Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli: Bağımlılık teorileri

Bağımlılık teorileri

Dünya güçlerini, küresel politikalarını ve dünya sistemini eleştirmekten kendimizi alamıyoruz hatta bir aydın olarak bunu görev biliyoruz. Küresel çapta bir eleştiriye soyununca da ilk başvurulan Bağımlılık Teorisi oluyor. 1960’lı yıllarda geliştirilen Bağımlılık teorisi, sosyal düşüncede Batı uygarlığı, kapitalizm, modernleşme, emperyalizm ve küreselleşme gibi olguları eleştirmede çok başvurulan bir yaklaşım.

Bağımlılık teorisinin temel amacı ise Modernleşme Teorisi’ni eleştirerek küçük ülkeler (üçüncü dünya ülkeleri) ile büyük ülkeler (batılı ve doğulu dünya gücü haline gelmiş ülkeler) arasındaki bağımlılık ilişkisini ortaya koymaktır. Bağımlılık teorisi, kendisine referans olarak ekonomik emperyalizm kavramını almıştır. Buna göre günümüzde küçük ülkelere dünya gücü ülkeler tarafından yapılan yardımların asıl amacı, küçük ülkelerin bağımlı kılınmasıdır.

Bağımlılık teorisi son dönemlerde farklı disiplinler tarafından (uluslararası ilişkiler, siyaset ve kültürel çalışmalar gibi) sıklıkla kullanılmış olsa da esas olarak sosyolojik ve tarihsel bir teoridir. Bağımlılık teorisine başvuranlar, ister istemez Samir Amin, Andre Gunder Frank, Fernando Cardosa ve Immanuel Wallerstein gibi sosyal bilimcileri rehber edinmektedir. Dolayısıyla bu yaklaşıma göre küçük ülkelerinin geri kalmışlıklarının temel nedeni, dünya gücü olan büyük ülkelerdir. Ortaya çıkan böylesi bir bağımlılık ilişkisi ise küçük ülkelerin geri kalmasına ve sömürülmesine neden olur. Bağımlılık teorisine göre küçük ülkelerinin geri kalmaları kendi sosyoekonomik koşullarına değil, tarihsel süreçlere bakılarak anlaşılabilir.

Dolayısıyla batılı dünya gücü ülkelerin zengin refah koşulları, küçük ülkelerle kurmuş oldukları bağımlılık ilişkisi ile açıklanır. Dünya üzerinde ortaya çıkan böylesi bir oluşum, küçük ve büyük ülkeler arasında kutuplaşma yaratmaktadır. dünya gücü olmayı başaran büyük ülkeler, bugün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde bulunan beş ülkedir. Bağımlılık teorisine göre mevcut olan bu kutuplaşmanın son bulması da oldukça güçtür. Çünkü kapitalist sistemin zaten kendisi bu kutuplaşmayı yaratan esas unsurdur. Üçüncü dünya ülkeleri, gelişmiş ülkelerle olan bağımlılık ilişkisini sonlandırmadıkları sürece, gelişmiş ülke konumuna da gelemeyeceklerdir.

Kapitalist sistem içerisinde yer alan ülkeler arası ilişkileri bağımlılık ilişkisine göre açıklayan bu yaklaşıma göre bağımlılığın hangi kriterler üzerinden tanımlandığını da açıklığa kavuşturmak gerekir. Çünkü burada söz konusu olan yalnızca ekonomik bağımlılık değildir. Teorinin savunan A.Gunder Frank, S. Amin ve I. Wallersteıin bu bağımlılık ilişkisinin ekonomik olduğu kadar sosyolojik, kültürel ve hatta teknolojik olduğunu da savunmaktadırlar.

Bağımlılığın Temel Özellikleri

Bağımlılık teorisinin ulaştığı somut sonuçları birkaç maddeyle şöyle özetleyebilirim:
1.Dünya pazar ve kaynaklarının belli ülkelerin tekeli altında olması;

2.Bağımlılık ilişkisinin kurulmasında ulus-ötesi şirketlerin büyük rol oynaması;

3.Uygun olmayan bilim ve teknoloji transferi;

4.Eskimiş ve çağdaş ihtiyaçlara cevap vermeyen eğitim programlarının küçük ülkelere transfer edilmesi;

5.Küçük ülkelerin kendi endüstri geliştirme çabalarının dışarıdan getirilen ucuz mallarla engellenmesi;

6.Küçük ülkelerdeki entellektüel ve eğitimli kişilerin büyük ülkelere göçü;

7.Küçük ülkeler içerisinde küresel ekonomiye bağımlı elitlerin oluşturulması;

8.Uygun olmayan üniversite sistemlerinin transferi;

9.Kapitalist ürünlerin, küçük ülkelere uluslararası şirketler tarafından empoze edilmesi;
10.Yabancı doğrudan yatırımlar yolu ile küçük ülkelerin bağımlı kılınması;

11. Kirli sanayi işletmelerin coğrafi ve ekonomik olarak küçük ülkelerde konumlandırılması;

12.Küçük ülkelerdeki ucuz emek ve yoğun emek talebinin sömürülmesi;

13.Küçük ülkelerde doğal kaynak ve madenlerin ulus-ötesi şirketler tarafından çıkarılıp işlenmesi;

14.Kitle iletişim araçları yolu ile batılı kültürün propagandasının yapılıp kültürel yayılmanın sağlanmak istenmesi..

Yukarıdaki maddelerde de gözlemlendiği üzere bağımlılık teorisi açısından egemen olan, dünyanın kutuplaştırılmasıdır. Bu anlamda da gelişme bağımlılık teorisine göre gelişme ve kalkınma kavramı bu teori açısından oldukça farklı bir biçimde tanımlandığını söylemek mümkündür. Çünkü bu gelişme ve kalkınma kavramları, yalnızca dünya gücü büyük ülkeler için anlam taşıyan kavramlardır. Herhangi bir küçük ülkenin gelişmesi ya da kalkınması söz konusu değildir.

Modernleşme Teorisi’ne bir eleştiri olarak ortaya çıkan bağımlılık teorisi, taşıdığı bu özellikler dolayısıyla tüm dünyada sosyal bilimler alanında büyük bir yankı oluşturmuştur. Ancak bu teori kendi içinde homojen bir özellik göstermez. Aksine günümüze kadar çeşitli bağımlılık teorilerinin geliştirilmiş olduğu söylenebilir. Ortaya çıkan bu çeşitliliğe rağmen tüm yaklaşımların bazı ortak ögeler taşıdığını söylemek kaçınılmazdır. Tüm teorisyen ve yaklaşımların ortaklaştığı esas unsur, “Modernleşme Eleştirisi’dir.


Mustafa Yürekli / Haber7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi