla geldi, bu kadar insan ebedi özgür oldular.

Ariflerin tarifini Akif:

?Medeniyet? size çoktan beridir diş biliyor;

Evvela parçalamak, sonrada yutmak diliyor.?diye özetliyor.

Ariflerin bu sözünü ve diğer sözlerini hiç unutmamalıyız.

 

Son krizine bahane ederek tefeci, yağmacı, hain, nankör, kötürüm akıllı çocuklar Kapital im?in firavunvari planlarını, haçlı zihniyetini ortaya koymuşlardır. Yağmalama ve sömürü düzenlerine hız vermişlerdir. Bizim başımıza ırkçılığı (Nasyonalizm) fitnesini PKK ile, İnancımıza uygun pratik hayata; İrtica diyerek hayali bir düşman ilanı ile, İlahi nizama saldırdılar. Ruhumuza vurulan hançerler yetmedi, ekmeğimize saldırdılar; Ekonomiyi % 70?lere varan işbirlikçilerine peşkeş çektiler.(Borsa, Enerji, Banka, Limanlar, Sigorta, İlaç, Tohum, Maden yatakları, Su, Ova? vs. tüm kazançlı sektörler. Geriye kalanlar, zaten hepsi iflas etti veya etmek üzere.) bizi güçsüz ve şaşkın bırakarak şimdi de: Cami?i Olan Ayasofya, müze oldu. Yetmedi çan takalım isteniyor. Ruhban okulu açılsın isteniyor. Emperyalizmin İşleri bölgemizde çoğaldı, ihtiyaca binaen ajan ve nankör yetiştirme merkezini devreye somak istiyorlar.

 

Demokrasi ve Lozan edebiyatı yapanların icraatlarını 4 dizi yetmedi, 6 dizide tamamlamaya çalışalım. Gerçi ömrümüz yeter mi bilemiyorum. O? bilir. Çünkü her şey onun. Bize pratik hayatımızı, İlahi iradeye uydurmak kalır. O kadar. Özümüz ve son sözümüz bu. Endişemiz, kâinattaki sorumluluğumuzun idrakini yeterince kavramamamız, elimizden, dilimizden geleni yapamamamız. Hele hele kalbimizden tam hissetmeyişimizden geliyor. Evet. Çağımızda Müslüman ölüm uykusundan uyanmalı, içine battığı karamsar uyuşukluktan sıyrılmalı, öleyazan çağın ve insanlığın ruhunu İlâhi nizamla diriltmeli, yenilemeli ve tazelemelidir. Yoksa! Kâinatın efendisine hangi yüzle bakabiliriz.

Bu ne cesaret! Bu ne aymazlık!

 

Ayasofya ve Patrikhane

 

Oldum olası patrikhanenin gözü Ayasofya?dadır. Patrikhanenin Ayasofya?ya el uzatmak isteyişi Ayasofya?nın Fatih tarafından Camiye çevrilmesinin mânası ile ilgilidir.

 

Bildiğiniz üzere Ayasofya, İstanbul fethinin bir sembolü, adeta İstanbul üzerinde Müslüman Türk?ün bir mührüdür. Bulgarlar, Milli Marşlarında ?İstanbul?u alacağız, Ayasofya?ya çan takacağız.? Diyorlardı. Çanlarda İstanbul?u hedef tutuyor, Ayasofya?ya haç dikmeyi baş gaye sayıyorlardı. Yunanistan?ın fikri ise Akrapolis gazetesinde şöyle açıklanmıştır:

 

?Dostluğumuzun esaslaştırılmasını istiyoruz. Ayasofya?nın Elen Kilisesine iadesi, vuku bulan büyük inkılâbın en parlak tezahürü olacaktır. (Siz Lafonten?in karga ile Tilki hikâyesini elbette bilirsiniz.) Yunan nesilleri halk şarkısını büyük manastır ve Konstantinin Paparigopulos?un ?Hristiyanlık dininin partenonu? diye tavsif ettiği Ayasofya?nın yılların geçmesiyle yine bizim olacağı hülyası ile beslenmişlerdir. Ayasofya?ya Hıristiyan ve Yunanlı sıfatı ile tekrar girdiğimiz zaman bizi nur?u hidayete eriştirdiği ve iki milleti sulh ve muhabbet yoluna sevk ettiği için Allah?ın lûtfu hikmetine dua edeceğiz.?

 

Patrik Atenegoras, Gazet dö Lozan muhabiri Tişon Triyonof?a verdiği bir beyanatta: ?Bizans Patrikhanelerinin Büyük Kilisesi? dediği Ayasofya?nın camilikten çıkarılıp müze haline konulmasından dolayı memnuniyetini ifade ile Ayasofya?nın hakiki sahibiymiş gibi şöyle konuşuyor.? Biz kimseye kapılarımızı kapatmak istemiyoruz.? ( ama bizim kapatacağımız daha başka açık kapılar var, Patrik efendi!)?

 

Patrik Atenegoras?ın bu beyanatından sonra ona tabi olan Kıbrıs Başpiskoposu Makaryos, şu nutku vermiştir: ? Bizans imparatorluğu zamanında, din düşmanı barbar akıncılar, küçük asya?dan gelip buralara akın ettikleri zaman biz Panaiyamıza sığınmıştık. Konstantinoplis?teki Ayasofya kilisesinde ayini yarıda bırakıp çanlarımızı susturdukları zamanda da Panaiyamıza sığınmıştık, Yunan Milleti Türk esareti aylında geçirdiği yıllar boyunca da Panaiyamızdan imdat bekledi. Bu dualar boşa gitmedi. Bir gün elbette Panaiyamızın yardımı ile Ayasofya?da Çanlarımız yine çalacaktır.?

 

Atenegoras?ın emirberi Makaryos, Ayasofya?ya çan takmak için ebediyen bekleyecektir. Ve beklemekten kurtulamayacaktır. Tabii âmiri başpapazda.

Ayasofya siyasi bir zafer abidesi olarak camiye tahvil edilmiştir. Kubbesinden hilali indirip,  haç?ı dikmek, ? Allahüekber? seslerine kanat olan minareleri yıkıp, çan kulesi dikmeyi istemek ve bunu beklemek dini değil siyasi bir faaliyettir ve bu hareket patrik efendiyi Ayasofya?ya değil, Türk hudutlarının dışına götürür.

 

İmar ve Patrikhane

 

İstanbul?daki imar hareketleri dolayısıyla açılmasına plan gereğince karar verilen cadde ve meydanlarda bulunan bazı Kiliselerin yıkılmasına Patrikhane itiraz ederek bunu hristiyanlığa tecavüz şeklinde manalandırılarak mesele çıkartmak istemiştir. İstanbul?da imar dolayısıyla iki kiliseye karşı 46 cami ve mescit yıkıldığı halde, Türk halkı bunu dine karşı yapılan bir hareket saymamıştır. İstanbul?a nefes aldırmak maksadıyla girişilen hareketin din düşmanlığı ile bir alakası olmadığını Patrik efendide bilir. Bilir ama fırsatlardan istifade ile Müslüman Türk milleti aleyhine bir hava ihdas etmekten de geri kalmaz.

 

Kıbrıs?ın taksiminin bahis mevzuu edildiği bir sırada girişilen bu hareketle, ?Türkler İstanbul?daki asırlık kiliseleri yıkmağa kalkışmışken Kıbrıs?ın bir kısmını onlara verdiğiniz takdirde Türk idaresine girecek Hıristiyan ve kiliselerin akıbeti bizimkilerden farklı olmayacaktır.?demek istemektedir.

Patrikliğin işaretinin arkasından Yunan basınında başlayan neşriyat bunun en kuvvetli delilidir.

 

Kıbrıs ve Patrikhane

 

Kıbrıs?ın Yunanistan?a verilmesi için girişilen hareketin lideri Kıbrıs piskoposu elleri kanlı Makaryos?tur. Ayrıca Yunanistan?da kurulan, Kıbrıs komitesinin başkanı ise Atina Başpiskoposu?dur. Kilise teşkilatını izah ederken bildirdiğimiz üzere Yunan anayasasının da ispat edeceği gibi, Patrikhaneye tâbi olan dini liderler, kilisenin siyasetle iştigali yasak olduğu ve bu sebeple takbih edilmeleri istendiği halde, kendisine tâbi olan ve tebaası olduğu Türk devletinin aleyhine çalışan bu piskoposları vazifesinden affetmemiş, bilâkis onları desteklemiştir.

