Basın ve baskın,
“Basınına sansür uygulandığı ve susturulmaya çalışıldığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez.”
Hiçbir yönetim, kendisi ve yaptıklarının eleştirilmesini hoş karşılamaz, birçoğu da eleştirileri kabullenemez. Bu nedenledir ki, tarih boyu iktidarı eleştiren medya üzerinde baskı uygulanmaya çalışılmıştır. Ancak ülkemizde bu baskıların son zamanlarda dozu artarak deyim yerinde ise “basına darbe” şekline varmıştır.
Basının özgür olması gerektiği gibi bağımsız ve müstakil olması da gerektiğine inanıyorum. Gel gelelim ülkemizde basın kuruluşlarının büyük çoğunluğu sadece basın yayın görevi yapmamaktadır. Çeşitli iş alanlarında faaliyet gösteren işadamları ve holdingler yan kuruluş olarak medya sektörüne de el atmışlardır. Bu sayede medyayı iş dünyası ve iktidar arasındaki ilişkilerde kullanılacak bir yaptırım sektörü olarak birlikte yürütmektedir.
Hal böyle olunca da ya işlerini (kredi –ihale vb) yürütebilmek için iktidarlara yakın duruyor ve onların sözcüsü oluyorlar. Yâda çıkarları ters düşünce iktidara muhalif tutum sergilemek suretiyle iktidarı yıpratmaya çalışıyorlar.
Basın-medya kuruluşlarının asli görevi halkı bilgilendirmek ve aydınlatmaktır. Ticari zihniyet ile bu ulvi görevin yönetilmesi basına uygulanmaya çalışılan baskı ve sansür gibi etik ve ahlaki değildir.
Türkiye’de her iktidar döneminde iktidarın yanında yer almayan ve eleştiren medya kuruluşları baskı altında tutulmaya çalışılmış, yanında yer alanlar ise taltif edilmiştir. Ancak 13 yıllık AKP iktidarı döneminde olduğu kadar iktidara yakın medya grupları iktidarın resmi sözcüsü, “kraldan çok kralcı” olmamış, muhalif diye adlandırılan kesimde bıçak gibi keskin ağır üslup takınmamıştı.
Medya halkı bilgilendirecek aydınlatacak ulvi bir görevi yapan kuruluştur dedik. Bu görevi yaparken doğrunun yanında yanlış ve haksızlıklarında karşısında olacaktır. Ancak bu iktidarın yalakalığını yapmak anlamına gelmeyeceği gibi, yıkıcı ve halkı galeyana getirecek nefret söylemleri yayma şeklinde de zuhur etmemelidir. Medyanın iktidarın yanlışlarını gizleyerek doğru gibi aktarmaya çalışmasının demokratik olmayacağı gibi eleştirilerde uyarıcı, yapıcı ve doğruya sevk edici nitelikte olması basının düsturu olmalıdır.
Uzun zamandan beri Türkiye'de basın üzerinde(muhalif) çok büyük bir baskılar olduğu gibi medya sermaye (muhalif-cemaat) grupları üzerinde de büyük tedirginlikler yaratacak planlar hazırlanmaktadır. Samanyolu medya grubu ile başlayan basını susturma ve medya patronlarına karşı operasyonları hafta başında yine cemaate yakın Koza-İpek grubuna yapılan baskının takip etmesi ve muhalif basına yönelik baskınların devam edeceği yönündeki haberler basın özgürlüğü adına endişe vericidir.
“Yeni Türkiye”, “İleri Demokrasi” gibi sloganları düstur edinen iktidarın anayasada teminat altına alınmış basın hürriyetine rağmen basın üzerinde vesayet kurma ve sansür aşamasını da aşarak bir takım bahaneler ile “makul şüphe” doğrultusunda darbe niteliğinde yaptığı baskınları anlamak ve kabul etmek anlaşılır gibi değildir. Bu gidişatın sonu da hayra alamet değildir.
İbrahim Halil SİPAHİ
02.09.2015/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.