Selami Kaytancı

Selami Kaytancı

Çiftlikbank Olayı Üzerine Bir Tahlil…

Çiftlikbank Olayı Üzerine Bir Tahlil…

Allah’ım, sen aklımıza fikrimize mukayyet ol!.. Günlerdir televizyonlarda bir komedi, bir dramdır seyredip duruyoruz. 27 yaşındaki Dombili Mehmet Aydın, içlerinde profesörlerin, yüksek tahsil yapmış nice kimselerin bulunduğu binlerce kişiyi, yaklaşık 750 milyon lira dolandırıp yurt dışına kaçmış, sırra kadem basmış.

Erdoğan’ı Beklerken…

Üzerinde doktora tezi yapılması gereken bir durum… Şüphesiz ki olay, çeşitli boyutlarıyla tartışılıyor, tartışılacak. Ben ise, konuyu bambaşka açılardan ele alıp işlemek, irdelemek niyetindeyim.

Bir edebiyat öğretmeni olarak, dilimizdeki atasözlerinin, deyimlerin hayranıyım!.. Bazen sayfalar dolusu yazıp anlatamayacağınız bir duyguyu, düşünceyi, bir atasözümüz veya deyimimiz çıkar, bir cümlede ifade eder. Ne müthiş bir anlatım gücü!.. “Avcı ne kadar av bilse, ayı o kadar yol bilir!..” veya “Enayiler olmasa, gözü açıklar nereden geçinecek?!..” ya da “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak!..” veyahut da  “İnsanoğlu gariptir, her sözü kaldırmaz; inek dersin, kızar da, sağarsın, aldırmaz!..” ne de çok şey anlatır ANLAYANA...

İnsanları aldatmanın o kadar çok yolu ve yöntemi vardır ki!.. Ne demiş atalar: “Avcı ne kadar av bilse, ayı o kadar yol bilir!..” Peki, bu “ayı”lar, bu kadar yolu ve yöntemi kimden, nereden öğreniyorlar da “okumuşlar”ın, “profesörler”in bile aklını başından, parasını pulunu da cebinden (ç)alabiliyorlar?!.. Akıl hocaları kim bunların?!.. El cevap: ŞEYTAN…  

Şeytan, insandan önce yaratıldı ve Allah, Şeytan’ı, kulların yolunun üzerine, EHLİYET SINAVI OLARAK,  otomobilini uçurumdan aşağı, cehennem çukuruna uçuracak SAHTE YOL LEVHASI olarak dikti. Tabii ki, insanın eline de “KUR’AN” adlı sınav kitabını da birlikte verdi. Kitabı okuyup sahte trafik levhaları ile gerçek levhaları ayrıştırabilmesi için de ona “AKIL” nimetini verdi. Bir şey daha var: AKIL VERMEDİKLERİNİ DE SINAVDAN MUAF TUTTU!..

Allah, insanları ehliyet sınavına tabi tutarken,  şeytana da insana da birtakım şeyler verdi. Şeytan, insanı azıtmak ve cehennemin dibine postalamakla görevli. İnsan da şeytanın tuzaklarından kurtulup doğru yolu bulup Allah’ın rızasını kazanıp cennete ulaşmakla görevli.  Bu yol, çok zahmetli, çok çetrefil, çok tuzaklı bir yol!.. Kimilerinin zannettikleri gibi, insan cup diye kendini cennette veya cehennemde bulmayacak!.. Uzun bir ehliyet sınav maratonu var işin içinde; arabayı devirmeden götürebilmek için…

Allah, şeytanın eline koz olarak, insana birtakım zaaflar vermiş. Bu zaafları “NEFS” torbasına doldurmuş. İnsanın yolunun üzerindeki en tehlikeli virajlar, en tehlikeli zaaflar, “MASA – KASA – NİSA” diye özetlenen zaaflardır. Dünya tarihi boyunca vuku bulan savaşlar, kavgalar, akıtılan kanlar, hep bu zaafların, daha doğrusu hırsların eseridir.

