Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

‘Hoş geldin ey Kutlu Nebi!’

Peygamberlik bargâhının ulu sultanı ve şeriat binasının nizam vericisi, hikmet sırları hazinesinin cevheri, rahmet bahçesinin gülü, öğüt hazinelerini açan, hakikat cevherlerini saçan sevgili, ey sevgili’

Sevgili Peygamberimiz (a.s) ‘in dünyaya teşrif ettikleri (20 Nisan 571, Pazartesi) Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlid’i Nebi (Kutlu Doğum) denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberi’nin doğum günüdür bugün.

‘Nola ger olsa yetîm ol dür-ü deryayi hayâ

Ger yetîm olsa füzûndur dür-ü deryaye baha’ Fuzuli

Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsâ’nın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip ve annesi Âmine’nin rüyasıdır. Fil vak’ası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti.

‘On dört asır evvel yine böyle bir geceydi,

Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.’ M.Akif

Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü . Sâve Gölü’nün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi.

Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrâ’nın saraylarından on dört burç kendiliğinden yıkıldı. Kâbe’deki putların pek çoğu baş aşağı devrildi.

Şeytân, ölesiye çığlık kopardı. Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı. Nasıl yaşanmasındı ki’ Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmed’i Mahmud’u Muhammed Mustafa (a.s) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık O’nu ayakta karşılamıştı.

‘Âyîne-i Rahmânî / Nûr-ı pâk-i Sübhânî

Sırr-ı Seb’u’l-Mesânî / Sensin Yâ Rasûlallâh’ Hüdayî (1)

'Merhametiyle ve ilk olan nur senin nurun oldu.'

Doğum ânı öncesi hane’i saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün’ Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âmine’nin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı.

Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmine’ye bu nur ile Şam’ın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı.

Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti. O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: ‘Allah’ın rahmeti, Onun üzerine olsun!’ diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrip arası nurlara boğulmuştu.

Annesinin anlattığına göre: ‘Doğuda, batıda ve Kâbe’nin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: ‘Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammed’i ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar!’ Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.’

Hz. Âdem’den başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur, artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu.

‘Kemâlizümre-i kümmel senin nûrunla bulmuştur

Vücûdun mazhar-ı tamm-ı Hudâ’dır yâ Rasûlallâh’ Hüdayî (2)

Bütün olgunluklar senden, bütün olgunlar senin’ Nurunla kemale eren şunlar ve bunlar senin.

Yalnızca eşrefi mahlukat değildir varlığın, belki Taala’nın vahdaniyetine delildir varlığın.’

Efendimiz’in ‘Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur.’ dediği kendi Nur’u, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.

‘Yüce Rabbimizin nazlısı, evrenin efendisisin Sen

Peygamberlerin gözünün nûru, bizim ışığımızsın Sen’ Mevlânâ

Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü ‘Hâtem’i Nübüvvet’ vardı. Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti.

Sonra o Nur Topu’nu alarak Kâbe’ye götürdü ve Allah’a duada bulundu: ‘Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allah’a hamdolsun!’ dedi. Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı.

Teşrifinden asırlar sonra da:

‘Doğdu ol saatte ol Sultân’ı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn’ -S.Çelebi’ deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla mü’minler

‘Hoş geldin ey Kutlu Nebi!’ mânâsına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, O’na arz etmeye çalışıyorlar.

Efendimiz’in terakki çizgisinin müntehası Mi’râc, başlangıcı da Mevliddir. Bu kutlu gecede S. Çelebi’nin Mevlid’i Nebi’si gibi, Peygamber aşkını körükleyen na’t’ı şerifler, mevlidler okunmalı.

‘Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli’ Sezai Karakoç

‘Ben Senin gülşeninde bülbül-ü zârım efendim

Senin gönül ikliminde gülizârım efendim.’ Ahmet Efe

‘Baş efendimiz, görüntümüz, Sahnemiz, perdemiz.’ Cahit Zarifoğlu

‘Özgürlük menşurum kanatlarından

Toprağım devletim bayrağım sensin.’ Akif İnan

Hafızlar, Kur'ân’dan Peygamberimiz’in adının geçtiği aşırları seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebi’nin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. O’nu anlatan sohbetler dinlenmeli.

Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz Hazretleri’nin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde O’nu her yönüyle daha iyi anlamaya ve O’nun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.

Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûz’u Sultânî’yi lâyık’ı vechiyle tes’îd edememektedir.

‘Ey resûlü’s-sakaleyn ey şeh-i taht-ı kevneyn

Sensin ol bâ’is-i levlâk-i semâvât ü zemîn’ Yârî

‘Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,

Bir ben değil, âlem sana hayrandır efendim.’ A.Ulvi Kurucu

İslâm’ın ruhundaki Hz. Muhammed’e muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa ki;

Gönül O’nun sevgisini duymak, dil O’nun sevgisini terennüm etmek diler’

‘Sultân-ı rüsûl şâh-ı mümeccedsin efendim

Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim

Sen Ahmed ü Mahmud ü

Muhammed’sin efendim

Hakk’tan bize sultân-ı müeyyedsin efendim’ Şeyh Galip

Seni bilmeyen Allah’ı ne bilsin, kapına gelmeyene Hak’tan ne gelsin!...

‘Ümmetî!... Ümmetî!...’dediğin vakit ey Nebî!... O ümmetten olabilsem âh!...O mecliste açılıp o mecliste solabilsem âh!...Şefaat kılmazsan, ağla gözüm kan gözüm; sen elimden tutmazsan, kurtarmaz beni ne amelim, ne sözüm.

Azımızı çoğa say Efendim, hatamızı yoğa say 'Yüzsüzlüğüm seni çok sevmemdendir Efendim!....

Mehmet Yürekli

Adana, 12 Ekim 2010

1- ‘Merhametiyle ve ilk olan nur senin nurun oldu.

2- ‘Bütün olgunluklar senden, bütün olgunlar senin’ Nurunla kemale eren şunlar ve bunlar senin.

Yalnızca eşrefi mahlukat değildir varlığın, belki Taala’nın vahdaniyetine delildir varlığın.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.