Gizli gerçekler ve çarpık algılar
Gizli gerçekler ve çarpık algılar
Hakikate taraf olmak bilinç, özgürlük ve yüreklilik ister! Adaleti ölümüne talep etmek için dünyanın Kerbela, yani sağır felaket olduğunu bilen Hüseyin olmak gerekir.. Vicdansız dev müsibet ile ancak büyük bir iman, sahabe imanı, ehl-i beyt imanı baş edebilir.
Bu ülkede biraz daha dikkat edilmezse, üniversite, okul, medya, kültür ve sanat kuruluşlarının bir asırdır yürüttükleri manipülasyon yüzünden Batıcı zalimlere ölçüsüz sevgi nedeniyle nefret edecek mazlum bulunamaz hale gelecek! Tarih yalan söylüyor! Çeviri hukuk, kırbaç haline gelmiş. Ekonomi ve yönetim bilimi, sömürge ilişkilerine ayarlanmış.. Bilgi, düşünce ve sanat, dünya güçlerinin eli altına durmuş!
Tanzimat’tan bu yana milletimiz sürekli Batıcı propagandaya maruz kalıyor. Kitle iletişim sisteminin kontrolünü kaybetmiş, kesintisiz propagandanın hakim olduğu manipülasyon toplumunda, dayatılan kamuoyunda, söylem değişiklikleri çok sık yaşanır. Sağlıklı toplumların kamuoyu ise sakin, oturmuş söylemleri barışçıl bir uzlaşmayı yansıtır..
Propaganda ve algı reyonlarının bir numaralı fırsat ürünü ise artık isyandır! Bu ülkede iki asırdır siyasi yapı, sokak siyasetiyle, terör ve darbelerle kuruluyor hep. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e iki asırdır devletin başındakiler ya öldürüldü ya da darbelerle alaşağı edildiler, zindana atıldılar, sürüldüler ve siyasi yasaklı haline geldiler.
Çağdaş sömürge toplumlarının medya demokrasilerinde dünya artık onlara “gösterilen dünya”dır. Dünya diye bildikleri, hiç şüheniz olmasın içinde yaşadıkları, deneyimledikleri, duyumsadıkları, tanıdıkları dünya değildir. Dünyayı onlara gösterilen tutum, algı ve iletişim biçiminde kavramaları, tanımaları, yaşamaları “gerçek“ ve “doğru“ olan tek ölçüt haline gelmiştir.
Küçük bir azınlık olan, bir batı dili bilme ve dünya güçleriyle işbirliği içinde olmalarından başka hiçbir özellikleri olmayan Batıcı seçkinler, çoğunluklar adına düşündüklerini, birtakım imgeler ve imajlar oluşturarak onlara sunduklarını ve onların da bunları aynen alıp kullanmaları gerektiğini savunurlar.
Sosyal medya operasyonları simgeler üzerinden yapılıyor. Simge, bir şeyi temsil eden başka bir şeydir. Örneğin, gözleri bağlı, elinde terazi tutan genç kadın adaletin simgesidir. Çağdaşlık ve modernliğin simge listesi belli; açık kadınlar, alkol tüketimi, lüks arabalar, dans.. Tüketim çılgınlığı görüntüleri.
Televizyon, sinema ve internet tamamen simgelerle oluşturulmuş bir dili kullanıyor. Sosyal bilimler ve felsefe bile simgelerle kuruyor dilini: Efendi köle karşıtlığı, doğu batı karşıtlığı.. Filistin, Afganistan, Irak, Suriye, Libya gerçekler ustaca gizlenip çarpık algılar oluşturularak işgal edildi; bölünüp parçalanmakta..
Simgeler üzerinden savaşla hem hedef daraltılarak cephe genişletilmiyor hem de belirlenen simge üzerinden geniş bir cephe mahkûm ediliyor. Bu şekilde kişisel hatalar, günahlar, simgeleştirilerek geniş bir kesime, kuruma mal edilerek yargısız toplu infaz bile gerçekleştiriliyor. Ters operasyonla düze çıkmayı amaçlayan cunta kusmuklarının her zamanki tezgâhı bu.
Siyasi raf ömrü dolmuş sözkonusu Batıcı seçkinler, yani kültür sanat iktidarının sahipleri, son yıllarda sık sık temelsiz korku tellallığına soyunmaktadır. Toplumun değerlerine karşı verdikleri asimetrik savaşı kaybetmenin acısına kurban arıyorlar. Bu çerçevede araçları amaç gibi gösterip Batıcı ideolojilere demokratik maskeler takmak bu soysuz mücadelede çarpık algı oluşturmanın birinci aşaması…
Algı ile yönetilebilir, teknoloji ile kontrol edilebilir bir “zihin” peşindeler. Medyaya bağımlı bir zihindir bu. Televizyon, internet ve sosyal medyadan güdülenen bir zihin! Sinema filmlerindeki tüketim çılgınlığı, şiddet ve şehvetin amacı da zihinleri sömürgeleştirmek olmalı.. Sömürge aydını ve insanı, zihin kontrolüne razı olmanın, hatta bundan hoşlanıyor gibi yapmanın karşılığında elde etmiştir, bütün kariyerini ve maddi varlığını..
Hiçbir kutsalı, davası, değer yargısı kalmamış züppelerin ve kopillerin köşe başlarını işgal ettiği bir konjonktürde küresel sistemin dayatmalarına karşı devlet ve millet düzeyinde direnebilecek odakların başında imam hatip liseleri, ilahiyat ve diyanet camiası gelmektedir. Bu güçler, kendi kamuoyumuzu, milli gündemi oluşturabilirler. İşte bu yüzden uluslararası güç merkezleri ve bunların yerli işbirlikçileri, milletin çatı kurumlarından İslami vakıflar, sivil toplum kuruluşları, tarikat ve cemaatler gibi alt bileşenleri sık sık hedef tahtasına oturtmaya çalışılmaktadırlar.
Dünya güçlerinin politikaları, tuzakları, manipülasyonları ve dünya iletişim ağıyla küresel çapta hakim kılınan çarpık algılar karşısında Müslümanlar cesur olmalı, ellerindeki kitle iletişim araçlarını sorumlu kullanmalıdır.. Zihinlerin özgürleşmesi için gerçeklerin inatla anlatılması ve topraklarımızdaki manipülatif operasyonları bozguna uğratması gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.