PKK terörüyle mücadelenin adımları ve bilançosu

PKK terörüyle mücadelenin adımları ve bilançosu

Türkiye, terör örgütü PKK ile mücadelede sınır güvenliğini önceliyor. Defansif sınır güvenliği stratejisinin 3 enstrümanı var: kalekollar, İHA/SİHA'lar ve kayyımlar. Ofansif sınır güvenliği stratejisi, önleyici müdahaleler olarak özetlenebilir.

İstanbul

Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, Türkiye'nin terörle mücadelesini AA için kaleme aldı.

***

Türkiye, terörle mücadelede son yıllarda ciddi bir başarı elde etti. Terörün etkisi, ülkenin batısından doğusuna tüm sathında silindi. Yıllar önce PKK'lı teröristlerin varlığından dolayı girilemeyen bölgeler, bugün vatandaşların doğa sporları ve turizmi için seyahat ettiği huzurlu bölgeler halini aldı. Türkiye'nin başarılı terörle mücadele stratejisi, güvenlik ve toplumsal politikalar olmak üzere kabaca 2 başlıkta incelenebilir.

Defansif sınır güvenliği stratejisi

Defansif sınır güvenliği stratejisinin 3 enstrümanı var: kalekollar, İHA/SİHA'lar ve kayyımlar.

Türkiye'nin terör örgütü PKK ile mücadelesinde öne çıkan ilk güvenlik stratejisi, sınır güvenliğini önceliyor. Sınır güvenliği, savunmacı (defansif) ve hücum (ofansif) olmak üzere 2 kademede uygulanıyor. Defansif sınır güvenliği stratejisinin öne çıkan enstrümanları; (i) sınırlarda konumlandırılan kalekollar, (ii) sınır bölgelerinde gözetleme ve anında müdahale işlevleri yürüten insansız hava araçları; (iii) sınır gerisinden terör örgütü PKK'ya lojistik, istihbarat ve propaganda desteği sunan belediyelere yapılan kayyım görevlendirmeleridir.

Kalekol olarak anılan yüksek güvenlikli sınır karakollarının yapılmasına yönelik çalışmalar 2008'de başladı. Çelik alaşım duvarlı, kurşun geçirmez camlı, termal kameralarla donatılmış, karşı ateş gücü yüksek, bulunduğu coğrafyaya hakim konumlarda inşa edilen kalekollar, sınır güvenliğinin ilk önemli enstrümanıdır. Kalekollar sayesinde terör örgütü PKK, artık sınır karakollarına saldırı düzenleyememektedir.

Sınır güvenliğinin ikinci önemli enstrümanı olarak İHA ve SİHA'lar, gerek üstün gözetleme kapasiteleri gerekse anında müdahale özellikleri sayesinde PKK'nın sınırlardan geçişini büyük ölçüde durdurmuştur.

Üçüncü bir enstrüman olarak kayyım görevlendirmeleri ise meskun mahallerde terör örgütü PKK adına üye devşiren, devşirdiği üyeleri sınır ötesine intikal ettiren, propaganda faaliyetleri yürüten, örgüte lojistik ve istihbarat desteği sunan belediyelere yapılmıştır. Böylelikle terör örgütü PKK, Türkiye içinde hareket edemez hale gelmiş, örgütün sınırlarımız içindeki eylem kapasitesi büyük oranda sona erdirilmiştir.

Ofansif sınır güvenliği stratejisi

Ofansif sınır güvenliği stratejisi, önleyici müdahaleler olarak özetlenebilir.

Türkiye'nin ofansif sınır güvenliği stratejileri ise terörü kaynağında kurutmak adına "önleyici müdahaleler" adıyla özetlenebilir. Önleyici müdahaleler büyük oranda 2 yolla hayata geçirilmektedir; (i) sınır ötesinde icra edilen askeri harekatlar ile Irak ve Suriye'de terör örgütü PKK'nın kontrolündeki, sınırımıza bitişik alanlarda güvenli bölgeler kurulması, (ii) SİHA'lar ile örgüt yönetici kadrosuna yönelik gerçekleştirilen nokta operasyonlar.

Türkiye, 1980'lerden beri Irak'ta bir dizi sınır ötesi harekat gerçekleştirmiştir. Önceki dönemlerde gerçekleştirilen harekatlarda hava ve kara unsurları etkin şekilde kullanılmış, PKK'nın sahadaki varlığına ciddi darbeler vurulmuştur. Ancak 2016 sonrası gerçekleşen sınır ötesi harekatların amaç ve kapsamı değişmiştir. Türkiye'nin sınır ötesi harekatları, yalnızca örgütün sahadaki varlığına darbe indirip operasyon sahasını bir süreliğine örgütten temizlemek şeklinde değil, uzun süreli ve entegre bir stratejinin parçası olarak icra edilmektedir.

Harekatların icra edildiği bölgelerde terör örgütünün tünel ve mağara ağı ele geçirilmekte, teröristlerin bu bölgelerde tekrar konuşlanması önlenmekte, terörü sınır ötesinde karşılayacak bir nevi uç karakollar konuşlandırılmaktadır. Terör örgütünün harekat sahasından geçici olarak değil, kalıcı olarak temizlendiği bu bölgeler, güvenli bölgeler olarak adlandırılabilir.

Burada vurgulanması gereken bir nokta da 24 Ağustos 2016'da Suriye'de terör örgütü DEAŞ'a karşı başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı'ndan halihazırda Irak'ta terör örgütü PKK'ya karşı sürdürülen Pençe-Kilit Operasyonu'na kadar gerçekleştirilen harekatlar sayesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesinde ciddi bir süpürme ve sonrasında sahayı kontrol altında tutma kapasitesi kazandığıdır.

