Fulbright Commission’u…
Ey Türk Evladı, Uyan!.
Neden bize tarihimiz yanlış öğretildi?
Facebook’ta bir anket yaptım. 2017 yılına kadar, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan gündeme getirene kadar, Türk insanının, özellikle de günümüz Türk gençlerinin %95’inin “KUT’UL AMÂRE SAVAŞI” ve “HALİL KUT PAŞA”dan, “FAHRETTİN PAŞA”dan haberlerinin olmadığını, hiç duymadıklarını, bilmediklerini esefle öğrendim. Beş yıl ilk okul, üç yıl orta okul, üç yıl lise ve dört yıl üniversite tahsili yaptığını, tarih derslerinde bu savaşın, bu paşaların ismini hiç duymadıklarını, bilmediklerini ifade ediyordu yüzlerce kişi… Bu savaşı, bu paşaları duyduklarını, bildiklerini söyleyenler de ya tarih öğretmeni olduğunu söyleyenlerdi ya da özel gayretleri ile tarih araştırması yapanlardı.
Türkiye petrolleri, ya da ihanetin belgesi!..
Ayrılmış Anne - Babalar Ve Çocuklar!
FETO, NATO, BOP ve Evangelizm..
Şimdi Türk insanının, tarihimizde ne kadar önemli, ne kadar anlamlı olduğunu anladıkları bu savaş ve bu kıymetli paşalar, neden bu güne kadar bizim tarih kitaplarımızda yer almamış, derslerde öğretilmemişti?!..
Bir yığın sahte kahramanın cirit attığı tarih kitaplarımızdan, hangi gizli el veya eller, bu muhteşem zaferi ve kutlu paşaları çekip çıkarmıştı?!..
Bunlara neden tarih dersi müfredatlarında yer verilmemişti?!..
Bu müfredatı hazırlayan eller, kimlerin elleri; hangi inanca, hangi ideolojiye hizmet eden ellerdi?!..
Bütün bu soruların cevabı, Türkiye ile ABD arasında tertiplenen bir anlaşmada kendini gün yüzüne çıkarmaktadır. Ne var ki, Türk Milli Eğitimi’nde görev yapan öğretmen, idareci, yönetici konumundaki, parmakla sayılacak kadar az bir grup dışında, bu anlaşmayı ne bilen ne de duyan mevcut!..
Türk Milli Eğitim sistemini altüst eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan ve mankurtlaştırılmış ABD yanlısı nesiller yetiştirmeyi amaçlayan, planlayan anlaşma, ABD ile 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan "FULBRİGHT ANLAŞMASI”dır.
Peki, nedir bu uğursuz anlaşma?!..
7 Aralık 1949 tarihli;
"Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma”nın en önemli özelliği, Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir. Bu belirlemeler, aynı zamanda, Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel için de yapılmaktadır. Türkiye’de ABD’ye "yardım” edip "işbirliği” yapacak, geleceğin "MANKURTLAŞTIRILMIŞ ABD YANLISI TÜRK YÖNETİCİLERİNİ YETİŞTİRMEK” üzere, Amerika’ya götürülecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumları da bu anlaşmayla belirlenmektedir.
Anlaşmanın en önemli maddesi, 5. Madde olup Türkiye’de “Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu”nun kuruluşunu belirlemektedir. İşte o ünlü madde:
5. Madde: "Komisyon; dördü T.C vatandaşı, dördü de ABD vatandaşı (ki, ikisi mutlaka C.I.A ajanı olmuştur) olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde, kararı komisyon başkanı verecektir.
Bu anlaşmayla, Milli Eğitim Bakanlığı’nda, bugün, çalışmalarını "etkin” bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen, "Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 1949’tan beri süregelen ilgileri, günümüze dek, hiç eksilmemiştir. Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında, 2007'de Amerikan Büyükelçisi oturmaktaydı. (Bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre, bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki de daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?!..)
Yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıkların, 1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlarca güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye’yi Amerika’nın yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk Milleti’nin alnına bu lekeyi süren ve bu anlaşmada imzası olan İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra, 1963'de "timsah gözyaşlarıyla” şöyle itiraf edilmiştir:
“Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum; sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce, sefirden öğreniyorum.”
...
“Böyledir bu işler!.. Peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı, ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler!.. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne de bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz!.. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir!.. Denediğinizde, başınıza neler geleceği bilinmez…”
Şimdi bundan sonra İnönü’ye: "Madem bunları biliyordunuz; öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken, Türkiye’ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza attınız?!..” demek gerekmiyor mu?!..
İşin en enteresan tarafı, bu tür Amerikan patentli anlaşmaya, Amerikancı diye idam edilen Menderes yerine, İnönü’nün imza atmış olmasıdır!..
Ne var ki, buna benzer bir serzenişi, itirafı, biz, Demirel’den de duymuştuk. O da, “Amerikalılara elinizi verdiniz mi, artık kolunuzu kurtaramazsınız!..” demiş; ama onlara hizmet etmekten geri durmamıştı.
Şimdi bunları okuduktan sonra:
“Neden tarihimiz bize yanlış öğretilmiş; şimdi daha iyi anlıyoruz!..” dediğinizi duyar gibi oluyorum!...
Neden ülkemizde ABD yurttaşlarının, bakan, hatta başbakan olabildiğini, ABD’den bakan ithal edildiğini artık anlıyorsunuz demektir. İşin bir diğer garip yönü ise, 1949’dan bu yana gelen hiçbir hükümetin bu anlaşmayı yürürlükten kaldıralım dememesidir!..
Tarihimizde ABD ile aramızda imzalanan ilginç, garip, insanı kahreden anlaşma, sadece bu anlaşma da değildir ne yazık ki!.. Bir de “ZEYTİNYAĞI ANLAŞMASI” var ki, evlere şenlik!.. 70 – 80 yaş altı bugünün insanlarına, gençlerine sorsanız, hiçbirinin haberi bile yoktur!..
Türk Gencine gerçek Türk Tarihi’ni öğretmek, boynumuzun borcu olmalıdır; zirâ Türk Genci‘nin cesaretinin de, ferasetinin de, idrâkinin de, inancının da kaynağı gerçek Türk Tarihi’dir!..
Selami Kaytancı
25.12.2017, Adana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.