Ses Çiçeği Şiirler
Selam ile… Sevgili okurlarımız, bu hafta sizlerle “SES ÇİÇEĞİ ŞİİRLER” konulu sohbetimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aziz Dostlar,
Ne zaman yorulsam, ağaç gölgesinde, bir pınarın başında dinlenmeyi düşlerim. Rüzgârın okşadığı yaprak seslerine kuş cıvıltıları eşlik etsin, sonra bu huzurlu ortam su şırıltısıyla taçlansın isterim.
Şeker Canlar,
Hiç düşündünüz mü? Ruhumuz yorulduğu zaman onu nasıl dinlendirebiliriz? Sizin aklınıza ne geldi bilmem ama ben böyle durumlarda şiiri tercih ederim. Çevresinde olup bitenler insanı çok yoruyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir de arzu ve heveslerimiz var. İçimizdeki bir ses konuşur durur geveze kuş gibi: Şunu isterim, bunu isterim; o olmaz, bu dolmaz… İnsan, nasıl susturacağını şaşırır bu iç sesi. İşte böyle zamanlarda Yunus Emre’yi çağırmalıyız yardıma. Yunus gelmeli gönül yurduna ve bir bardak şiir sunmalı bize:
“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
Evet, has şiir, gönül teline dokundu mu bir sükûnet yayılır ruhumuza.
Tatlı Canlar,
İnsanlık bu ya, birden öfkeleniveririz. Ruhumuzda bir met cezir başlar, fırtınalar kopar. Pireyi deve yapar, gönül penceremizi kaparız. Ee, ne yapalım şimdi? Yunus Emre’nin şiir limanına sığınalım mı?
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi
Elin, yüzün yumaz (yıkamaz) değil.”
Biraz rahatladınız sanırım. Ne diyelim, gönül denizimizde sevgi yüklü şiir gemileri kıyamete kadar yüzsün inşallah!
Güzel Canlar,
Mimarlar, taştan saray yaparlar; şairler de kelimeden ses sarayı yaparlar. Normal saraylarda bir aile oturur, şairlerin yaptığı ses sarayında ise, Allah nasip ederse, bir millet kıyamete kadar oturur.
Şiir Canlar,
Milletin birçok tarifi var. Bunlardan biri de “Edebiyatı olan toplumlara millet denir.” şeklindedir. Biz de diyoruz ki: Edebiyat ağacının çiçeği şiirdir. Siz de “Hayır, şiir ses çiçeğidir.” derseniz emin olun hiç itiraz etmem.
Şiir Severler,
Mehmet Emin Yurdakul,
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et,
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.” diyor.
Çok doğru söylüyor. Evet, şairleri olmayan bir millet öksüz, bir ümmet yetim, insanlık ise hem öksüz hem yetimdir.
Ömrü Uzun Olasıcalar,
Doğduğumuzda ninnilerle uyur, ninnilerle büyürüz. Anne sütüyle karnımızı, anne sütü kadar temiz ve berrak ninnilerle ruhumuzu doyururuz. Allah nasip eder, genç oluruz. Bir ince bakış kalbimize bir nakış bırakır; severiz, seviliriz. Yardımımıza şiir koşar. Gün gelir sevdiklerimizi kaybederiz, bakarız bir şiir yanı başımızda bizimle ağlamakta. Anlayacağınız doğumdan ölüme kadar şiir bizi bırakmaz. Tabii biz onu bırakmazsak…
Anadolu Çocukları,
Bayrağımızı Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiiriyle daha çok severiz. Çanakkale Zaferimizi Mehmet Akif’in “Çanakkale Şehitlerine” şiiriyle yeniden yaşarız. İstiklal Marşı’mızla bir başka coşarız. Necip Fazıl’la Sakarya gibi akar, hedefe doğru koşarız.
Uzun sözün kısası derim ki: Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, sevdiğimizde ve sevildiğimizde okuyacağımız şiirler olsun ezberimizde. Ruhumuzu şiirin ses ve mana pınarında bir güzel yıkayalım. Arı duru bir gönülle bütün cihana selam verelim:
“Halil İbrahimce aç yüreğini,
Yunus ol, cömertçe saç yüreğini,
Aşkı bilmiyorsa geç yüreğini,
Yarından bugüne, ezele selam,
Sevgiye, dostluğa, güzele selam.”
akdenizgazetesi.com/yazının devamı..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.