İslam; şiddet ve terörle aynı karede gösterilmeye çalışılmaktadır…
Hani Kuran’daki ruhun şu heyûlâda izi:
Nasıl İslam ile telif ederiz kendimizi:
Ye’si tedrîc ile zerk etmiş edenler dine…
O ne mel’un aşı, hiç benzemiyor, hiçbirine!
Dikkat et bin seneden beri, a’sabı harab,
Yatıyor koskoca bir âlem-i bitab.
'M. Akif
Kaybettiklerimizi elde etme imkânı henüz mevcuttur’
Yeryüzünün en şerefli varlığı olan insan, fıtratına din ve iman duygusu gibi kutsal bir emaneti yüklenerek, üzerine aldığı bu büyük sorumluluğu kulluk görevine ve akıl nimetine riayet ederek, bizleri şerefli kılan Allah’a ne kadar hamd ve şükür etsek azdır’
İnsan; özünde var olan temiz fıtrat üzere hayatını sürdüre bilmesi için telkin, tebliğ, nasihat, irşat ve yönlendirmeye muhtaçtır. Bu yüzden Yüce Allah, insanların içinden dilediğini Peygamber seçmek suretiyle onları hidayete çağırmak ve Allah’ın emirlerini tebliğ etmekle görevlendirmiştir.
Bu itibarla Peygamberler, kendilerine Allah tarafından ihsan edilen ’vahiy’ sayesinde toplum için bir davetçi, bir şahit, bir müjdeleyici, bir rehber, bir uyarıcı ve etrafına nur saçan bir kandil olarak gönderilmiştir’
Hz. Muhammed’in tebliğindeki usul ve iman esaslarının yeri, önemi ilk peygamber Hz. Âdem ile birlikte başlar. Daha sonra gönderilen her Peygamber aynı yolu izlemiş, bu ortak özellikler ve benzerlikler şunlardır;
Tebliğin amacının açık olması, vahye dayanması, sadece Allah’ın emri olduğu için karşılıksız yapılması, baskı kullanılmaması, ahiret ve gayba inanmaya önem verilmesiyle insanları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmanın hedef alınması gibi prensiplerdir.
Diğer Peygamberlerden farklı olarak, Peygamberimizin tebliği sürekli ve evrenseldir. Onun insanlara tebliğ ettiği Kur’an, toplumu hakka çağırma, iyiliğe ve doğruluğa yönlendirme sorumluluğu, yükümlüğü efendimize ve tüm peygamberlere ‘tebliğ’ de bulunmak suretiyle ümmetlerini iman ve irşada çağırmışlardır.
Fakat insanları inanmaya teşvik, telkin ve yönlendirme sadece peygamberlerin şahsı ve onların hayatı ile sınırlı değildir. Müslümanlar hangi devirde ve nerede olursa olsun tebliğ, irşat ve nasihat görevini yerine getirmek zorundadırlar. Bu husus; bazı itikadî mezheplerle bazı İslam bilginlerine göre vacip, diğerlerine göre de vacip-i kifayedir.
Toplumu din konusunda aydınlatmak, tebliğ, davet ve irşat hizmetlerinin önemini vurgulamak, özellikle bu görevin temel değerlerini günümüz şartlarında daha verimli bir şekilde uygulanmasını sağlamak için efendiler efendisini dinleyelim:
Hz. Peygamberin Muaz bin Cebel ile Ebû Musa’ya tebliğde uymalarını istediği şu tavsiyeler bunun en güzel örneğidir.
‘Yumuşaklıkla iş görmeye bakınız. Sert davranmayınız. Tatlı ve hoş sözler söyleyiniz. Müjdeli konuları anlatınız. Aralarında birlik ve beraberlik sağlamaya çalışınız. Tebliğ edeceğiniz konuları halka yavaş ve alıştırarak söyleyiniz. Önce Allah’ın birliğini anlatınız, sonra benim nübüvvetimi açıklayınız. Bunları kabul edince günde beş vakit namaz kılınmasını söyleyiniz. Zekâtın vacip olduğunu bildirin. Mazlumların ahını asla almayınız. Çünkü mazlum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.’
Rasûlullah tebliğini Allah’ın rızası doğrultusunda tamamlamıştır. İnsanlık hayatını tehdit eden, şirk, küfür ve putperestliği ortadan kaldırmış yerine ’Tevhîd’ akidesini yerleştirmiştir. Buna bağlı olarak ferdi ve sosyal mutluluğun temel prensipleri olan, barış, hürriyet, eşitlik, mülkiyet, adalet ve kardeşlik gibi haklar sağlanmıştır.
‘Hz. Muhammed (s.a.s) tebliğ ve hakkı tavsiye etmeyi tesadüfe bırakmamış, aksine yaşadığı çağın ve toplumun psikolojik ve sosyolojik niteliklerini dikkate almıştır. Tevhit akidesi ürünü olan iman esaslarını gönüllere yerleştirmiş, böylece kişi ve toplumun hayatına yansıması için Namaz, Zekât, Oruç ve Hac gibi ibadetlerle desteklemiştir.
Daha sonra iman ve amelin ziyneti ve süsü durumunda olan, örnek ahlak, insanları telkin ve yönlendirme, af ve bağışlama, kıssa ve örnek gösterme, dua özlü ve güzel konuşma, iyiliği emir ve kötülükten alıkoyma, müjdeleme ve kolayı tercih etme, sabır ve sıkıntılara katlanma gibi prensiplerle’ İslam’ın bir hayat nizamı’ olarak yaşanması için gerekli aktiviteyi sağlamıştır.’ (1)
Allah’ın yardımı başta olmak üzere O’nun azim, gayret, tedbir, tevekkül, ısrar ve sürekli çalışması sonucunda ilahî tebliğ hedefine ulaşmıştır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz din ve tebliğ şahsında kemale erdi. Allah din olarak İslam’ı beğendi. Böylece insanlara verilen nimet tamamlandı.
Evet. İslam coğrafyasında olup biten olayların dünya kamuoyuna yansıması Siyonist basın sayesinde hiç iç açıcı değildir’
Her fırsatta İslam; şiddet ve terörle aynı karede gösterilmeye çalışılmaktadır. Hal böyle olunca, Müslümanlar hakkında imaj da tartışma konusu olmaktadır. Oysa ki kelime anlamı bile barıştır dinimizin’.
İslam dünyasındaki bu savaş, bu gözyaşı, bu acı, bu çileyi bitirebilmek için, fert ve toplum bazında bütün Müslümanlara daha çok görev düşmektedir’
Bugün insanlık şarktan garb’a kendisini mutluluğa ulaştıracak değerlere, şefkatli ellere, gülen yüzlere ümit ve müjde verecek dillere muhtaçtır.
İşte Hz. Peygamber (s.a.s)’in tebliğindeki örnek uygulamaların, güzelliklerin ve zenginliklerin bizlere yansıması bu kadar mı diyeceğiz’
İslam, kavga ve savaşı değil dostluk ve barışı esas alır. Günah ve düşmanlıkta değil, iyilik, barış, kardeşlik ve iyi işlerde yardımlaşmayı ister. (2)
Aksi davranış zulümdür. Allah zulme razı olmaz, zalimleri sevmez, onları lanetler.(3)
Zalimler için elem dolu bir azap vardır. (4)
Gerçek şu ki, her bir dinin kendine has özellikleri vardır. Şirin görünmek yâda vehmî savaşlar kazanmak ümidiyle bu özellik ve nitelikler göz ardı edilemez’
Biz, evet hasmımızın kudret-i irfanından,
Bînasibiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran‘.
Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet’
Ey derd-i cehalet, sana düşmekle bu millet,
Bir hâle getirdin ki; ne din kaldı, ne namus! M. Akif
‘İman varsa her şey hoştur; yoksa her şey boştur.’
..ve ’saadet-i dareyn’ hem dünya hem ahiret mutluluğu kazanma hedefi’
..yani ‘kişi sevdiği ile beraberdir!’..(5)
..ve kişi, dünyada ve ahirette sevdiğiyle beraber olur’
'Allah'ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması söz konusu değildir. Allah, aklını kullanmayanları en yüz kızartıcı iğrençliğin kucağına atar.' (6)
Mehmet Yürekli, adanapost
29.04.12, Adana
Kaynakça:
- Doç. Dr. Fikret Karaman, Sünnetin ışığında tebliğ ve davet, DİB
- Mâide, 5/2
- Âl-i İmrân, 3/7; Hûd, 11/18.
- İbrahim, 14/22; Kehf, 18,29; Fürkân, 25/37; Mümin, 40/18; Şûrâ, 42/45
- Buhârî, Edep, 96; Müslim, Birr, 166; Tirmizi, Zühd, 50
- Yunus, 100
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.