İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

Ümmet’ten,  Millet’e Cumhuriyet

 

İslam’dan önce Türkler beylikler, Araplar ise kabileler halinde yaşamaktaydılar.  Aralarında sürekli kavgalar, çatışmalar, üstünlük iddiaları ve buna dayalı nefretler ve kinler eksik olmuyordu. İslam dini geldi, insanları "kabile, soy ırk, renk, servet ve bölge" farkına bakmaksızın bir ve beraber olmaya, "din birliği ve din kardeşliği ekseninde" bir topluluk (Ümmet) olmaya davet etti.  Hz. Peygamber (SAS) dönemi ve sonrasında bu birliktelik çığ gibi büyüyerek yayıldı.

Osmanlı devletinin kuruşunda, beylikler halinde yaşayan Türkleri bir devlet olma yolunda bir araya getiren de, yine İslam dininin ümmet olmaya verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Ümmet olma bilinci ile hilafeti elinde bulunduran Osmanlı devleti gittiği her yere, topluluğa yönetimi altında bulundurduğu her beldeye özgürlük, adaleti götürmüş, birlikte yaşama şuurunu ihdas etmiştir.

Osmanlı tabası altında yaşayan Türk, Arap, Kürt, Çerkez, Boşnak, Abaza, Arnavut, Acem, Siyah, Beyaz, Asyalı, Afrikalı, Avrupalı ayırt etmeksizin İslam dinini kabul etmiş tüm toplulukları, İslam dininin ümmet olma bilinci ile bir arada yaşamalarını sağlamış. Tabası altındaki, Bizans, Rum, Ermeni, Hıristiyan, Musevi, Süryani vb. etnik köken ve inanç farklılığı olanları ise inançlarında serbest bırakmıştır. Onlar da Müslüman devletin egemenliğini tanımış, temel insan hak ve hürriyetlerinden yararlanarak ve ümmetin bir parçası olarak hayatlarını devam ettirmişlerdir.

Osmanlı tabası altında yaşayan tüm etnik ve dinsel inanç farklılığına mensup vatandaşlar anadilini ve inancını özgürce yaşama haklarına sahip olmuşlardır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru İngiliz ve Rusların kışkırtması ile Ermeni ve Kürt isyanları, İngiliz ve Fransız kışkırtmaları ile başlayan Arap isyanlarına kadar. Osmanlı üç kıtada tabası altında yaşayanları ümmet olma şuuru altında toplamak suretiyle 700 yıl hüküm sürmüştür.

 

Ümmetten millete geçiş;

Payitahtın basiretsizliği, isyanlar ile güç kaybeden, Birinci dünya savaşının ardından toprakları işgal edilen Osmanlı devleti. Vatan topraklarına, bayrağına, ezanına canı, kanı pahasına sahip çıkan “Milli Mücadele” hareketini başlatan vatanseverlerin zorlu bir kurtuluş savaşı vermesi neticesinde 23 Ekim 1923’de bağımsız bir devlet kurmayı başarmış ve bu devletin yönetim şeklini “Cumhuriyet” olarak ilan etmiştir.

Cumhuriyet yönetimiyle ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesine son verilmesi ile. Egemenliğin bir şahsa, zümreye ya da hanedana değil, millete ait olduğu gerçeği de kabul edilmiş oldu. Halkın topyekûn katılımı ve temsili olan Cumhuriyet’in ilanı aynı zamanda “Ümmet” olmaktan “Millet” olmaya geçiş olmuştur.

Milletimize her alanda pek çok kazanım sağlayan Cumhuriyet yönetimi Osmanlı’da olduğu gibi farklı ırklar, mezhepler, bölgeler ve renklerden oluşan Müslüman taba ile Lozan antlaşması ile azınlıklar olarak sınıflandırılan gayrimüslim tabasını anayasada vatandaşlık bağı ile Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı olmak kaydı ile “Türk Milleti” olarak kabul etmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’nın “Ümmet” olma vasfı ile tabasının bir arada yaşamasını 700 yıl başarı ile yürüttüğü gibi. Cumhuriyet’in ilk zamanlarda çıkan bazı huzursuzlukların bastırılması ile “Millet” olarak yürütme başarısı gösterilse de. Bir zaman sonra bildik dokunuşlar ve iç siyasi hesaplar neticesinde ülkeyi yönetenler. Irk, din ve mezhep farklılıkları olan vatandaşlarımızın anayasa ile belirlenmiş haklarını gözetmekte başarılı olamamış. Milletin birliğini sağlamakta sıkıntıya düşmüşlerdir. Hâlâ etnik ve inanç farklılıklarından doğan sıkıntılar devam etmektedir.

Bütün bu anlattıklarımızın Osmanlı’da, “Ümmet” olma ile Cumhuriyet döneminde “Millet” olma arasında pek fark olmadığı izlenimi ortaya koysa da arada ince farklılıklar vardır. Osmanlının “Ümmet” olmada sağladığı birliği Cumhuriyet döneminde özellikle Ulu önder Atatürk’ten sonra “Millet” olmada tam manası ile başaramamıştır. Türkiye her şeye rağmen yine bu konuda dirayetini korumaktadır.

Ancak Osmanlının dağılması ile Ortadoğu  Arap yarımadası ve Afrika’da kurulan irili ufaklı Müslüman ülkeler ne “Ümmet” olma ne “Millet” olma nede “Devlet” olma vasfını koruyamamaktadır. Bugün İslam coğrafyasında, İslam öncesi cahiliye dönemine benzer şekilde “kavimcilik, üstünlük, servet,  mezhep” gibi nedenlerden çıkan iç karışıklıklar ve savaşlar da Müslüman, milyonlarca Müslüman’ın kanını dökmekte çocuklar yetim, kadınlar dul kalmakta, insanlar evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.

 

Cumhuriyet’ten  vazgeçilemez;

Ulu önder Atatürk’ün “Cumhuriyet benim karakterimdir” dediği gibi. Cumhuriyet rejimi Türk milleti için artık vazgeçilmez bir rejimdir. Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir; Bir diğer ifade ile devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir. Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da artık millet tarafından seçilmektedir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile, şüphesiz ki demokrasi ilkesinin en gelişmiş şekli, demokrasi ilkesinin en iyi uygulanmasını sağlayan bir siyasi rejimdir. Bu rejimi korumak ve yaşatmak ulu önder Atatürk tarafından Türk gençliğine emanet etmiştir. Türk gençliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini gerçekleştirmede temel bir güç kaynağıdır.

Atatürk bunu “Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.” sözleriyle dile getirmiştir.

Cumhuriyetin sağladığı büyük kazanımlar ile bir arada ayrı gayrı gütmeksizin bir birine saygılı barış ve huzur içerisinde “Millet” olma şuuruna erişmek dileğiyle Cumhuriyetimizin 92.yılını milletimize kutlu olsun…

 

 

İbrahim Halil SİPAHİ

29.10.2015/adanapost.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.