Çocuk & Babacık ve ABD..
Adamın biri, evde ev halkına terör estirirmiş... Kimse korkusundan kendisine tek söz söyleyemez, karşısında sus pus otururmuş... Adamın küçük oğlu, babasına kimsenin gücünün yetmeyeceğine, onu kimsenin dövemeyeceğine, karşısında kimsenin duramayacağına inanırmış...
Günlerden bir gün, adam, oğlunu yanına alarak değirmene un öğütmeye gitmiş... Değirmende adamın biri ile aralarında bir tartışma çıkmış; tartışma kavgaya dönüşmüş. Tartıştığı adam, bizimkini evire çevire öyle bir dövmüş ki, değirmendekiler adamın elinden zor almışlar bizimkini... Adamın yüzü gözü kan revan içinde köfteye dönmüş...
Köye dönmüşler... Çocuk koşarak anasının yanına varmış, "Anaaa!.." demiş. Bizim babacığın gücü bir tek bize yetiyormuş meğer; elin adamı babacığı öyle bir dövdü ki, sesi soluğu çıkmaz oldu!...
Bizim bazı “küçük oğlanlar” da ABD'yi "yenilmez babacık" sanıyorlar... Bizim “babacık”, bu güne kadar kendisini dünyanın jandarması ilan edip tüm dünyada terör estirdi; olmadık zulme, haksızlığa, eşkıyalığa imza attı. Karşısında kimsecikler ağzını açıp da bir çift söz söyleyemedi. Söylemek isteyenlerin ağzına derhal acı biber sürüldü, en acımasız, en şiddetli cezaya çarptırıldı.
Güçlüydü, kuvvetliydi… Herkesi o besliyordu… Öyle ki, askerimizin kıçındaki dondan tutun da MİT elemanlarımızın maaşlarına kadar o alıyor, o ödüyordu. Tüm silahlarımızı, savaş alet ve edevatımızı o veriyor; askerimizi, subayımızı o eğitiyordu. Verdiği silahları da ancak onun istediği yerlerde, o isterse kullanabiliyorduk.
Devletimizin tüm birimlerini kontrol ediyordu babacık!.. Askeriyemizin yanında, başta maliyemiz, eğitimimiz, hukukumuz… velhasıl her şeyimiz onun kontrolündeydi… FULBRİGHT anlaşması ile yetiştirdiği adamları vasıtasıyla her şeyimizi, her yerimizi kontrol altında tutuyordu.
Dört yanımızdan kuşatmıştı bizi: NATO ile hem askeri yönden kontrol altında tutuyor hem de kendisine içerden bir kafa tutan olursa, onun kafasını darbelerle koparma yoluna gidiyordu. Birleşmiş Milletler adında, beşli bir çeteden oluşan BİR “LEŞMİŞ” güç oluşturmuş, onunla istediğini istediği hizaya getiriyordu… Kurt yapmazdı onun yaptığı taksimi, şayet kuzulara şah olsa!..
Eh, her insan gibi, her gücün, her devletin de bir ömrü vardır!.. Bizim babacığın gücü kudreti tükenmeye başladı… Karşısına kendi kadar, belki kendinden daha kuvvetli pehlivanlar çıkmaya başladı… Bir yanda Çin, diğer yanda Rusya… Öbür tarafta, geçmişte dünyanın en ihtişamlı imparatorluklarından birini kurmuş olan, ama bu güne kadar uyuşturulmuş, uyutulmuş bir dev olan Türkler…
ABD, ekonomik olarak tam bir çıkmazın içindel… Dünyanın en borçlu ülkesi… Tam 21 TRİLYON DOLAR borcu olan, yaptığı her şeyi, borç olarak bastığı dolarla döndürmeye çalışan bir ülke… Sağlık reformu yapamamış, parası olmayan bir insana hiçbir sağlık hizmeti veremeyen, milyonlarca insanı sağlık hizmetlerinden mahrum ve sokaklarında milyonlarca aç ve açıkta insan olan bir ülke… GSMH’sinin %90’ını üç beş ailenin yediği; geri kalan halkının bu üç beş aileye hizmet ettiği bir ülke… Telekominikasyondan tutun da birçok alanda alt yapısı demode olmuş ve bunları yenileyemeyen bir ülke…
Gücü tükenmek üzere olan, dizlerinin üzerine çökeceği günler yaklaşan, etrafını kurtların çevirdiği bir ülke… Eskiden kendisine duyulan sevgi ve saygıyı tamamen yitirmiş, neredeyse tüm dünyanın kendisinden nefret ettiği, düşmanlık beslediği, fırsatını kolladığı bir ülke…
Bizim tarzan, bizim babacık zor durumda!.. Hele bir yiğit çıktı da, “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR; HELE Kİ; BİRDEN ÇOK DAHA BÜYÜKTÜR!..” demeye başladı ya!.. Zor dostum zor!.. Üstelik bu adamı cezalandırmak, başını kellesinden ayırmak için, elinden ne geliyorsa yaptı; ama olmadı işte!.. İçerdeki dışardaki bütün güçlerini devreye soktu; NATO’sunu matosunu devreye soktu, olmadı, olmuyor!.. O adam çıkmış: “Yoktan da vardan da ötede bir ‘Var’ vardır!..” diyor…
“Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş!.. Göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur; geceyi onaran bir mimar vardır!..” diyor…
“Başaramayacaksınız; milletimizi bölemeyeceksiniz, ülkemizi parçalayamayacaksınız, ezanımız susturamayacak, bayrağımızı indiremeyeceksiniz!..” diyor…
On bin kilometre öteden geldin babacık!.. Sınırlarımıza beş bin tır silah yığdın… Parayla satın alınmış otuz binlik, yüz binlik ordular kurdun… “Gelemezsin, giremezsin; benim kuracağım ARZ-I MEV’UD’u gerçekleştirecek paravan Kürt devletime engel olamazsın!..” dedin… Ama işte “mazlumları koruyup kollamak, mazlumun hakkını zalimden almak; HAK’kı tutup kaldırmak, dünyaya hakim kılmak” göreviyle yaratılmış bu asil TÜRK milleti, sahaya indi…
Bu şerefli, bu asil milletin evlatları, düğüne gider gibi savaşa gidiyor… Hedefini sorduğunda, “KIZILELMA!..” diyor… “Ailene bir mesajın var mı?!..” dendiğinde, “BEKLEMESİNLER!..” diyor; “BU VATANI BÖLEMEZLER!..” diyor. Çadırlarda yaşayan, bu milletin gerçek evladı, gerçek anası, yiğitler doğuran yörük kadını, yol kenarında keçisini kesip Mehmetçiğe yemek yapıyor… Granit bir imana sahip asil Türk babası, oğlunu savaşa uğurlamaya geliyor ve gözyaşları içinde “İki oğlum daha var; vatana millete feda olsun!..” diyor. 'Soğan ekmek yemeye razıyız; yeter ki kendi silahımızı kendimiz üretelim, muhanete, ABD'ye muhtaç olmayalım!..' diyor.
ABD ILE RESMEN SAVAŞTA SAYILIRIZ; AMA BORSAMIZ ÇOŞUYOR, DOLAR DÜŞÜYOR!..
Rahata, rahat yaşamaya alışmış bizim “babacık”ın çocukları, ABD’nin satılmış, satın alınmış finoları, bu gücün karşısında asla duramayacaklardır!.. İçimizdeki midesinden ve beyninden ABD’ye satılmış, kul köle edilmiş köpekleri de bu asil, bu kahraman millete engel olamayacaklardır!..
“Babacık” değirmene geldi... Göreceğiz şimdi "babacık"ın halini!.. EL Mİ YAMAN, BEY Mİ YAMAN!...
Selami Kaytancı
24.01.2018, Adana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.