İnsanlarda, bu zaaflardan biri, diğerinden daha şedid olarak mevcut olabilir. Kimi insan vardır, “NİSA”ya, yani “KADIN”a zaaf duyar. Onun yumuşak karnı, kadındır; kadın karşısında aklı başından gider ve sapıtır. Kimi insana kadın hiçbir şey ifade etmez; onun yumuşak karnı, “KASA”dır, yani “PARA”dır. Para uğruna yapmayacağı şey, şeytandan almayacağı emir yoktur!..

Dombili Mehmet de, ona para yatırıp bir koyup beş – on almayı hayal edenler de insandaki o hırsın, “PARA HIRSI”nın kurbanlarıdırlar. “Kanaat” ve “helal kazanç” levhasını atlayıp “Çok para, haramdan gelir!..“ düsturunu görmeyip şeytanın “haksız kazanç”, “kısa sürede köşe dönme” levhasını takip edenlerin sürüklendikleri âkıbet budur ne yazık ki!..

İnsan zaafları içinde en tehlikeli, en şedid olanı ise, “MASA” zaafı; yani, “MAKAM – MEVKİ – KOLTUK” zaafı, daha doğrusu hırsıdır. Sosyoloji ilmi diyor ki: “İnsandaki masa, yani makam – mevki – koltuk hırsı, karşı cinse duyulan hırsın tam dokuz katıdır!..” Bu demek oluyor ki, “masa zaafı”, diğer zaaflardan çok çok daha tehlikelidir. O zaman, şeytanın en çok faaliyet göstereceği yer de burasıdır.

Bir koltuk kapmak için kırk takla atanların feda edemeyecekleri hiçbir değer yoktur. Baş olmak, en baş olmak için ise, tarih boyunca dünyayı, insanlığı ateş çemberine atan, insanlara dünyada cehennemi yaşatan çok muhteris çıkmıştır. Şeytanın en sevdiği şey olan “insan kanı akıtma”,  genellikle bu “masa zaafı”nın eseridir.

Fakat belki de bunlardan daha tehlikeli bir zaaf vardır ki, o da dini alanda makam ve mevki, koltuk kapma hırsıdır. PARANIN, İKTİSADİ HAYATIN DOMBİLİLERİ OLUR DA DİNİ HAYATIN DOMBİLİLERİ OLMAZ MI?!.. Hem de nasıl olur, nasıl!..

Bildiğiniz üzere, yüzyıllar önce kiliseler, cennetten parsel parsel toprak satıyorlardı. Cahil halk ise, “Ölünce cennette yerimiz hazır olsun!..” diye bu oyuna alet oluyor, ellerinde avuçlarında ne varsa verip bir parsel cennet toprağı kapmaya çalışıyor, böylece papazlar ve kilise zenginleşiyordu.

Ancak herkes öyle değildi. Bunun bir kandırmaca olduğunu, cennetten toprak satın alınamayacağını söyleyen MARTİN LUTHER, kiliseye isyan ettiği için mahkemeye çıkarılmıştı. Yargı, o zamanlar da dini kullananların elinde oyuncaktı. Duruşma sırasında Martin, yargıçlara seslendi:

“Ey yargıçlar!.. Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi de satsanız ya!..” Yargıçlardan biri gülerek: “Cehennemi kim alır ki?!..” diye sordu. Martin Luther “Ben alıyorum!.. Parası neyse vereyim!..” dedi. Yargıçlar, bir enayi bulmanın fırsatçılığı ile bir kahkaha attılar ve cehennemin tapusunu Martin’e bedava verdiler!..

Duruşma sonunda Martin, kapının önüne çıktı ve duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye seslendi: “Cehennemi ben satın aldım, benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!..” dedi. Cehennem korkusu kaybolan halk, böylece kilise baskısından kurtulmuştu. Ne var ki, yargıçlar da kilise de şaşkındı; çünkü cennetten parsel satışları bıçak gibi kesilmişti. Bundan sonra halk, özgür beyinlere sahip olmaya başladı ve Almanya aydınlanması 500 yıl önce böylece sıradan ama çok “AKILLI” bir olayla başlamış oldu.

İnsanları “masa – kasa – nisa” hırsından uzaklaştırabilecek bir tek şey vardır ki, o da “CENNET”te bir yer kapma arzusudur. Ancak şeytan, burada da tuzağını kurmakta, insanın yolunun üzerinde beklemektedir. Şeytan, burada aracılar; aracı kurum, kuruluş ve paralel dinleri kullanmaktadır.

Beş vakit namazda günde kırk defa okuduğu “Fatiha” suresindeki “iyyakena’büdü ve iyyâkenesteîn” (Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz)i unutturup “Ben olmazsam, Allah senin sesini duymaz, seni görmez; cennete ulaşamazsın!..” diyen, hâşâ, Allah’ı kör ve sağır eden, Allah’la kulun arasına giren aracı kurum ve kuruluşlar, paralel dinler kuran din baronları, din patronları, din tüccarları var şeytanın askerleri olarak!..

Peki, cenneti parselleyip satan Ortaçağ papazları ile, yanmaz kefen satanlar ya da Allah ile kulun arasına girip aracı kurum ve kuruluş oluşturan, paralel din oluşturanlar arasında bir fark var mıdır?!.. Elbette ki yoktur!..

Şimdi bir can alıcı soru daha: “Mavi yumurta üretip satacağım, sanal ineklerimden cep telefonunuzdan size süt sağdıracağım ve bir liranıza karşılık size on lira kazandıracağım!..” diyerek insanları dolandıran Dombili Mehmet mi daha tehlikelidir; yoksa yanmaz kefen satıyorum, cennet satıyorum diye insanları aldatan, doğru dinden paralel dine yönelten biri mi daha tehlikelidir?!..

Ya da bir başka can alıcı soru: Dombili Mehmet mi daha tehlikelidir, yoksa, “KAİNAT İMAMI, MEHDİ” olduğuna yüz binlerce insanı inandırıp ahiretini, ebedi hayatını tehlikeye atan, yakan terörist başı FETÖ mü daha tehlikelidir?!..

Paranızı, malınızı mülkünüzü kaybetseniz, yerine gelir. Sağlığınızı kaybetseniz, hürriyetinizi hatta vatanınızı kaybetseniz, bir çaresi bulunur; ama ebedi hayatınızı kaybederseniz, işte onun asla telafisi yoktur!.. EBEDİ HAYATINIZI ÇALDIRMAYIN!.. ZİRA, BU DÜNYADAKİ HİÇBİR ŞEY, EBEDİ CEHENNEMDE KALMAYI HOŞ KARŞILATACAK NİTELİKTE DEĞİLDİR!..

BAŞLANGIÇTA, KENDİSİNİ ALDATANLARI EN ÇOK SAVUNANLAR, ALDATILANLARDIR ve şu da bir realitedir ki, İNSANLARI ALDATMAK, ALDATILDIKLARINA İNANDIRMAKTAN ÇOK DAHA KOLAYDIR!..  

Çağımızda, insanları, Müslümanları paralel dinlerden, din tüccarlarından, cennet pazarlamacılarından kurtaracak, uyandıracak “Martin”in, “İNTERNET” olacağına inanıyorum. Zira, okuyanın yazanın parmakla sayılabildiği, cahillerin birtakım masallarla çok kolay kandırıldığı dönemler, bir tek bilgiye - belgeye ulaşmak için aylarca yol alınan çağlar geride kaldı. Şimdi bir tıkla istediğin her tür bilgi ve belgeye, oturduğun yerden çok kolayca ulaşma imkanı sağlayan internet dönemine ulaşıldı. Bunun da doğruyu – yanlışı ayrıştırmada, gerçeği bulmada “AKIL SAHİPLERİ İÇİN” müthiş bir imkan olduğuna inanıyorum. Birtakım kavgaların sebebi de budur zaten.

Buna rağmen, “AVCI NE KADAR AV BİLSE DE AYI, O KADAR YOL BİLİR!..”

 

Selami Kaytancı

30.03.2018, Adana

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Selami Kaytancı Arşivi