 

Kıbrıs meselesinde, baş tahrikçinin Fener Kilisesi Başpapazı Atenegoras olduğunu ilân eden Time ve Fortuna dergilerinin yazarlarından Rota Winterol?u dinleyiniz:

?Böyle siyasî bir işin bir din adamının siyah mantosu altından idare edildiği nereden bilinsin, önce Kıbrıs Rumlarını, sonra Yunan halkını, Türkiye ve İngiltere aleyhine tahrik eden kimse, aslında ruhanî bir vazife ile mükellef bulunan Atenegoras?tır. Onu yakından tanıyanlar bilirler ki o din adamından ziyade siyaset adamıdır. Kiliseyi, ruhanî vazifeyi düşünmez, siyasetle meşgul olur. O Amarika?da bulunduğu zamanlarda da öyleydi. Gerek Atenegoras, gerek Kıbrıs?ta onunla birlikte çalışan din adamları Ortodoks kilisesine bağlı odlularından Patrik Atenegoras?tan emir alırlar ve onun emrinin dışına çıkmazlar. Efkâr?ı umumiye şunu iyice bilmelidir ki, onların bütün yaptıkları Atenegoas?ın şahsî arzularıdır. Din ile siyaset başka başka şeylerdir. Böyle olduğu halde, onların Kıbrıs?taki faaliyetini dini vazifelerini bırakıp siyasetle meşgul olmalarını Atenegoras?ın hoş görmesi ve mâni olmaması benim bu sözlerimi ispatla kâfidir.?

 

Siyasetle iştigali meneden bir kilisenin lideri siyasi davalar takip eden ve kendisine tâbi olan piskoposları, ?Türk Orta doksuyum? diyen Papa Eftim?i takbih ettiği halde, aforoz etmez ise ve Türkiye aleyhindeki bu hareketi menetmezse, onları desteklediğini ve siyasi bir lider gibi hareket ettiğini itiraf etmiş olur.

Yerine göre politika, konuşmaktan çok susmakla yapılır. Ama hemen bildirelim ki, konuşmamak suretiyle politika yapan Fener patrikhanesi bu yolda devam ederse Patrikhanenin bir diğer kapısının daha kapatılmasına sebep olabilir.

 

Ünlü düşünür Lewis Mumford ?Roma'nın, bütün bu hukuk, adalet ve düzen gösterisinin gerisinde, yağmacılık ve Roma sisteminin köşe taşı, insanın köleliği sistemi vardır? demektedir. Aynı değerlendirmeler, bugünün Avrupa ve Amerika'sı için de geçerlidir. Aslında Batı'da kutsal değerler adına ne varsa, hepsi Doğu'dan ithal edilmiştir. Ama hep aynı Firavunvari oyunlarla, Müslümanları kolayca parçalayıp birbirlerine düşman ettiler.

 

Biz Ortadoğulu Müslümanlar, çok medeniyetler, çok iyi ve kara günler gördük. Tecrübede bütün dünyayı aştık. Bizim duygu deneyimizin çok gerisinde kalır, gerek batılıların yeni yeni içine girdikleri açılar, gerek ilkel kabilelerin durumları.

 

Dünyanın dar ufuklarında boğulan insanlar bir vehme saplanmış bulunuyor. Rönesans?tan bu yana, bütün insanlık sınırını aşmışız, aşıyoruz. İlahi iradeye uymamız gerekirken, O?na baş kaldırmaya çırpınıyoruz. Baş kaldırmak neye yarıyor? Ne kazanıyoruz?  Hiç. Şeytanın atına binmek, ansızın gelen musibetlere sızlanmak, o kadar. İnkârcı, bu dünyanın da anlamından habersizdir, öteki dünyanın da. Geçmişten bıkkın, gelecekten bezgin, şimdiki zamanda da yorgundur. Sevgiden, acımadan, merhametten, umuttan, muştudan,  hakikat aşkından da mahrumdur.

 

Evet. Allah?a ve Resulünün inanmak, sevmek, O?nu sevenleri sevmek, emirlerine uymak, yasaklarından kaçmak; varoluşumuzun anlamını, insan ve kâinatın her zerresi barış/sulh ile yaşana bilirliğinin en tabii sonucudur. İnsanlık ancak ruhunun ve gönlünün pâk ve tertemiz hale gelmesi, Nemrutları ve Firavunların yıkılması, İlâhi iradeye tam anlamıyla inanmakla olur.

 

Müslüman olmak: İnsanın hem kendisine, hem çevresine, hem de eşyaya sorumluluk bilinci oluşmasıdır. Böylece, hem dünyada, hem de ahi rette mutluluk sevincini yere göğe sığdıramaz??!

 

Bizim için de tek kurtuluş yoludur.

 

Mehmet Yürekli
05.09.09

Yazarın Lozan edebiyatı ve Ruhban Okulu yazısının devamıdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.