Örgüt yönetici kadrosunu etkisiz hale getirmeyi amaçlayan ve Milli İstihbarat Teşkilatı-Türk Silahlı Kuvvetleri eşgüdümüyle gerçekleştirilen nokta operasyonlar ise Türkiye'nin ofansif güvenlik stratejisinin bir diğer önemli ayağıdır. Nokta operasyonlar ile terör örgüt başsız bırakılmakta, örgütün deneyimli, çevre ülke istihbarat birimleri ve çeşitli örgütlerle çok sayıda bağlantılara sahip lider kadrosu tasfiye edilmektedir.

Terör örgütü PKK'nın sözde yöneticilerinden İsmail Özden 2018, Beraat Afşin 2019, Halide Tarı 2020, Sofi Nureddin adıyla bilinen Halef El Muhammed, Selman Bozkır ve Ali Haydar Kaytan 2021 ile Mehmet Erdoğan 2022'de etkisiz hale getirilmiştir. Mahmur ve Kandil gibi bölgelerde, kimisi ise sınırdan 150 kilometre içeride icra edilen bu harekatlar, sınır ötesinde erişilen istihbarat kapasitesi ve SİHA'ların ulaştığı vuruş keskinliğinin geldiği son noktayı göstermektedir.

Toplumsal politikalar

Türkiye'nin terörle mücadelede ispatladığı askeri kapasitesi, terör örgütü PKK'yı savunma pozisyonu almaya itmiş ve örgütü sadece ülke sınırları içinde değil, ülke sınırları dışında da pek çok bölgeden çekilmeye ve hareket edemez hale gelmeye zorlamıştır. Ancak terörle mücadelenin silahlı mücadele kadar önemli ikinci bir ayağı da toplumsal politikalarla yürütülmektedir.

Bu toplumsal politikaların ilki; hak temelli bir yaklaşımla bölgedeki Kürt vatandaşlar tarafından hissedilen mağduriyet ve mahrumiyetlerin giderilmesidir. Özellikle Kürtçe yayıncılık ve Kürtçe öğretimi başlıklarında teslim edilen haklar artık Türkiye'de Kürtçe dilini ve Kürt kimliğini bir tehdit olarak değil, kültürel bir zenginlik olarak kodlamaktadır. Bölgeye yapılan alt ve üstyapı yatırımları ve bölgede tesis edilen asayiş ortamı, sanayi ve turizmin gelişmesine, gençlerin sosyalleşmesine, kültürel aktivitelerin hız kazanmasına imkan sağlamakta ve bölgede normalleşme adına mühim mesafeler kat edilmektedir. Bu politikaların bir sonucu olarak, vatandaşla devlet arasında güvenin tesis edilmesi, 1000 günü aşkın süredir devam eden Diyarbakır annelerinin evlat nöbeti konusunda da teşvik edici olmuştur.

Diyarbakır anneleri

Diyarbakır anneleri, bölgede terör örgütünün kurmaya çalıştığı 40 yıllık korku duvarını yıkmıştır.

3 Eylül 2019'dan beri evlat nöbetini sürdüren Diyarbakır annelerinin eylemleri bugün Van, Hakkari, Şırnak ve Muş'a da yayılmış, nöbete katılan aile sayısı 300'ü geçmiştir. Bugüne kadar Diyarbakır annelerinin çocuklarından 35'i güvenlik güçlerine teslim olmuştur. Teslim olan çocuklar, aileleri nöbette olmayan terör örgütü üyeleri için de cesaretlendirici olmuştur. Nitekim sadece geçtiğimiz 2021'de 200'ün üzerinde terörist teslim olmuştur. Diyarbakır anneleri, bölgede terör örgütünün kurmaya çalıştığı 40 yıllık korku duvarını yıkmış, bölgeden örgüte katılımların durma noktasına gelmesinde de önemli bir rol oynamıştır.

Netice itibarıyla askeri ve toplumsal temelde şekillenen entegre bir terörle mücadele stratejisi, bugün Türkiye sınırları içindeki ve hatta sınır ötesindeki pek çok bölgede terör örgütü PKK'nın etkisini kırmıştır. Teröre karşı elde edilen bu başarı, insan kaçakçılığından uyuşturucu kaçakçılığına kadar geniş bir suç skalasında, bölge ve ülke genelinde huzur ortamı sağlanmasına katkı yapmaktadır. Mevcut terörle mücadele stratejisinin sürdürülmesi durumunda terör örgütü PKK, günden güne erimeye devam edecektir. Bu eriyişin son aşamaya ulaşarak örgütün tümden tasfiye edilmesi içinse terör örgütü PKK'nın Suriye ve Irak'ta serbestçe varlığını sürdürebileceği tek bir cephe kalmaması ve örgütü finanse eden, istihbarat sağlayan, silah desteği veren ve olası operasyonlara karşı koruma sağlayan uluslararası aktörlerin de desteğinin son bulması gerekmektedir. Bu sebeple, örgütün varlığının sadece Suriye ve Irak'ta değil, Batı başkentlerinde de sona erdirilmesi elzemdir. İçinde bulunduğumuz günlerde, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik başvurusu konusundaki net tavrı, terör örgütü PKK'nın bulduğu uluslararası sponsorluğu sona erdirmek adına ortaya konulan diplomatik adımların en güncel örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.

***

[Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, İstanbul Medipol Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler